Çağdaş alt emperyalizme giriş nasıl olabilir? Yazdır


Kimisi sesli düşünmeyi sever, ben yazılı düşünmeyi severim. Yazarken kafam başka türlü çalışıyor, herkesin bir alışkanlığı var işte!

Şu sıra Hamit Bozarslan’ın “Ortadoğu: Bir Şiddet Tarihi” kitabını okuyorum. Yaklaşık 400 sayfa, dörtte birini okudum henüz ve anlatım tarzı hakkında da fikir sahibi oldum. Konuyla ilgili çok sayıda bilgi aktaran ama bilgide derinleşemeyen bir kitap… Sonraki sayfalarda durum belki değişebilir ama şimdilik böyle… Çok sayıda Fransızca ve biraz da İngilizce kaynak veriyor ama anlatım tarzı bize özgü olarak kalıyor. Bilgiyi iç bağlantılarını kurmadan yığmak, sürekli bilgi vermek… Birbirini kovalayan olaylar ve insanlar ama aralarındaki bağlantılar zayıf… Daha az olay anlatılarak ama dönemin karakteristiklerine daha fazla vurgu yapılarak daha iyi bir anlatım sağlanabilirdi…

Neyse, kafamdaki sorun yazının başlığında ifade ediliyor…

Giriş dediğim aslında kitabın içeriğini belirleyecek derecede önemlidir.

Çağdaş alt emperyalizmin, emperyalizmin özelliklerindeki değişimle birlikte incelenmesi gerekir. 1990 öncesinde alt emperyalizm olgusu vardı ama bu kadar önemli değildi. Türkiye, coğrafyadaki konumu nedeniyle yine olayların ortasına düştü. Alt emperyalizmde 25 yılda iki ayrı evre yaşamak hızlı gelişme demektir. Böyle bir gelişme ancak alanın açılmasıyla mümkündür.

1990 sonrasında bir dönem tek kutuplu olan dünyada durum yaklaşık 20 yıl sonra değişti, çok kutupluluk başladı. Bu çok kutupluluk Türkiye için de yeni imkanlar demekti. Rusya Federasyonu’nun (RF) ayrı bir kutup olarak dünya –özellikle de Ortadoğu- politikasına girmesi, Türkiye’ye ABD ile RF arasında önemli bir oynama alanı sağladı. Türkiye, alt emperyalizmin ilk dönemine göre –kabaca 1990-2003- daha geniş oynama imkanlarına sahiptir. İki büyük kutup arasında oynayabilmek için önce bunların varolması gerekir. 20 yıl önce Türkiye’nin S400 füzeleri alacağı hayal bile edilemezdi.

Buradan çıkan sonuç, alt emperyalizmin anlatılmasının emperyalizmdeki gelişmeleri atlayarak mümkün olmayacağıdır.

Ardından savaştaki değişimi incelemek gerekecektir. Yeni iç savaş konsepti var. Başlangıç Yugoslavya’daki iç savaştır… Bu da kendi içinde değişim yaşar… Suriye önemli bir örnektir.

İslam Devleti başlı başına incelenmesi gereken önemli bir konudur. RF ve ABD’nin Ortadoğu’ya müdahale gerekçesi olan bu güç küresel bir örgütlenmedir. Bünyesinde yaklaşık 80 ulustan insanlar bulunuyordu.

Arap Baharı adı verilen sürecin kesinlikle atlanmaması gerekiyor.

Türkiye alt emperyalizminin ikinci döneminde müthiş bir silahlanma bulunuyor. İlk dönemde de aynısı vardı ama şimdi teknik olarak epeyce gelişmiş durumdadırlar.

Türkiye alt emperyalizmi için Kürtler önemlidir. Kürtlerin kontrol altında tutulması önemli hedeflerden bir tanesidir ama tek amaçları bu değildir.

Burada Kürtler denildiğinde kolektif özne yanılgısına düşmemek gerekir. Bu özne üçe ayrılabilir: AKP’li Kürtler, PKK’liler ve Barzaniciler… Her birisi farklı özelliklere sahiptir.

Türkiye alt emperyalizminin Ortadoğu’daki büyük rakibi İran’dır. Bazen yakınlaşmaları aralarındaki büyük rekabeti ortadan kaldırmıyor. Suriye’deki savaş aracılığıyla İran bölgede büyük bir adım attı.

Türkiye alt emperyalizmi Ortadoğu ile sınırlandırılamaz. Batı Avrupa ülkelerindeki büyük faaliyeti dikkate almazsak konu eksik kalır.

Bu kadar geniş bir konunun içinden nasıl çıkılır, ben de tam bilemiyorum.

Şu kesin; tek kutupluluktan çok kutupluluğa değişen dünya ve emperyalizmdeki gelişmeler incelenmeden alt emperyalizm belirlemesi ciddi olarak eksik kalır.

2000 yılında yayımlanan Alt Emperyalizm ve Türkiye kitabındakinden daha geniş ve karmaşık bir tablo karşısındayız.

Ek olarak savaştaki değişmeyi de unutmamak gerekiyor. 20 yıl önce silahlı insansız hava aracıyla (SİHA) yürütülen savaş bugünkü kadar önemli değildi. ABD Afganistan’daki savaşı neredeyse tümüyle bunlarla yürütürken, Suriye’de de aynı aracı kullanıyor. 20 yıl önce Türkiye bu araca sahip değildi. İsrail’den Heron tipi silahsız çeşidini kullandılar önce, ABD’den SİHA istediler ama alamadılar; sonunda kendileri üretmeye başladılar.

Bir yere piyadeyi sokmadan orasını ele geçiremezsiniz; savaştaki bu kural değişmedi ama SİHA’lar daha elverişli ortam yaratılması konusunda önemli işleve sahipler.

Bütün bunları birleştirmek gözümü korkutmuyor diyemeyeceğim…