Yayın programı: geçmiş ve gelecek Yazdır


Bugünün “acil sorunları”, 1974-1975’e göre karşılaştırılamayacak kadar fazladır.

40 Yıl Sonra TDAS’ta açıklandığı gibi, kapitalist sistem 1980’li yıllarda önemli bir değişim geçirdi. Sermaye birikim tarzında değişiklikler oldu. Bu değişim üçüncü sanayi devrimi denilen ve kısaca bilgisayarlaşma olarak bilinen gelişmeyle birlikte gerçekleşti.

Ardından 1989-1991’de sosyalist sistem çözülerek dağıldı.

Yirmi yıl kadar tek kutuplu olan dünya, 2010’lu yıllardan başlayarak çok kutuplu duruma geldi.

Bu gelişmeler emperyalist sistemin işleyiş tarzında önemli değişiklikler oluşturduğu gibi, ülkeler arasındaki ilişkileri de değiştirdi.

Türkiye de önemli değişiklikler yaşadı, orta derecede gelişmiş kapitalist ülkeler kategorisine girdi. Türkiye’de burjuvazi değişti, AKP iktidarı altında devlet teşvikiyle eskinin orta burjuvalarının bir bölümü özellikle inşaat ve tekstil konusunda yükseldi.

1975’te işçi sınıfı ve sosyalizm konularında sorun yok sayılırdı. Yıllardan beri ise hiç de böyle değildir.

Başka eklemeler de yapılabilir ama çok kısaca bu kadarı yeterlidir.

Ne yazık ki bu konular üzerinde geniş bilgiye dayalı üretim yapan pek bulunmuyor. Teorik alandaki yalnızlık alışık olduğumuz bir durumdur, 1975 sonrasında da aynısını yaşamıştık. Şimdiki sorunlar daha geniş ve ağırdır.

İlk adım olarak önemli bütün yazılarımızı –Rus Devriminden Çıkan Dersler, Türkiye Devriminin Acil Sorunları, Mevcut Durum ve Devrimci Taktiğimiz- yazarlarını da belirterek yayınladık.

THKP-C geleneğinde yıllarca yazılara isim konulmadı. Mesela 1970 sonlarında yayınlanan 1965-1971 Türkiye’de Devrimci Mücadele ve Dev Genç broşürü o dönemde yaşanılan ayrılıkları anlatan önemli bir içeriğe sahipti. Yazarı Yusuf Küpeli idi ama isimsiz yayınlanacaktı.

Kesintisiz Devrim 1 broşür olarak 12 Mart’ın hemen ardından baskıya verilecek ancak polis Baylan Matbaasında broşüre el koyacaktı. Bu broşürde de isim yoktu.

Çok sayıda yazar henüz legal konumdaydı ve hiç kimse de 141. ve 142. maddeler nedeniyle aranır duruma düşmek istemiyordu. Herkes dikkat ediyordu, ilişkiler açıkça yürütülmüyordu ama komünizm propagandası yapmaktan tutuklama emriyle aranmak başkaydı, en azından ek bir kısıtlama getiriyordu.

Aynı geleneğin sürdürücüleri olarak yıllarca yazılarımızı isimsiz yayınladık.

1990’lı yıllardan başlayarak bu gelenek aşıldı, geride kaldı.

40 Yıl Sonra TDAS’ta 40 yıl önce yazılan TDAS değerlendirildi. Hangi konularda önemli belirlemeler vardı, hangi konular doğru çıkmamıştı? Bu bağlamda dünya genelindeki gelişmeler ve mücadele ve örgütlenme tarzı konusu da incelenecekti.

Ardından yayınlanan Mülteciler Göçmenler kitabı Ortadoğu ve Afrika ülkelerinden gelen, önemli bölümü Türkiye üzerinden geçerek Avrupa ülkelerine ulaşmaya çalışan göç üzerinde duruyordu.

Göçün insanlık tarihinin ayrılmaz parçası olduğu tespiti yapılıyor, göç tarihi kısaca inceleniyor ve son durum üzerinde duruluyordu. Yakın dönemin Türkiye analizi göç olgusu dışlanarak incelenemez. Türkiye eskiden beri göç ülkesi olmakla birlikte 1990 sonrasında bu özellik belirginleşmişti. Türkiye özellikle göç alıyordu.

Ardından gelen Geleceğe Dönüş başlıklı kitap özellikle reel sosyalizm, işçi sınıfı, devrim teorisi, sosyalist toplum gibi konulara yönelikti. Bu kitabın öneminin zamanla daha iyi anlaşılacağını düşünüyorum. Bu konuda bazı belirtiler de yok değil…

Ardından yayınlanan Che Guevara- Kısa Uzun Bir Hayat, Guevara’nın yeni insan konusundaki görüşlerini, 1960’lı yıllarda reel sosyalizme getirdiği eleştirileri inceliyordu. Kitapta Küba’nın yöneldiği ve pazar sosyalizmi olarak da isimlendirilebilecek gelişmeyle, bu ülkedeki komünist partisinden neden burjuvazinin çıkmadığı konuları üzerinde duruluyordu.

Son olarak yayınlanan 68’den ne kaldı? kitabında Batı Almanya ile Türkiye 68’leri karşılaştırmalı politik bilim temelinde inceleniyordu. Batı Almanya 68’i toplumda büyük kültürel değişime yol açarken, Türkiye’de benzeri yapılamamıştı. Neden böyle olduğu sorusuna cevap aranıyordu.

Bunlar sadece genel teorik değil, güncel sorunlarda da çözüm üretmeye yönelen kitaplardır.

Bundan sonra sırada Türkiye’nin değişen konumunu inceleyen kitap bulunuyor. Bu kitabın ilk bölümü 2000 yılında Alt Emperyalizm ve Türkiye başlığıyla yayınlanmıştı ama o dönemden beri ülkede ve bölgede önemli değişiklikler gerçekleşti. Geçmişte yazılan bir kitaba, önemli doğrular içerse bile, saplanıp kalmamak gerekir. Yaklaşık olarak önümüzdeki sonbahar için planlanıyor.

Ardından Türkiye’de şiddet olgusu ve Frantz Fanon gelecek… Che Guevara ile ilgili kitapta olduğu gibi Frantz Fanon konusunda da Türkçedeki ilk telif kitap olacak…

Türkiye bir şiddet toplumudur, şiddet hayatın her alanında fışkırmaktadır. Bu şiddetin sola yansımasını –basımı ve mizampajı kötü bir kitap olan- Sol İçi Şiddet ve Nebil Rahuma Olayı’nda incelenmişti. Bu kez konu daha genel incelenecektir.

Şiddet bu toplumun temel sorunlarından bir tanesidir ve devlet şiddeti bunun sadece bir bölümüdür.

Bu kitap gelecek yıl bu aylarda yayınlanmak üzere planlanıyor. Eğer işler planlandığı gibi yürürse İbrahim Yalçın’ın Anısına ithaf edilecektir.

Önümüzdeki yıl, 2019 yılı, Berlin Duvarı’nın yıkılışının ve reel sosyalizmin açık olarak çözülmeye başlamasının 30. yılıdır. Sosyalizmin 20. yüzyıldaki genel bilançosunu içeren bir değerlendirme yapılması yerinde olur. 1989 Berlin Duvarı’nda bu değerlendirme tek ülke temelinde yapılmıştı ama bu kez daha genel sorunlara eğilen genel değerlendirme gereklidir.

Sosyalizm insan özgürlüğünde önemli genişleme getiremedi, yeni insanı yaratamadı. Önemli başarılara ulaştı ama kapitalizm karşısında yaşayabilecek bir toplum üretemedi. Bunun nedenlerini incelemek gerekiyor, tabii ki kendi kitap formatımız temelinde…

Bir sonraki kitap için konuşmak erken olur, 2020 yılı oluyor ama Türkiye’de devlet konusunun inceleneceği bir çalışma kesin olarak gereklidir. Genel olarak devlet teorisi, bu konuda yaşanılan gelişmeler ve bizdeki devlet ve devletin değişimi…

Geleceğe Dönüş kitabında sosyalizmin güçlü bir kapitalizmle birlikte yaşamasının devletsiz mümkün olamayacağı savunulmuştu. Komünistler ayrı bir devlet teorisi geliştiremediler. Burjuva devletin analizinde bile 1920’li yıllarda Gramsci’ye ve 1960’lı yıllarda Poulantzas’a kadar epeyce geç kaldılar.

Planlamakla yapabilmek birbirinden farklıdır, yapmaya çalışacağız diyelim…

Yazdıklarımızın yeterince olmasa bile ilgi görmeye başlaması sevindiricidir.

Sonuçta bu konulara ilgisiz kalamazsınız, bunlardan kaçamazsınız.

Başardığımız büyük işlerden bir tanesi reel sosyalizmin çözülmesini nedenleri ve gelişme mekanizmalarıyla açıklığa kavuşturmak oldu. Bu konuda açık görüşü bulunmayanın, devrim ve sosyalizm konularında açık görüşleri bulunamaz.

Zaman ve fırsat olsa Çin hakkında bir kitap da yerinde olur. Komünist partisi önderliğinde gelişen kapitalizm… Sadece bu belirleme bile teoriyi alt üst etmek için yeterlidir. Çin Komünist Partisi yöneticileri ülkelerinde sosyalizmin özgün bir çeşidinin geliştiğini iddia ediyorlar ama, insanın aklına 1980’li yılların ikinci yarısı geliyor. O dönemde SSCB’de yayınlanan Sputnik dergisi öyle bir sosyalizm savunuyordu ki, “sosyalizm buysa, o zaman kapitalizm nedir?” sorusu ister istemez soruluyordu.

 

Çin sadece nüfusu ve hızlı ekonomik gelişmesiyle değil, her yönden incelenmesi gereken önemli bir örnektir.