Yayın Raporu 2018 Yazdır


Bugün yurtseverlik ve ardından da aydınlanma kavramları üzerine yazacaktım ama bunları haftaya bırakıp yayın raporunu iletmeyi uygun buldum.

Mart 2015’ten bu yana ya da 3,5 yılda altı kitap yayınladık: 40 Yıl Sonra TDAS (bu başlıktaki kitap önceki temel yazılarımızı da içeriyordu), Mülteciler-Göçmenler, Dik Duruş (İrfan Dayıoğlu), Geleceğe Dönüş, Che Guevara Kısa Uzun Bir Hayat, 68’den Ne Kaldı?

Her biri 1000 tane basılan bu kitaplar için başlangıçtaki hesabımız bir yıl sonra yüzde 70’inin elden çıkarılması yönündeydi. Dağıtımda da olabilirdi ama bizden çıkmış olacaktı. Bu hesabı yayın dünyasının o zamanki koşulları çerçevesinde yapmıştık.

Ülkemizde az kitap okunduğunu, eğitimli insanların bile pek okumadığını hepimiz biliyoruz. Üç yıl kadar önce adını hatırlamadığım bir yazar tanınmış bir hukuk felsefesi kitabını Türkçeye kazandırmış… Çeviri için çok uğraşmış ama kitap elde kalmış çünkü hakimler ve savcılar bile okumuyormuş. İnsanlar uzmanlık alanlarına giren önemli kitapları bile okumuyorlar.

Bu durumda bir yıl içinde 1000 kitabın 700’ünü elden çıkarmayı düşünmek biraz iddialı bir belirlemeydi ama abartmamak şartıyla iddialı olmak iyidir.

40 Yıl Sonra TDAS ve Mülteciler-Göçmenler kitaplarında bu hedefi tutturduk. Dik Duruş ile Geleceğe Dönüş’ün bu hedefe yaklaştığı söylenebilir. Son iki kitap ise hedefin uzağında kaldı.

Değişik ülkelerde ve Türkiye’de 1968’in 50. yılı yoğun olarak konuşulurken, 68’den Ne Kaldı? kitabı zamanında yayınlandı ama bu sırada gündeme gelen erken seçim konuyu gündemden düşürüverdi. Yapabileceğimiz bir şey yoktu.

Yayın dünyası Türk Lirasındaki önemli değer kaybı nedeniyle ithal kağıtta büyük fiyat artışıyla karşı karşıyadır. Bu nedenle bazı yayınevleri kapanma tehlikesiyle karşı karşıyayken, bazı mizah dergileri de küçük formatta yayınlanmak zorunda kaldı. Kitaba olan ilgi ise daha da azaldı.

Bu durumda ilk adım olarak eski iddialı hedefi biraz geriye çekip, iki yılda yüzde 70’i hedeflemek gerekiyor. İlerde durum iyiye doğru değişirse hedefi yeniden büyütebiliriz.

İkinci adım olarak ise yılda iki kere değil en azından şimdilik yılda bir kitapla yetinmemiz gerekiyor. Duruma göre kendimizi yeniden düzenleyip devam edeceğiz.

Bu yılın sonlarında gündemde alt emperyalizmle ilgili kitap var. Bu belirleme 2000 yılında Alt Emperyalizm ve Türkiye kitabının yayınlanmasından sonra oldukça yayıldı, bugün çok kişi tarafından kullanılıyor. Bu kitabın devamının yazılması gerekiyordu çünkü Türkiye 1990-2000 döneminden farklı bir dönem yaşadı. Kitap konusunda şimdiki düşüncem çok sayıda rakam vermek değil, teorik ve karşılaştırmalı yöne ağırlık vermektir. Türkiye ile Rusya Federasyonu’nun “imparatorluk bilinci” konusunda karşılaştırılması gerekiyor. Bu kitap aynı zamanda önümüzdeki yıl yayınlanması planlanan 20. yüzyıl sosyalizmiyle ilgili kitaba da bir çeşit hazırlıktır. Önemli bir kitapta geçen ilgili bir belirlemeyi daha önce yazmıştım: “Rusya 500 yıllık tarihinde her zaman imparatorluk oldu. SSCB bunun özel biçimidir.”

Doğrusu bunu hiç düşünmemiştim!

Önümüzdeki yıl 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılmasının 30. yılıdır. Bu olay aynı zamanda reel sosyalist ülkelerin hızlı bir şekilde çözülmesinin de sembolik başlangıç tarihidir.

Çözülme birden olmadı, önce Polonya’da Dayanışma Sendikası ile başladı. Polonya işçi sınıfı militan bir sendikada örgütlenerek aydınları ve kırsal kesim emekçilerini de yanına alarak yıllarca mücadele etti. İşçi sınıfı öncülüğündeki iktidar mücadelesinin bütün özellikleri burada görülebilirdi, tek farkla ki işçiler kapitalizme değil reel sosyalizme karşı mücadele ediyorlardı.

1989’da Polonya’da iktidardaki parti Dayanışma Sendikasıyla iktidarı paylaşmak zorunda kaldı ve gerisi de hızla geldi. Hemen ardından Macaristan’da iktidar değişti, ardından Demokratik Almanya Cumhuriyeti, sonra Çekoslovakya ve son olarak da Bulgaristan ve Romanya geldi. Yugoslavya ve Arnavutluk’taki iktidarlar da kısa süre sonra değişecekti. İki yıl sonra SSCB’de de benzer gelişme olacak, ek olarak SBKP yasaklanacaktı.

Ülkemizdeki sosyalistler bu konuda genellikle susuyorlar, bazıları yeni örgütler kuruyorlar ve programlarında reel sosyalizmin 74 yılın ardından yıkılmasından hiç söz etmiyorlar. 20. yüzyıl tarihini derinden etkileyen sosyalist sistem hiç olmamış gibi davranıyorlar…

Davransınlar ama er ya da geç bu konuya gelmek zorunda kalacaklardır.

Kısacası yayın planında bu iki kitap bulunuyor.

Bunun için hem ekonomik konuda sıkıntıya düşmememiz gerekiyor hem de dağıtımlarının daha iyi yapılması konusunda kafa yorulması gerekiyor.

 

İyi bir iş yapıyoruz ve sürdüreceğiz…