Yeni gelenler... Yazdır


Barış İstiyoruz diye imza veren ve bu nedenle de işinden atılan akademisyen sayısı yaklaşık 1000 kişi… Bunların önemli bölümü ülke dışındaki değişik ülkelere gittiler. Hangi ülkede kaç kişi var, bilinmiyor. Almanya’da birkaç yüz kişinin bulunduğu söyleniyor.

Gelenlerin bir bölümü hakkında soruşturma açılmış durumda, bir bölümü için henüz bir şey yok ama yakın gelecekte olması kuvvetle muhtemeldir. Ek olarak başka akademisyenlerin de meslekten atılması bekleniyor.

Bu göç öncekilerden farklıdır. İşçi göçünden söz etmiyorum; işçi göçüyle gelenler ülkeler arasında yapılmış anlaşmalar uyarınca geliyordu. Akademisyenlerin göçü bir çeşit politik göç olarak görülebilir. Politik nedenlerle ülkeyi terk etmek zorunda kaldılar. Böyle bile olsa önceki politik göçlerden farklı özelliklere sahipler.

Türkiye’den ilk politik güç 12 Mart 1971 darbesinden sonra gerçekleşti. Gelenlerin sayısı hem azdı hem de büyük bölümü 1970’li yıllarda geri dönecekti.

En büyük politik göç 12 Eylül 1980 darbesinden sonra yaşandı. 1980 sonrasındaki birkaç yıl içinde politik nedenlerle ülkeyi terk edenler toplam kaç kişiydi, bilinmiyor. 30.000 rakamından söz ediliyor ama bu rakam neye dayanılarak belirtiliyor, bu da bilinmiyor.

Bunu 1990’lı yıllarda Kürtlerin politik göçü izledi. Gelenlerin sayısı az değil, hangi ülkeye ne kadar geldiler, en azından ben bilmiyorum.

Bu göç ülkelere göre değişiklik gösterdi. Mesela İngiltere çok sayıda Kürt politik göçmeni aldı. Neden bu ülkeyi seçtiler, en azından ben bilmiyorum. Başka ülkelere ve özellikle Almanya’ya da geldiler. İngiltere’nin farkı gelenler arasında Kürtlerin yüksek sayı oluşturmasıdır.

Yeni gelenler öncekilerden farklılar. Hepsini bilemem ama bildiklerim çok az sıkıntı çektiler denilebilir. İltica başvuruları hemen kabul edildi hemen burs aldılar ya da iş buldular. Bu konuda her ülke farklı politika izliyor. Almanya herkes için iltica etmeyi şart koşmuyor… Can Dündar örneğinde olduğu gibi bir-iki yıl geçinebilecekleri burs alıyorlar.

Yeni gelenler en başta gördükleri yüksek eğitim nedeniyle öncekilerden farklıdır.

Akademisyen, geldiği yerde boş duracak değil ya, şu veya bu üniversitede araştırma yapmaya başlıyor. Almanya’daki Türk ve Kürt toplumu verimli bir araştırma alanıdır. Bu alanda araştırma yapmak için bugüne kadar kim ne yapmış, ne yazmış diye bakıyorlar ve büyük bir çölle karşılaşıyorlar. 12 Eylül’den sonra geçen 37 yılda çok sayıda örgüt dergisi yayınlanmış, bol miktarda ajitasyon var, ırkçılık ve yabancı düşmanlığı dışında da belirleme yok gibi…

Nereden ve nasıl başlayacaklarını kendilerinin de çok bildiğini sanmıyorum. Doğal olarak ilk önce yaşadığınız alanda yıllardan beri ne yapılmış, buna bakacaksınız ama burada fazla bir şey bulamazsınız. Üniversitelerde Türkiye kökenli akademisyenlerin yaptığı bazı araştırmalar var ama genellikle iyi oldukları söylenemez.

Kafadan bir şeyler atmak ve biraz da hükümetlerin duymak istediklerini söylemek özelliği yaygın. Son olarak ilticacıların ailelerini yanlarına getirmeleri konusu tartışılıyor… Hıristiyan Demokratlar bu konuda ciddi kısıtlamadan yanalar, Yeşiller ise tersini savunuyor.

Bu tür tartışmalarda bilinen bir isim, Seyran Ateş, ailelerin getirilmesinin uyuma büyük darbe vuracağı görüşünde. Aileler gelirse kişiler aile ve hemşerileri dışına çıkmazlar, görüşü savunuluyor.

Geçmişteki örnekler ise bunun tersi yöndedir. 1960’lı yıllarda gelen Türk işçileri bir süre barakalarda bir arada yaşadılar. Aileleri yanlarında değildi ve Alman toplumuyla bağları yok denecek kadar azdı. Ailelerinin gelmesiyle evlere çıktılar. Getto oluşturdular ama yine de ev kiralama, aile için büyük alışveriş, çocukların okul sorunu derken Alman toplumuyla bağları arttı.

Bu tarihi bilmezseniz, belirlemeye cevap da veremezsiniz.

Almanya’da bu ülkede yaşayan Türkiye kökenli insanlarla ilgili araştırma yapmak isteyenlerle yolumuz bir şekilde kesişecektir. 28 yıl yayınlanmış Yazın dergisi var, buradaki pratiği teorisiyle birlikte anlatan Mülteciler Göçmenler kitabı var. Ek olarak yazılmış çok sayıda makale bulunuyor.

Kitapta da anlattım, değişik yerlerde de belirttim: devrimci hareket ülke dışındaki uzantısının bu kadar verimsiz olmasında önemli rol oynadı. Her kaynağı kendileri istediler ama onlarla pek bir şey de yapamadılar. Ülkede yayınlanan çok sayıda dergi Avrupa ülkelerindeki satıştan elde ettiği gelirle yayınını sürdürebildi. Ek olarak kaç milyon para gitti, bilmiyorum…

Yıllarca ülke dışındaki insanlarla bu konuda sorun yaşadım. Her şeyi Türkiye’ye gönderip vicdanlarını rahatlatıyorlardı ve bunun dışında yürüyüşlere katılmak dışında bir şey yapmasalar da olurdu.

Türkiye’den çok sayıda örgüt yöneticisi geldi ve onları görenler büyük hayal kırıklığına uğradı. Sayıca az olmayan bir bölümünü altı ay sonra meyhanelerde aramak gerekti. Almanya’da rakı fiyatı Türkiye’den ucuzdur!

Türkiye’de iken Avrupa’da olanları rahat içinde yüzüyor ve yozlaşmış sanırlardı; geldiler ve kendilerini de gördük.

Yozlaşan her yerde yozlaşıyor…

Türkiye’de iken fırsat bulamamışlar anlaşılan…

Avrupa ülkelerindeki politik kişilerle ve genel olarak Türkiyeli kitleyle ilgili araştırmalar hızlanacak, öyle görünüyor. Bu tür araştırmalar Türkiye’den bu ülkelere yapılan kısa turistik seyahatlerle gerçekleşemiyordu. Örneklerini gördük… Konuyu anlamıyorlardı, anlamaları için içinde yaşamaları gerekiyor…

Bundan sonra daha iyi olur sanırım…