Avrupa Sürgünler Meclisi, Gülen Hareketi ve sürgünlük Yazdır


Frankfurter Rundschau 14 Aralık tarihli sayısında Gülen Hareketi’nin Almanya temsilcisi olarak kabul ediler Ercan Karakoyun’un basın toplantısına yer verdi.

Gülen Hareketi “Hizmet” adıyla yaklaşık 30 yıldır Almanya’da faaliyet yürütüyor. Özellikle Kuzey Ren Vestfalya, Baden Württemberg ve Berlin eyaletlerinde yoğunlaşmış çocuk yuvaları ve okul ağına sahiptir. Birisi Köln diğeri Berlin’de faaliyette bulunan iki ayrı liseleri de bulunuyor. Bu okulların öğrencileri büyük oranda Türklerden oluşuyor. Çok sayıda derneği ve ticari kuruluşu da bulunuyor.

Karakoyun’a göre yaklaşık 150 bin kişi bu faaliyetler çerçevesinde yer alıyor.

2016’daki darbe teşebbüsünden sonra Almanya’daki Erdoğan yandaşlarınca sürekli tehdit edildiklerini belirten Karakoyun, Fettullahçı olarak bilinen ticaret erbabına karşı boykot kampanyaları düzenlendiğini, tehditler nedeniyle bazı velilerin çocuklarını okuldan aldıklarını, bu nedenle öğrenci sayılarının yüzde 15 gerilediğini söylüyor.

Karakoyun’un verdiği bilgiye göre darbe teşebbüsünün ardından gerçekleşen büyük tasfiye ve tutuklama dalgası nedeniyle Almanya’ya gelenlerin sayısı yaklaşık 8000 kişidir, bunların yaklaşık yarısı Gülen Hareketi’ne mensuptur. Hareket Almanya’daki örgütlülüğü sayesinde Türkiye’den gelen yandaşlarının sorunlarının çözümünde önemli rol oynuyor.

Buradan hareketle Almanya Sürgünler Meclisi’nde (ASM) tartışma konusu olan; Gülenciler de sürgün olduklarına göre, onlarla neden işbirliği yapılmadığı konusu üzerinde durulması gerekir.

Yardımlaşma kapsamında bize hiç ihtiyaçları bulunmuyor. ASM, Türkiye’den halen gelmeye devam eden yeni sürgünlerin Almanya’daki bürokratik ve diğer sorunlarının çözümü konusunda fazla bir şey yapabilecek durumda değildir. Yeni sürgünler bürokratik işler ve barınma gibi ilk sorunlarını akrabaları veya varsa örgütleri aracılığıyla çözmekte, genellikle doğrudan resmi makamlara başvurmaktadırlar. Destek gerekli olduğunda ASM yol gösterici olmaktadır ama hemen herkesin bu işlerde deney sahibi tanıdığı bulunduğu için buna gerek kalmamaktadır.

Sol politik sürgünlerle Fettullahçılar arasında sürgün olmanın ilerisinde herhangi bir ortaklık bulunmuyor. Benzer bir ortaklık 1980’li yıllarda MHP’lilerle de vardı. Çok sayıda MHP’li 12 Eylül rejiminden kaçarak Almanya’ya geldi ve iltica hakkı aldı. Bu yıllarda Bayern eyaleti yönetiminin Almanya’da sayıları fazla artan sol görüşlülere karşı denge oluşturmak amacıyla MHP’lilere iltica hakkı verilmesinde zorluk çıkarmadığı söylenir.

Gruplar arasında irade dışında oluşan bu “konum ortaklığı” dışında herhangi bir ortak yan bulunmuyor.

“ASM’yi sendika gibi görmek ve buradan hareketle de herkese bünyesinde yer vermek” anlayışı gerçek durumla bağdaşmıyor. Her şeyden önce sendika gönüllü üyelerden oluşurken, sürgünlükte gönüllülük bulunmuyor. İnsanlar iradeleri dışında sürgünlük konumunda bulunuyorlar. Kimse sürgünlüğü kendisi tercih etmiş değildir.

Sürgünlerin önemli sorunlarından bir tanesi Türkiye tarafından keyfi olarak kullanılan Kırmızı Bülten ya da Uluslararası Yakalama Emri’dir. Bu emirle aranan kişiler Almanya’dan veya iltica aldıkları hatta vatandaşı oldukları bir ülkeden çıktıklarında gözaltına alınabilmekte ve birkaç ay tutuklu kalabilmektedirler. Türkiye’ye iade edilmeleri gerçekleşmemekle birlikte, bu durumun kişilerin hareket serbestisini kısıtladığı ve sıkıntı yarattığı da açıktır.

Yıllardır sol sürgünlere karşı uygulanan İnterpol terörünün hayata geçirilmesinde Erdoğan ve ekibiyle “birlikte yürüdükleri” yıllarda Gülen Hareketi’nin de önemli katkısı olmuştur. Ülke dışında yaşayan rejim muhaliflerinin ortadan kaldırılması fikri de yine Gülen tarafından birkaç kere ifade edilmiştir. Şimdi aynı tehditle kendileri karşı karşıyadırlar. DİTİB imamları ve Almanya’ya gönderilmiş değişik kişiler onlar hakkında bilgi topluyor, işyerleri tehdit ve bazen da saldırıyla karşılaşıyor…

Şimdiki hükümet ülke dışındaki muhaliflere karşı kısa süre öncesine kadar onların da içinde yer aldığı uygulamaları sürdürüyor. Bundan şikayetçi olurken yakın zamana kadar kendilerinin de uygulamanın parçası olduklarına hiç değinmiyorlar.

ASM ve Gülen Hareketi geleceğe yönelik hedeflerinde de tümüyle farklıdır. ASM özgür ve demokratik bir ülke hedeflerken, ikincilerinde dini motif değişik şekillerde öne çıkmaktadır.

Geçmişe yönelik tutum da tümüyle farklıdır. ASM, Osmanlı’dan başlayarak yaşanılan sürgünleri kendi tarihi olarak görmektedir. Bu tarih içinde Ermeni soykırımı ve büyük sürgünü özel bir yer tutar. Gülen Hareketi ise sürgünlüğü kendisiyle başlatıyor gibi görünüyor, bu tarihle herhangi bir ilişkisi bulunmuyor.

Her iki tarafın Türkiye’de bağlantıda bulundukları kesimler birbirinden tümüyle farklı olduğu gibi, Kürtler ve Alevilerle ilişkisi de ayrıdır. Gülen Hareketi bu kesimlere düşmandır.

Farklı kesimlerin bir arada bulunmasına ve çeşitliliğe bakılacak olursa bu konuda ASM hayli ilerdedir. Gülen Hareketi gibi bütün faaliyetini kendisine kadro yetiştirmeye yöneltmiş monolitik bir yapı değildir.

 

Bu durumda “birlik olunursa daha güçlü olunur” gibi içeriksiz bir belirlemenin ötesinde söylenebilecek şey bulunmuyor.