İnsanın keyfi yerine gelince... Yazdır


Aslında bugün Devrimci Yol’dan kalan bazı arkadaşların 1980 öncesindeki pratikleriyle “THKP-C’yi aşmış oldukları” iddiası üzerine yazacaktım ama bu yazıyı ileriye bırakıp keyifli olmanın yazısını yazmak istedim.

Diyelim yılbaşından beri fena halde sıkıntılıydım. Arada gidiyor, sonra yeniden geliyordu sıkıntı. Öykünün konusunu saptamış, planını yapmıştım ama yazamıyordum. Başlıyordum, bir sayfa sonra yazdığım hoşuma gitmiyor, bırakıyordum. Tekrar başla, tekrar aynısı ve ne yapmalı? Eski yazı taktiğime başvurdum: deftere değil küçük kağıtlara yaz ve bunları kaybetme… Yazdıklarının birbirine bağlı olması gerekmiyor, önce yaz…

Burada yazmaktan kasıt, edebiyat ifadesiyle yazmaktır. Kurgu ve ifade politik yazılardakinden, bilimsel yazılardakinden farklı olmalı… Bu anlatım tarzına bir türlü geçemeyince canım sıkılıyordu. Yılların alışkanlığından birden çıkamıyorsunuz.

Birkaç gece kafamda öyküyle yattım. Bunu eskiden de yapardım. Kafamda soruyla yatarım ve uyurum. Ben uyurum ama sorun beyinde dönüp durur ve her zaman olmasa bile bazen sabah farklı fikirler ve çözümlerle uyanırım. Ben uyuyor olabilirim, o çalışsın!

Birkaç hafta aklıma geleni yazdım durdum. Sonra zamanın olgunlaştığını hissettim ve baştan yazmaya başladım. Kalem gidiyor, düşünmüyorum bile…

Yazdıklarımı okudum, güzel; başka bir ifade, farklı bir kurgu, kısacası güzel…

Yazdığımın önce benim hoşuma gitmesi gerekir. Geçmiş örneklerden biliyorum ki edebi veya değil bir yazı benim hoşuma giderse, okurların da genellikle hoşuna gidiyor.

Tecrübe konuşuyor, isteyen inansın!

Düşündüğümün yarıdan fazlasını yazdım, birkaç güne biter veya biraz daha sürer, bilemem. Önemli olan politik ifadeyle, bilimsel ifadeyi ve edebi ifadeyi birbirinden ayırarak yazabilmek… Tümüyle ayırmak mümkün olmadığı gibi gerekli de değil ama sonuçta ifade yine ayrı olmalıdır.

Çalışmadan olmuyor. Sadece çalışmak da değil, çalışmasını bileceksiniz. Farklı üretme yolları deneyeceksiniz. Bu işin teorisi bulunmuyor, pratikte deneme yanılmayla öğreniliyor.

1984’te ilk öyküleri yazdığım ve 1985’te kitap olarak yayınlandıkları zamandan beri edebiyatı çalışanları severim. Edebiyat da başka konular gibi sürekli ve yoğun çalışma gerektirir. En başta okuyacaksınız. Burası daha kolaydır çünkü edebiyat çalışmak sadece roman, öykü, şiir okumak değildir. Sosyoloji ve felsefe okursunuz, buradan da edebiyata geçebilirsiniz. Analitik çözümlemeyi öğrenmek ve değişik şekillerde uygulayabilmek edebiyatta o kadar işe yarıyor ki… Ama bu çözümlemeyi mantık kitabındaki gibi anlatamazsınız, anlatım farklı olmak zorundadır. Farklı anlatım tarzlarını denemeniz yani yazmaya çalışmanız da gerekiyor. Konu nerede uzun cümleleri, nerede kısalarını gerektirir. Nerede tempo artar, nerede azalmalıdır?  Edebiyat başka insanları, başka hayatları anlatmaktır ve bu büyük sorundur. İyi kurgu gereklidir ve bunu yapmak insanı gerçekten yoruyor.

Biraz abartarak söylersem, bir-iki öykü yazıncaya kadar politik inceleme olarak 120 sayfalık kitap yazabilirdim.

Şimdi bu alışkanlığı kaybetmemek için sürekli yazmak gerekiyor; sadece politik veya bilimsel incelemeler değil, edebiyat da…

Konuya göre değişen üç farklı anlatım tarzı…

Gerçekten uğraştım ama yapabildiğime sevindim…

Olmayabilirdi de ama oldu…