Rakibini takdir etmek... Yazdır


Politikada rakibini takdir etmek önemlidir. İyi bir rakip takdir edilir. Burada yapılan abartma değil, karşındakini mümkün olduğu oranda olduğu gibi görebilmektir. İyi bir rakibi küçümsemek onu küçültmez, tersine bunu yapanın geriliğini gösterir. Bir süre sonra o iyi rakip karşısında dünyanın kaç bucak olduğunu görecektir.

Rakibini takdir etmek toplumumuzda neden zordur?

Yükselmek göreli bir kavramdır. Daha yüksekte olmak daha aşağıda bulunanları da gerektirir. Yükselmenin iki yolu vardır: ya kendiniz yükselirsiniz ya da başkalarını alçaltarak yükselmiş olursunuz. İkincisi daha zahmetsiz bir yol olduğu için genellikle tercih edilir.

Toplumumuzda bol miktarda bulunan “kifayetsiz muhteris”lerin –büyük ihtirasları var ama uygun çap yok- genellikle bu yolu seçmesi normaldir. Daha yukarıdakileri düşürebildikleri oranda kendi sefaletlerini sergilediklerini anlayamazlar ve zaten bunu anlamak gibi bir dertleri de bulunmamaktadır. Önemli olan dipte eşit olmaktır!

Rakibini takdir etmek, ona yaklaşmak sanılır. Bu anlayış, güçlüden yana olmanın başka bir ortaya çıkış şeklidir. Birisini takdir ediyorsan, demek ki ona yaklaşıyorsun sanılır, halbuki her zaman böyle değildir.

Düşmanı takdir etmek, onu bütün özellikleriyle görebilmek, objektif değerlendirebilmek ve dolayısıyla da daha iyi mücadele edebilmek için gereklidir. Tersini yapmak ucuz bir değerlendirme olur. Rakibini takdir etmek, kendinle onun arasına açık çizgi çekmeye engellemez; tersine bu çizginin daha somut olmasını sağlar.

Bu anlayışı somut duruma uygulayacak olursak…

CHP, AKP-MHP’ye ve Erdoğan’a müthiş bir gol attı. Beklenmeyen ve hiç hesaplamadıkları bir gol… Alışılageldiği üzere önce bunun nasıl bir politik rezalet olduğu üzerine konuştular ve kısa sürede sustular. Şimdi yeni politik rezaletler planlanıyor. Ne oranda gerçekleşir, göreceğiz…

Baskın seçime giderken basıldılar ve bu durumdan kurtulmaya çalışacaklardır.

Karşı güçleri objektif olarak değerlendirememek burada da kendini gösteriyor.

Meral Akşener’in içişleri bakanı olduğu dönemde gerçekleşen çok sayıda faili meçhul konuşuluyor ve sanki yeni bir gerçek açıklanıyor. Bu bilinen bir şeydir.

CHP’nin HDP’ye yaptıkları gündeme getiriliyor ve sanki bilinmeyen bir gerçek açıklanıyor. Bu da bilinen bir şeydir. Bu durum, CHP ile İyi Parti’nin “dinsizin hakkından imansız gelir” misalindeki gibi bir hamle yaptıkları gerçeğini ortadan kaldırmaz. Meral Akşener kısa süre öncesine kadar MHP’liydi, unuttunuz mu?

CHP’nin iyi bir politik manevra yapmış olması onu sola açık parti durumuna getirmez. CHP, Ortanın Solu deneyinde de görüldüğü gibi, ancak dışındaki sol güçlendiği zaman ve onun yükselişini engellemek için solculaşır.

Bu nedenle “CHP neden hep sağdan aday arıyor da soldan aramıyor?” sorusu anlamsızdır. İsteklerini gerçekliğin yerine koymaya çalışmaktan başka bir şey değildir.

Buradan Recep Tayyip Erdoğan’a geçelim…

RTE bu ülkede burjuva politikasının son yıllarda gördüğü en yetenekli politik liderdir. Bu yetenek, belirtmek bile anlamsızdır ama tabii ki kendi anlayışı çerçevesindedir. Sadece cumhuriyet tarihi boyunca var olan kemalist devlet yapısını ve onun en güçlü kurumu orduyu kendi anlayışı doğrultusunda değiştirebilmesi bile bunu göstermek için yeterlidir.

Sadece bizim değil bölgemizdeki bütün sosyalistlerin yıllardan beri sürdürdükleri hata şuydu: islamı politik olarak küçümsemek… Afganistan’dan İran’a, Lübnan’dan Irak’a, Filistin’den Mısır’a kadar geniş bir alanda yıllardan beri sosyalistler islamcı politik güçlerle girdikleri mücadeleleri kaybettiler ve neden böyle olduğu üzerinde düşünmekten de ısrarla kaçındılar.

İran Kürdistan Demokrat Partisi lideri Kasımlo İran gizli servisi tarafından Viyana’da katledilir. Kendisinin en büyük hatası rakibini yeterince ciddiye almamak olmuştur. Kasımlo batı eğitimi almış bir insandı ve dolayısıyla da kendisini mollalardan yukarda görüyordu. İran’daki eğitim düzeyinin epeyce iyi olduğunu ve batı tipi eğitimin de tek iyi eğitim olmayabileceğini düşünmüyordu. Ek olarak, şu veya bu düzeyde okumakla politik eğitim aynı şey değildir. Bilgi düzeyinin yüksekliği politik mücadele için önemlidir ama hiç yeterli değildir.

Humeyni, “İslam politikadır. Bunu anlamayan hiç bir şey anlamamıştır” derken bunu kastediyordu. İslam devlet dinidir. İslam devletten ayrı düşünülemez. İslamın kuşaktan kuşağa geçen ciddi bir devlet tecrübesi vardır. AKP ve Erdoğan’ı bu çerçevede düşünürseniz durumu daha açık olarak görebilirsiniz. Bu durumda onların yapabildikleri kadar yapamadıklarını ya da kaybettiklerini de daha iyi değerlendirebilirsiniz.

Mesela Türk tipi islamın Ortadoğu’ya örnek olması bağlamında ağır yenilgi yaşadılar ve bunun telafisi de bulunmuyor. Kendilerince telafi için halifeliğe sığınıyorlar ki bu tümüyle boş bir çabadır. Halifeliği yıllardan beri kendi müritleri dışında kimse takmaz.

Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı padişahı aynı zamanda halifeydi ve İngiltere’ye karşı cihad ilan etmişti ama imparatorluğun en büyük Müslüman nüfusunu oluşturan Araplar İngiltere ile birlikte Osmanlı’ya karşı savaşacaklardı.

O zamanda bile halifenin durumu böyleydi, şimdi kimse takmaz…

İslamcıların sürekli olarak güçlü devletten yana olmaları anlaşılabilir bir şeydir. İslam devlet dinidir ve devlet güçlü olduğu oranda kendi anlayışı doğrultusundaki islamı ve halifeliği dayatabilir, başka bir deyişle farklı İslam anlayışlarını baskı altına alabilir. Güçten düştüğü zaman ise alternatifler hemen çıkar.

İhsan Eliaçık’ın temsil ettiği sola açık İslam anlayışı güçlenemedi. Kürtlerin bir dönemki “alternatif cuma namazları” farklı bir İslam anlayışı çerçevesinde yayılamadı. İslamın kendi içinde bile din özgürlüğü yoktur. Devlete hakim olan diğerlerini engeller.

Rakibin başarı ve başarısızlıklarını objektif değerlendirebilirseniz, politik mücadelede ne yapılabileceği konusunda da ufkunuz daha açık olur.

Gelecek yazıda başka bir örneği, Avrupa ülkelerindeki Türkiyeli kitle konusunu ele alacağım; AKP’nin ve solun bu konudaki değerlendirmelerini ve uygulamalarını incelemeye çalışacağım. Cumhurbaşkanlığı seçiminde ilk hedef RTE’nin ilk turda seçilememesidir. Seçilme veya seçilememe konusunda farkın küçük olacağı tahmininden hareketle bu kitle eskisinden daha fazla önem kazanmıştır. AKP bu alandan aldığı oylarla yaklaşık iki puan daha yukarı çıkarken, HDP de bu alanda ikinci büyük parti olması sayesinde son seçimde barajı aşarak TBMM’ne girebildi.

AKP bu alanda iyi bir performans sergiliyor ve bunun içinde ciddi zayıflıklar da bulunuyor. Bu performans yeterince görülemediği için zayıflıklar da gözden kaçıyor, kullanamıyoruz…