Alt emperyalist Türkiye paneli Yazdır


Londra’da geçtiğimiz Cumartesi günü İbrahim Okçuoğlu, Engin Erkiner ve Cemal Karakuş’un katılımıyla “Alt Emperyalist Türkiye ve Kürdistan Politikası” paneli yapıldı. Katılım, denildiğine göre, Londra koşullarında iyi sayılırdı.

Alt emperyalizmle ilgili olarak çok yazdığım için orada ne konuştuğumu anlatmayacağım. Dinleyicilerin daha sonra ilettikleri değerlendirmelere göre iyi bir panel oldu. Panelde beni özellikle memnun eden “alt emperyalizm” belirlemesinin genel kabul görmesi ve bunun üzerinde tartışılmamasıydı. Türkiye silah sanayisi kurmuş, silah ihraç eden, 2000 öncesi yıllara göre ekonomik gücünü artırmış bir ülke durumundaydı. Cemal Karakuş buradan hareket ederek “bağımsız Türkiye” belirlemesini neden yanlış bulduğunu anlattı. Türkiye de büyük emperyalist ülkeler gibi uluslar arası planda şu veya bu işi yapacağı zaman başka ülkelerle işbirliği yapıyor, güç dengelerini doğru-yanlış dikkate alıyordu. Onlar kadar rahat hareket edemiyor olabilirdi ama sonuçta yapılanın çerçevesi aynıydı. Türkiye artık “emperyalizmin maşası”, “ne istenirse yaptırılabilen” bir ülke konumunda değildi.

Konuşmamda ağırlıkla alt emperyalizm belirlemesiyle yetinmenin doğru olmadığı, bunun Türkiye’ye özgü özellikleri ve değişik gelişme aşamaları üzerinde durulması gerektiğini işledim.

Londra politik iltica temelinde İngiltere’ye gelen Kürtlerin yoğun olarak bulundukları bir kent ve demek ki savaşın içinde olan ya da yakından ilgilenenler karşılarındaki gücün özelliklerini daha kolay kavrayabiliyorlar.

Ortadoğu’da yakın gelecekteki muhtemel senaryolar üzerinde konuştuk. Herkes gibi ben de Türkiye’nin Suriye ile anlaşıp Rojava’ya şöyle veya böyle saldırmasını bekliyorum. Kürtler Esad rejiminin Kürtler için ne anlama geldiğini yaşadıklarından hareketle gayet iyi biliyorlar.

Konuşmalarda sıkça geçen Kürtler belirlemesinin doğru olmadığını belirttim. Hangi Kürtler sorusunun sorulması gerekiyor. AKP’li Kürtler var ve sayıca az da değiller, Barzani ve Talabani çevresi var, KCK var. Bu üç büyük grubun yakın gelecekte “Kürtler arasında birlik” sağlamasını beklemiyorum. “Birlik olunmalıdır” deniliyor ama istemek bir şeydir, gerçekleştirmek ise başka bir şey…

Buradan hareketle gelecekte birden fazla Kürt devletinin ortaya çıkabileceğinden söz ettim. Devlet anlayışımızı değiştirmek zorundayız. Max Weber’in tanımıyla devlet, “belirli sınırlar içinde zor kullanma tekeline sahip olan yapıdır”. Bu bağlamda dikkate alındığında referandum öncesi durumuyla Güney Kürdistan ve Rojava fiilen devlettir. Silahlı güçleri bulunuyor, topraklarında zor kullanma tekelini sağlamaya çalışıyorlar ve bu yönde önemli adımlar da attılar. Kendi karar mekanizmaları bulunuyor. Kendi dilleri ve yasaları bulunuyor. Para birimi çok da önemli değil, bölgede öncelikle Dolar ve Avro gibi güçlü para birimleri geçerlidir.

Bu devletlerin tek eksiği Birleşmiş Milletler Tarafından devlet olarak tanınmıyor olmalarıdır. Bunun dışında devlet olmanın fonksiyonlarına sahiptirler. TC yöneticileri de bunun bilincindedir.

Alt emperyalizm konusunda olduğu gibi bu tür devletlerin konumunda da zaman içinde ileri-geri değişmeler olabiliyor. BM tarafından tanınan ama bütünlüklü devlet olmayan Libya ve fiilen bölünmüş Irak var. Bakalım Suriye’de ne olacak?

Burada Araplarla Kürtler arasındaki uluslaşma farklılığı gündeme geldi. Genel bir Arap ulusundan artık söz edilemez. Araplar arasındaki ayrı uluslaşma süreçleri gelişmiştir. Artık Arap ulusundan değil Suudi Arabistan veya Lübnan veya Ürdün vd. gibi uluslardan söz edilebilir. İbrahim Okçuoğlu ayrı parçalarda bulunan Kürtlerin geri döndürülemeyecek oranda ayrı uluslaşmadığını, özellikle TC sınırları içindeki Kürtlerle Rojava’dakiler arasında eskiden beri yakın bağlantı bulunduğunu anlattı.

Panel kısaca böyleydi.

Aradaki konuşmalarda Che Guevara – kısa Uzun Bir Hayat kitabının Türkçede Che üzerine yazılmış ilk telif eser olduğunu da öğrendim. Bunu düşünmemiştim. Che ile ilgili çeviri kitap çok ama ilk telif kitap buymuş…

 

Bir sonraki yazıda Ekim Devrimi’nin 100. yılıyla ilgili bir bölümüne dinleyici olarak katıldığım paneli anlatırım. Hepsini dinleyemedim, uçak saati geliyordu…