Filistinliler neden Kürtlere düşmandır? Yazdır


Düşmanlıktan söz ederken örgütlü hareketlerden söz ediyorum, kişilerden değil… Gerçi Kürtlerden hiç hoşlanmayan Filistinliler de gördüm ama bunun tersi de söz konusu olabilir. Burada söz konusu olan Filistin Kurtuluş Örgütü ve bunun bünyesindeki yapıların Barzani, Talabani ve PKK’de simgelenen örgütlü Kürt hareketlerine olan düşmanlığıdır. Çok sayıda örnek arasından iki tanesi seçilebilir.

Birincisi; Kürt devleti Arapların bağrına sokulmuş hançerdir, belirlemesidir.

İkincisi; Yaser Arafat’ın çok sayıda Kürt’ün Irak’ta kimyasal ve konvansiyonel silahlarla öldürüldüğü Enfal Katliamı’ndan sonra Saddam Hüseyin’i tebrik etmesidir.

Bir başka neden olarak, bir Kürt devleti oluşumunu desteklenmesinin İsrail’in yıllardır süren politikası olması eklenebilir.

Durumu Filistinlilerle Kürtlerin durumu arasında analojiler kurarak anlayamazsınız. İki halkın da devleti yoktur ve insanları çok sayıda ülkeye dağılmıştır. İki halkın da bir bölümü mülteci kamplarında yaşamaktadır. Mücadeleleri yıllardır sürmektedir ve büyük kayıp vermişlerdir, iki halk da büyük oranda aynı dine sahiptir…

Bu benzerliklerden hareket edilerek düşmanlığın olmaması gerektiği söylenebilir ama gerçeklik farklıdır.

Düşmanlık konusunda üç neden sıralanabilir:

Birincisi; Filistin sorununun çözümü kaçınılmaz olarak İsrail’in geriletilmesi anlamına gelir. İsrail’in özellikle 1967 savaşında (6 gün savaşı olarak bilinen savaş) işgal ettiği topraklardan geri çekilmesi anlamına gelir. Bu savaş Arap halkı için etkisi ortadan kalkmayan derin bir travmaya yol açmıştır. Minicik İsrail başta Mısır ve Suriye olmak üzere Arap ülkelerinin ordularını darmadağın etmiştir. İsrail bunun verdiği güvenle işgal ettiği alanda sürekli yeni yerleşim birimleri kurmakta ve genişlemektedir.

1967 savaşının ardından İsrail mevcut sınırlarını birkaç kat genişletir. Ortadoğu’daki sınırlar yapay olarak çizildiği için yayılmacılık çok sayıda devletin hedefi arasındadır. İsrail yayılır, Suriye yıllarca Lübnan’ın üçte birini işgal ederek yayılır vd.

Filistin sorunu bir Arap sorunudur. Ancak İsrail’in genel bir gerilemeyi kabul etmesiyle Filistin sorununda çözüme ulaşılabilir.

Başlıca Arap ülkeleri de soruna baştan beri böyle yaklaştılar. Nasır’ın Filistin’in kurtulmasıyla Arap birliği arasında bağ kurması bu nedenledir. Arap ülkeleri birleşirse İsrail küçük bir ülke olduğu için çözümü kabullenmek zorundadır. Bu durumda ABD desteği fazla anlam taşımaz ve hatta ABD bile Arap dünyasını tümüyle karşısına almamak için tutumunu değiştirebilir.

İkincisi: Filistin örgütlerinin yaşaması Arap ülkelerinden gelecek ekonomik desteğe bağlıdır. Birleşmiş Milletler Mülteciler Komisyonu da destek olmaktadır ama asıl belirleyici olan petrol zengini Arap ülkeleridir.  Saddam Hüseyin Filistin hareketini ekonomik olarak desteklerdi ve Yaser Arafat’ın Kürtlerin katledilmesine karşı tutumunu da bu çerçevede görmek gerekir. Filistin örgütleri yıllarca değişik Arap ülkeleri tarafından kendi amaçları doğrultusunda kullanıldılar. Verirsin parayı, senden olur; isterse olmasın!

İsrail ise buna karşı Arap ülkelerini ve Filistin hareketini bölme yolunu izledi. Hamas’ın gelişmesini destekleyerek FKÖ’yü böldü, Mısır ile ayrı anlaşma yaparak bölgenin en önemli Arap ülkesiyle yakınlaştı.

Ortadoğu’da Arap birliği gibi bir hedef artık bulunmuyor. 1960’lı yıllarda Suriye ve Mısır tek devlet olmaya karar vermişlerdi ama kısa sürede vazgeçtiler.

40-50 yıl önce Arap birliği sorunu vardı, artık bulunmuyor. Bu süre içinde ülkeler ayrı uluslaşmada ileri adımlar atmışlar ve birbirlerinden iyice ayrışmışlardır.

Filistin hareketi yıllarca bu sayede varoldu, şu veya bu Arap ülkesine yaslandı. Suudi Arabistan da yıllarca Filistin hareketlerine ekonomik katkı sağlayan bir ülkeydi.

YPG/PYD’yi emperyalist ülkelerle işbirliği yaptığı için suçlayanlar aynı hassasiyeti Filistin konusunda göstermiyor. FKÖ’nün yıllarca işbirliği yaptığı Arap ülkelerinin hangisi ilericiydi? Suudi Arabistan mı, Irak mı, Suriye mi yoksa Ürdün mü? Bu devletlerin Filistin halkını savunması onu ne oranda çıkarları için kullanabilecekleriyle sınırlıydı. Çıkar bitti mi savunma da biter.

Filistin hareketinin yıllarca sırtını yasladığı genel Arap birliği amacı, genel olarak Arap davası artık bulunmuyor. Filistin hareketinin bunun dışında nasıl varolabileceği ise büyük bir sorudur. Sorun olarak varolur ama eski etkinliğinden epeyce geride olarak…

Alternatiflerden bir tanesi İran’ın desteği olabilir ama buna da güvenilmez. İran ve Türkiye desteği ancak Filistin hareketlerinin yıllardan beri bölge devletleri tarafından kendi amaçları için kullanılmasında yeni bir aşama olabilir, bundan öteye gitmez.

Üçüncüsü: yıllarca Ortadoğu denilince akla önce Filistin sorunu gelirdi, Kürtlerin tarih sahnesine çıkmasıyla bu sorun geri planda kaldı. Uluslararası çapta tanınmışlık ve propaganda Filistin için İsrail üzerinde baskı kurmanın önemli bir aracıydı ve bu araç  eski önemini kaybetmiş durumdadır.

ABD tarafından Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak tanınması kararının İran’a karşı ABD-Suudi Arabistan anlaşması temelinde şekillendiği görülüyor. ABD, Filistin kartını bazı Arap ülkeleriyle anlaşmadan çekemezdi.

Suudi Arabistan’ın bölgede kendisine en tehlikeli rakip olarak gördüğü ülke İran’dır.

Sonuç olarak şu söylenebilir: Filistin eski Filistin değildir.1960’lı yıllarda Filistin örgütleri laik yanı ağır basan bir özelliğe sahiptir,  20-25 yıldır bu özellik belirgin oranda kaybolmuş durumdadır.

Filistin davası Arap birliği davasıyla yakından ilgiliydi ama böyle bir birlik konusu tarihe karışmış durumdadır.

Filistin konusundaki değişimi görmeden 1960-1980’li yıllarda Türkiyeli sosyalistlerin Filistin davasını nasıl desteklediklerinden söz etmek, “bugün bir şey yapamıyorsak bari geçmişe sığınalım” anlayışından başka şey değildir. Önceden de belirttiğim gibi, Türkiye sosyalistleri eğitim amacıyla ya da mecbur kaldıkları için Filistin’e gittiler. Orada bulundukları sırada İsrail saldırısı olduğunda çarpıştılar ama orada bulunmalarının amacı Filistin halkıyla birlikte savaşmak değildi.

Arap birliği davası çoktan bitti ve Filistin örgütlerinin bölünmüşlükleri içinde politikalarını yeniden kurmaları gerekiyor.