Kriz var ama yönetiliyor! Yazdır


Ülkede ekonomik ve politik kriz yaşandığı hemen herkesin kabul ettiği bir durum sayılır. Bence bu gerçeği AKP bile kabul ediyor ama hükümet olmanın gereği kabul etmiyormuş gibi görünüyor.

Ekonomide zengin Arap ülkelerinden gelecek nakit paraya güveniliyor. Ülkede büyük yatırımları bulunan ve daha da yapacak olan Katar’ın yanında saf tutulması bu nedenledir. İnşaat sektörü tıkanmış durumdadır. Çok sayıda ev yapıldı ama birkaç yıl önce İspanya’da olduğu gibi satılmıyor ya da satın alanlar borçlarını ödeyemiyorlar. Bu nedenle ülke dışında yaşayanların emlak almasını teşvik için emlak alımından KDV alınmamasına karar verildi.

Ülkeden büyük miktarda para çıktı. Avrupa’da “Türkiye’ye yatırım yapın” reklamları aldı başını gidiyor ama siyasi istikrarsızlık nedeniyle giden paranın geriye döneceği oldukça şüphelidir.

Turizm batmış durumda, geçen yıldan daha kötü olacak… Bu nedenle bayram tatili uzatıldı ama iç turizmde biraz canlanma, dış turizmdeki büyük düşmeyi karşılamaktan uzaktır.

Dış politikada ne yapacaklarını bilemiyorlar. Suriye’de her hafta değişen duruma uyum gösterecek esneklikten yoksun oldukları kaç keredir görülüyor. “Vururuz, saldırırız” demenin ötesinde dış politika anlayışı zayıf görünüyor.

15 Temmuz darbe teşebbüsünün ardından çok sayıda kişi işini kaybetti, bir bölümü tutuklandı. Tasfiyeler halen sürüyor. Bunların birikerek ciddi bir sıkıntı yaratmamış olması mümkün değildir.

Kılıçdaroğlu’nun “Adalet” yürüyüşü hem CHP ve sosyalist görünen CHP’nin sol kanadı sayılabilecek örgütler açısından, hem de AKP ve Cumhurbaşkanı açısından iyi oldu.

Önce CHP’nin de katkısıyla meydan temizlendi, HDP geriye itildi. Çok sayıda milletvekili, yöneticisi ve üyesi tutuklandı. Sayı veremiyorum çünkü bir bölümü bırakılıyor, yerine başkaları alınıyor; sayı sürekli değişiyor. Eşbaşkanları hapiste, biliniyor.

“Adalet” yürüyüşü hem CHP ve bu partinin sosyalist etiketli sol kanadı için bir çıkıştır, hem de toplumun gazının alınmasında işlevseldir.

AKP’nin ve Cumhurbaşkanının yürüyüşe karşı çıkmasına bakmayın; tabii ki görünürde karşı çıkacaklar; “ama ne iyi yapıyorsunuz” diyecek halleri bulunmuyor.

AKP’nin geri planda duran kurmay heyeti hiç fena değildir ve yürüyüşün bugüne kadarki gelişmesini memnuniyetle karşılamamaları için neden bulunmuyor.

Bu kadar tasfiyenin, tutuklamanın, katliamın, hukuksuzluğun karşısında muhalefetin birikmemiş olması mümkün değildir. Bu durumda muhalefetin istenilen kanala akması tercih edilir.

CHP de bunu yapıyor.

CHP’nin daha ileri gideceğini sananlar, yıllardan beri bu yönde beklentiler yayan ve sürekli yanılan sözüm ona sol kanattır. Bu sol kanat yeni katılımlarla genişledi, daha fazla umut yayacaklar ama olmayacak da olmayacak…

Kriz var ama yönetiliyor…

Dünya çapında bakıldığında kriz yönetimi yeni bir durum değildir.

“Kapitalizm kriz içindedir” belirlemesi eskiden önemli işlev taşırdı, artık taşımıyor.

Kriz yönetilebildiği oranda kapitalizm için önemli sorun bulunmuyor demektir.

Krizi yöneten özellikle devlettir, ekonomiye yönelik yoğun devlet müdahalesidir.

Kapitalist ülkelerdeki devlet, bakmayın neo-liberalizm denildiğine, eskisinden daha büyük işlev taşımaktadır.

2008 yılındaki kriz, önem bakımından 1929-1933 boyutundaydı ama o yıllarda bulunmayan yoğun devlet müdahalesi sayesinde derinleşmesi sınırlandırıldı. Banka iflaslarının yayılması engellendi, geçici devletleştirmelere gidildi, iç tüketimi artırmak için sosyal yardımlar az da olsa artırıldı vb.

Kapitalizm yıllardan beri krizle birlikte yaşıyor, krizi yöneterek yaşıyor.

1990’lı yılların başlarında Almanya Komünist Partisi’nden adını hatırlamadığım bir yönetici; “Kapitalizm yıllardır krizle birlikte yaşıyor, biz yaşayamadık” demişti.

Normal… Reel sosyalizmin krizle birlikte yaşayabilmesi için önce kriz olabileceğinin kabul edilmesi gerekirdi. Sosyalizmin krizin hiçbir çeşidinin olamayacağı yıllardan beri savunulduğu, 1960’lı yıllarda tersini savunanlar da susturulduğu için, kriz geldi ve dağıttı. Tedbir almak için çok geçti.

1920’li yıllardan beri Karl Korsch’un makalelerinde de görülebileceği gibi, sosyalistler burjuvazinin ne yaptığına dikkat etmezler. Karşı devrim hakkında düşünmezler. Bu nedenle 1930’lu yıllarda Nazilerin Almanya’da iktidara gelmesini de şaşkınlıkla izlemişlerdi. Derin ekonomik kriz vardı, güçlü komünist partisinin daha da yükselmesi gerekiyordu ama tersi gerçekleşti.

NSDAP’nin yenilikçi bir parti olduğunu belirtmek gerekiyor. İşçilerin bir bölümünü  KP’nin etkisinden çıkardılar. Yeni propaganda teknikleri buldular. Esaslı bir entelektüel kadroları vardı.

Rakibin yenisine dikkat etmek gerekir…

AKP’nin sosyal yardım uygulaması yıllarca “sadaka kültürü” olarak görüldü.

AKP’nin yaptığı Batı ülkelerinde yıllardan beri yapılan uygulamayı daha sistemsiz olarak hayata geçirmekten ibaretti.

Ülkede yeni bir burjuvazi devlet eliyle yükseldi. İnşaat ve tekstil sektöründe eskiden beri bulunan ve İstanbul burjuvazisinden ayrı ve zayıf olan bu burjuvazi AKP iktidarının desteğiyle yükseldi.  Burjuvazinin bu iki kesimi arasında çatışmalı bir barış sürüp gidiyor.

12 Eylül’ün ürünü olan “Türk-İslam Sentezi”nin yeni bir çeşidi savunulmaya başlandı.

Ekonomiden politikaya, kültürden dış politikaya kadar her yerde sürtüşmeler mevcut ve şiddetlenerek sürüyorlar.

Kriz var, ama yönetilebiliyor.

Bu nedenle de “kriz var” demenin fazla anlamı bulunmuyor.

CHP hem kendisi hem de kriz yönetimi için iyi bir şey yapıyor.

 

Bunu görmek gerekir…