Mülteciler, para ama nasıl? Yazdır


Türkiye’deki Suriyeli, Afgan, Iraklı ve başka uluslardan insanlara isim bulmak zordur çünkü statüsüzler. Türkiye’de OECD ülkeleri dışından gelenler için iltica hakkı bulunmuyor ya da yukarda sayılan ülkelerden gelenlerin iltica başvurusu yapmaya bile hakkı yoktur. Onlar ülkede “konuk”turlar. Göçmenin şöyle ya da böyle bir statüsü vardır, bundan kastedilen güvence altındaki oturma iznidir. Bu insanlar ise konuktur ve istenildiği zaman “buradan gidin” denilebilir.

Bir ülkeye dışarıdan gelen kişi için en önemli konu statü sahibi olmaktır. Bundan öncelikle oturma ardından çalışma iznini anlamak gerekir. Kaçak da çalışılabilir tabii ama oturma izni özellikle önemlidir.

Bu insanları mülteci olmaları gerektiği için böyle adlandırıyorum ama bu belirlemenin onlara uymadığını da biliyorum.

Dışişleri Bakanlığı Yunanistan’ın mülteci başvurularını askıya almasını uluslararası hukuka aykırı bulmuş. O bir süre için askıya almış, bizde askıya alınacak hak bile bulunmuyor.

Türkiye’nin iddiasına göre Avrupa Birliği çok sayıda mültecinin ülkede barınması ve ihtiyaçlarının belirli oranda karşılanması için gerekli parayı –tam olarak- ödemiyor.

Haklı bir gerekçe ve nitekim AB Yunanistan ve İtalya’ya da mülteciler konusunda büyük ekonomik destek sağladı ve sağlamayı sürdürüyor.

Konunun başka bir yanı da bulunuyor.

AB mülteciler için bir bölümünü yaptığı ödemenin gerçekten mülteciler için kullanıldığına ikna olmuş değil. AB’den bir heyet Türkiye’ye gelmiş, konuyla ilgili araştırma yapmış ve mülteciler için ödenen paranın yerinde kullanıldığına pek ikna olmamıştı. Konuyla ilgili haber Alman basınında yer almıştı.

Deprem Fonu gibi bir şey anlayacağınız. İnsanlardan deprem konusunda alınacak tedbirler için kurulan fona para kesiliyor, yıllar sonra görülüyor ki fon boştur, para başka yere gitmiş. AB’nin mülteciler konusunda yaptığı ödeme konusunda da benzer bir durum var gibi görünüyor. Ne oranda bilmiyoruz ama “neden olmasın?” diye de sormak gerekiyor.

AB mültecilerle ilgili olarak Türkiye’ye yeniden ekonomik destek sağlarsa, daha sıkı kurallar getirecek ve daha iyi denetleyecektir. Öyle görünüyor.

Türkiye’nin bir iş için alınan paranın başka yere harcanması konusundaki sicili temiz değildir.

Türkiye basınına yansımıyor ama Yunan adalarında başka şeyler de oluyor.

Lesbos Türkiye kıyılarına yakınlığı nedeniyle deniz yoluyla Yunanistan’a gitmek isteyen mültecilerin önemli bir hedefidir. Alman ve Fransız ırkçılarının bir bölümü bu adaya gelmişler. Mültecilere “gelmeyin” diye açıklama mı yapacaklar yoksa dövecekler mi, bilmiyoruz. Gerçekleşen ise, Yunan anti faşistlerinin bu tiplerin bir bölümünü dövmesidir.

Mültecilere saldırı konusu nereden nereye taşınmış…

Yıllardan beri Suriyelilerin ülkede olmasına karşı çıkan kamuoyunun büyük kesiminin Yunanistan’ın sınırı geçmeye çalışan bu insanlara yaptıklarını kınamasını ciddi bulmuyorum. “Mültecileri severiz, burada olmamaları şartıyla”!

Tıpkı Kürtler gibi…

Afrika’da uygun bir yer bulup devlet kurun, MHP bile sizi destekleyecektir!

Alman ırkçılarının yıllar önce söyledikleri gibi: biz yabancıları ülkelerinde severiz!

Yeni değil, Türkiye yıllardan beri göç ülkesidir. İki taraflı bir göç ülkesidir; göç verir ve göç alır. 2010’lu yıllarda bu süreç yoğun olarak çift taraflı işlemeye başladı. Bir yandan Suriye, Irak, Afganistan’dan yoğun göç geliyor, diğer yandan da akademisyenler, doktorlar ve başka meslek sahipleri ülkeden gidiyorlar.

Ülkedeki işçi sınıfı yıllardan beri çok ulusludur ve oran artmaktadır. Özellikle evde temizlik ve kişilerin bakımı konusunda eski sosyalist ülkelerden gelip çalışan, sayısı bilinmeyen ama az da olmayan sayıda insan vardır.

Ve konu sosyalist hareketin hala gündeminde değildir.

 

Suriyelilerden vatandaş olanlar AKP’li olmasınlar da ne olsunlar?