Teslim Töre ve Sol Birlik Yazdır


Sol Birlik 6 parti tarafından kurulmuştu: TKP, TSİP, TİP, TKSP, PPKK (Kürdistan Öncü İşçi Partisi), ve TKEP. PPKK Genel Sekreteri bir kere Plenum’a katıldı. Sol Birlik Yürütme Organı’na ise hiç katılmadılar.

Sol Birlik partileri arasında yılda bir kez genel sekreterler ya da parti başkanlarının katıldığı plenum yapılırdı. Bir yıl içinde işleri yürütenler ya da yürütmeyi oluşturanlar da bu toplantıda hazır bulunurdu. Aylık Sol Birlik gazetesi çıkıyordu, sendikalar ve demokratik örgütlerle ilgili birlikte çalışma platformları vardı. Başka da olabilir, hepsini hatırlamıyorum. Zaten bu kadar toplantıya yetişmem mümkün olmadığı için işleri partiden arkadaşlar arasında bölüştürmüştüm. Bir süre sonra sadece yürütmenin toplantılarına katılıyordum.

Yıl 1985, Budapeşte’de Sol Birlik Plenumu var. Trenle gittiğimi ve hiç sorun yaşamadan Budapeşte garına indiğimi hatırlıyorum.

Toplantıya Haydar Kutlu –Erdal Talu, Behice Boran-Nihat Sargın ve Osman Sakalsız (yürütme toplantılarına Osman Sakalsız gelirdi), Kemal Burkay-Ayhan (soyadını hatırlayamadım), Ahmet Kaçmaz-Orhan Doğançay, Teslim Töre ve ben katıldık.

Yer bir oteldi, birkaç gün dışarı çıkmadık. Oldukça güzel olan kenti ancak arabayla havaalanına giderken kısaca görebilecektim. Teslim ile birlikte uçakla Şam’a gidecektik.

Plenumda her genel sekreter ya da parti başkanının bir saatlik konuşma süresi vardı. Güncel politik gelişmeler, perspektifler, Sol Birlik çalışmaları gibi konular içerirdi bu konuşmalar. Toplantı sonrasında partiler arasında sadece genel sekreterler ya da başkanların katıldığı ikili toplantılar da yapılırdı.

İlk gün toplantı başlamadan önce Teslim, “Yoldaş ben çok konuşurum, sen bir saatin dolmasına yakın ayağıma vur” dedi.

Toplantı başladı. Önce kimler konuştu, hatırlamıyorum. Sıra Teslim’e geldi ve konuşmaya başladı. Akıcı, gayet hoş, bazen katılanları gülümseten bir konuşma… Ben bir yandan saate bakıyorum, konuşma iyi hoş da daha konuya girmedi. Sürenin bitimine on dakikadan az kalmıştı ki ayağına vurdum. Bana hayretle baktı; bir saat bu kadar çabuk mu geçti dercesine… Konuya daha yeni giriyordu. Ahmet Kaçmaz biraz öfledi ama galiba 15 dakika daha verdiler, sonra sıra başkasına geldi.

Akşam yemeği yedik. Yemekler iyiydi, belirtmek gerek. Zaten sosyalist ülkelere her gittiğinde iyi yemek yerdim. Mesela Ekim Devrimi’nin 70. yılı için yapılan törenden önce Moskova’da çok sayıda komünist partisinin ve ilerici örgütün katıldığı büyük bir toplantı yapılmıştı. Toplantı arasında Yalçın Yusufoğlu ile birlikte bolca istakoz yemiştik. Yalçın bu işin ustasıydı, ben o kadar değildim.

Toplantıdan sonra durum değerlendirmesi yaptık. Aslında değişik bir şey yoktu. Sözü neden bu kadar uzatıp başka konulara girdiğini sordum. “Yoldaş, ben böyle alışmışım, dedi. Sen ana noktalarıyla kısaca anlatıyorsun, bitiyor; ben ayrıntı anlatırım.”

Kimin ne konuştuğunu şimdi hatırlamıyorum, sanırım herkes benzer şeyler söylemişti.

Haydar Kutlu ile tek görüştü. Haydar Kutlu Yazın dergisinden şikayet etmiş. Dergide TKP’nin Aziz Nesin’e karşı tutumu konusunda bir yazı vardı. Teslim, “Biz o dergiye karışmayız” demiş. Bana da “Aman bunu parti yayın organı gibi yapmayın. Biliyorum yapmazsınız da yine de söylemiş olayım.”

Üst düzey bir yönetici için “konuşulabilir insan” olmak önemlidir. Sizden farklı düşünüyor olsa bile anlattığınızı dinler, aklına yatarsa ikna da olur. Teslim Töre pratiğe ya da başarıya önem verirdi. Lafa geldi mi herkeste laf çok, bilinen bir şey, yapabilmek ise farklıdır. Ona birkaç kere Almanya’daki çalışmayı (Yazın dergisinin yayını dahil) anlatmıştım. Pek bir şey anlamadığını söyledi ardından da “Ama yapıyorsunuz, ne söyleyeyim?” demişti.

Görüşünü değiştirmesini bilmek önemli bir özelliktir. Varolan size ters gibi gelebilir; konu açıklanır, inandırıcıdır, pratik de yürümektedir; o zaman ısrar edilmez.

Basit gibi görünür ama çoğu “lider” böyle yapmaz, “dediğim dedik, çaldığım düdük” anlayışıyla yapılana engel olmaktan başka şeye hizmet etmediğini anlayamaz.

Teslim Töre’de bu özellik bulunmuyordu.