Sürgün dergisi yayınlandı Yazdır


Avrupa Sürgünler Meclisi’nin (ASM) yayın organı olan Sürgün dergisinin ikinci sayısı yayınlandı. Bu sayının yayınlanması geçtiğimiz yılın ortalarında düşünülüyordu ama pandemi koşulları nedeniyle tarih ileriye alınmak zorunda kalındı.

Bu sayıda sürgün konulu şiirlerin yanı sıra Doğan Özgüden, Rıza Algül, Latife Akyüz, Metin Ayçiçek, Mahmut Özkan, Engin Erkiner, Nejat Pişmişler, Ragıp Zarakolu, Belkıs Önal Pişmişler, Aziz Tunç, Seyit Ali Uğur ile söyleşi ve sürgünler konusunda ilk kitabın yazarı olan ve kısa süre önce hayatını kaybeden Emin Karaca ile ilgili bir yazı yer alıyor.

Sürgünler Meclisi’nin yaklaşık dokuz yıllık tarihinde değişik aşamalardan geçildi. Başlangıçta kitlesel bir örgüt kurulduğu sanıldı; kendi tarihimizin dışındaki kaynaklardan öğrenmesini bilmediğimiz için sürgünlerin hiçbir zaman tek yapı altında bir araya gelemeyeceğinin anlaşılması ve çalışmaların kapsamının açıklığa kavuşması biraz sürdü. İnsanlık tarihinin başından beri değişik sürgünlükler yaşanmıştır, bazıları kitleseldir. Türkler ve Kürtlerin özellikle 12 Eylül 1980 sonrasındaki sürgünü ne ilktir ne de sonuncusu olacaktır.

Türkiye’deki bazı insanların Avrupa sürgünleri hakkında ne düşündükleriyle başından beri ilgilenmedim. Onları ikna etmek sorunum olmadı. Türkiye’de yaşamaktan başka özelliği bulunmayan, coğrafi haklılığı bu nedenle temel alan bu insanların gerçekte konuşmaktan başka bir şey yapmadıklarının anlaşılması için epeyce zaman geçmesi gerekti.

1990’lı yılların başlarından itibaren yaşanılan iletişim devrimiyle haber alma ve müdahale etme konularındaki eski ayrımlar ortadan kalkmadıysa bile azaldı.

İnsanların teoride ve pratikte ürettikleriyle tanımlanmaları gerektiği, bunun dışında kalanların parlak fikirlerine aldırmamak gerektiği gittikçe daha fazla taraftar buldu.

Sürgün konusu son birkaç yılda özellikle dikkat çekmeye başladı. Bunun önde gelen nedeni sürgündeki çeşitlenmedir.

TC tarihinin başlangıcından beri sürgünlük vardır. İstiklal Marşı’nın yazarı Mehmet Akif Ersoy Mısır’a, işgal İstanbul’undaki mitinglerin konuşmacısı Halide Edip Fransa’ya gitmek zorunda kalmıştı. Hükümetler onları gitmeye mecbur tutmamıştı ama kalırlarsa iyi şeyler yaşamayacaklar, en azından yıllarca hapse gireceklerdi.

Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde de farklı özellik görülmez. İttihat ve Terakki’nin ilk gazetesi Meşveret Paris’te yayınlanacaktır.

12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 sürgünlerinin ardından sürekli başkaları geldi. Bu gelenlerin büyük çoğunluğu devrimciler/sosyalistlerdi. Bu yapı son yıllarda çeşitlenecekti.

Önce Fettullahçılar büyük sayılar halinde değişik Avrupa ülkelerine geldiler. 12 Eylül sonrasında gelen MHP’liler de vardı ama sayıca azdılar.

Ardından Barış Akademisyenleri geldi. Dergide yer alan Latife Akyüz’ün yazısı “Barış Akademisyenlerinin Sürgünde Beşinci Yılı” başlığını taşıyor.

Birkaç yüz kadar üst düzey bürokrat da (büyükelçiler, subaylar gibi) geldi.

Bununla paralel olarak yepyeni bir göç dalgası da oluştu. Türkiye’de politik ve ekonomik sorunu bulunmayan ama artık bu ülkede yaşamak istemeyen insanların gelmesi… Bunlar özellikle doktorlardır ama başka mesleklerden insanlar da vardır.

Türkiye’den yaşanan göç 60 yıl önce Avrupa ülkelerinin –özellikle Almanya’nın- anlaşmayla işçi alımından farklıdır. 1971 sonrasının göçü özellikle politik insanlardan oluşmaktadır ve son göçle birlikte eğitim düzeyi de yükselmiştir.

Avrupa sürgünlerine yönelik çalışmalar Türkiye’de de başladı. Konuyla ilgili yapılan doktora çalışmalarından biliyoruz. Henüz çok yetersizdir ama gelişecektir, durum bunu göstermektedir.

Bu çalışmaların az gelişmişliğinin önde gelen sorumlusu orada değil Avrupa ülkelerinde yaşayanlardır. Yıllardan beri kendi konumu hakkında bilgisi bulunmayan, ilgilenmek gereğini de duymayan, Türkiye’deki mücadeleyle dayanışma çerçevesinin dışına çıkamayan ve bu çıkamamanın teorisini de yapan insanlar ne ürettiler ki, Türkiye’dekinden üretim bekleyeceksiniz?

Bunu dergi çalışmasında da açık olarak görmek mümkündür. İnsanlar 20-30 yıldır içinde yaşıyorlar ama sürgün hakkında yazamıyorlar. Düşünülebilecek bütün konularda yazabilirler yani yazma sorunları bulunmuyor ama sürgün konusu bu insanlar için bile yenidir.

Sürgünler, göçmenler konusunun içindedir ama farklı özelliklere sahiptir.

Oldukça geç kalınmış olmakla birlikte konu öğrenilecektir. Diyelim 40 yıl önce göçmen denilmesini bile küfür sayan insanlar kafalarını vurarak hem de birkaç kere vurarak öğrenmek zorunda kalıyorlar.

Derginin ilk sayısı az miktarda Türkiye’ye de gönderilmişti ama bunun anlamı bulunmuyor. En başta posta ücreti oldukça yüksektir ve gönderilebilen miktar da çok azdır. Dergi bir süre sonra pdf olarak internette yayınlanacaktır. Basılı dergi öncelikle Almanya’da ve bir oranda da İsviçre, Fransa, Hollanda’da dağıtılacaktır.