Bana 1000 Dev Gençli verin, Ankara'yı teslim alayım! Yazdır


1971’in Ocak ayından başlayarak Ankara’da sol cunta söylentileri yoğunluk kazanmıştı. O aylarda ODTÜ Kimya Öğrenci Derneği’nde yönetim kurulundaydım, bölüme hemen girişte bir kantin açmıştık, iyi çalışıyordu ve parasını Sosyalist Fikir Kulübü’ne iletiyorduk. ODTÜ Cumhuriyeti devrimciler için Ankara’nın en güvenli yeri sayılırdı. MHP cinayetleri başlamıştı ama o yıllarda Ankara dışında kalan ODTÜ’ye gelmeleri kolay değildi.

Sol cunta söylentileri almış yürümüştü. Filanca albay haber göndermişti: “bana 1000 Dev Gençli verin, Ankara’yı teslim alayım” diyordu. Dev Genç içinde sol cunta taraftarları vardı, mesela Doktorcular (Hikmet Kıvılcımlı grubu) bunlardan birisiydi. Kıvılcımlı’nın peş peşe kitapları yayınlanıyor, arada bir Ankara’da seminer veriyordu ama bu grup için çok geçti. Ankara’nın önemini anlamakta hayli geç kalmışlardı. Sanayi kenti İstanbul’du, 15-16 Haziran da burada olmuştu ama Ankara hem Ant dışında sol dergilerin merkezinin bulunduğu, hem de ODTÜ ve SBF gibi dönemin önde gelen iki üniversitesinin olduğu önemli bir kentti. Dahası, hükümet merkezi buradaydı, darbe olacaksa burada gerçekleşecekti.

Etimesgut’taki zırhlı tugayın alarm durumuna geçtiğini duyuyorduk. İlk hedef ODTÜ olacaktı, çünkü SBF binası ve yurdu yan yana iki binaydı, ODTÜ geniş bir alana yayılmıştı.

1970 sonbaharında Mihri Belli grubuyla yaşanılan ayrılıktan sonra –bu grubun da sol cuntaya olumlu baktığını düşünüyorduk, mutlaka değişik subay gruplarıyla bağları da vardı- Dev Genç yönetimi değişmiş, ben de merkez yayın organı İleri Dergisi’nin sorumlusu olmuştum. Bu dergi son sayı olarak Ocak 1971’de yayınlanacaktı.

Polisin yurt baskınları başlamıştı. Polis kent içindeki öğrenci yurtlarını basıyor, saatlerce süren çatışmadan sonra ele geçiriyor, içerisini kırıp döküyordu. İlk uygulama 24 Ocak 1971’de SBF yurduna yönelik yapılmış, saatler süren çatışmadan sonra yurt düşmüş, tahrip edilmiş, yakalananlar da ağır şekilde dövülmüştü. Dergilerin dağıtılmamış bölümü burada bulunduğu için yurttaydım ve başımdan yaralanıp hastanelik olmuştum.

İleri’nin yayınına son verildikten sonra Ali Orhan Yücelalp ve İlhan Kalaylıoğlu ile birlikte Kurtuluş dergisinin çıkarılmasında çalışıyordum. Dergi henüz isim olarak ortaya çıkmamış olan THKP-C’nin yayın organı sayılırdı. Mahir Çayan’ın Devrimde Sınıfların Mevzilenmesi yazısını yayınladık. Bu arada Yusuf Küpeli’nin yazdığı ve zamanın beyaz Aydınlık (Doğu Perinçek kesimi) grubunu hedef alan 1965-1971 Devrimci Mücadele ve Dev Genç broşürünü yayınladık.

THKO örgüt olarak ortaya çıkmış ve bir banka soygunu gerçekleştirmişti. Tabanda bu örgüte yönelik sempati yükselmişti. Henüz isim olarak ortaya çıkmamış THKP-C de eylem yapması için zorlanıyordu.

THKO Ankara ve hatta ODTÜ merkezliydi. Deniz Gezmiş üniversitenin yurdunda kalıyordu. THKP-C’nin de kentte epeyce kadrosu bulunmakla birlikte İstanbul hem kalabalık hem de kitle ilişkileri nedeniyle tercih ediliyordu.

“Sol cunta gelirse ilk saldıracağı biziz” belirlemesi tanıdığım Dev Genç çevresinde yaygındı. Yukarda belirttiğim gibi aynı örgüt içinde sol cunta yandaşları da vardı.

4 Mart’ta THKO 4 ABD’li eri kaçırarak yüksek miktarda fidye istedi. Ankara acayip sıkılaştı. Çankaya-Kavaklıdere gibi semtlere gitmemek gerekiyordu. Her yerde arama ve çevirme vardı. Kimlik, ODTÜ kimliği mi, tamam, doğru Birinci Şube’ye…

Sol cuntanın önünün nasıl kesildiğini (9 Mart darbesi konusu), darbeyi haber verdiği için General Atıf Erçıkan’ın evinin bombalanmasını (Sarp Kuray ve adını hatırlamadığım bir kişinin bu eylemde yakalanmasını), birkaç gün önce 5 Mart 1971’de jandarma bölgesi olan ODTÜ yurtlarının basılmasını ve çatışmada üç kişinin ölmesini anlatmayacağım. Yeterince anlatıldı zaten…

12 Mart sonrasında Demirel hükümeti istifa etmiş, Nihat Erim başkanlığında reform kabinesi kurulmuştu. Ortalık çok sıkı değildi ama sıkılaşmanın başladığı hissedilebiliyordu.

Ankara’da Dev Genç’in düzenlediği “Özel okulların devletleştirilmesi” mitingi yapılmıştı. Özel okul furyası vardı.  Peşpeşe paralı yüksek okullar açılıyor, yeterliliği oldukça şüpheli diplomalar dağıtılıyordu. Mitingde düzeni sağlama görevlilerinden birisiydim. Kortej boyunca dolaşırken sivil bir arabadaki telsizi duyacaktım: sloganlarına dikkat edin!

Dev Genç ne düşünüyordu, önemliydi.

Sıkışma başlamıştı. Bu sırada Kesintisiz Devrim 1 matbaaya (Baylan matbaası) verilmişti ama alamayacaktık, polis el koyacaktı. Büroyu boşalttık, yakında basılırdı.

ODTÜ süresiz kapatılmıştı. Ankara’da saklanan ve şiddetle aranan kişilerin bir bölümü arasında irtibat kurulması konusunda görevlendirildim.

Peş peşe ev baskınları başlamıştı.

THKO’lular kenti boşaltmak zorunda kalacaklar, Deniz Gezmiş ve Yusuf Aslan yakalanacaktı.

THKP-C ve THKO rakip iki örgüttü ve aralarında herhangi bir yardımlaşma yoktu. Herkes kendi işine bakıyordu.

Kızıldere’den sonra durum biraz değişecekti ama yine de iki kesim birbirinden hoşlanmazdı. Onlar bizi “kalem efendileri” , biz de onları “heyecanlı gençler” olarak görürdük. Hepimiz aynı üniversiteden olduğumuz için birbirimizi tanıyorduk, küçük yardımlaşmalar da oluyordu ama o kadar…

50 yıl öncesinden özellikle aklımdan kalan bir başka olay ise Cumhuriyet gazetesinde Mustafa Ekmekçi’nin yazılarıydı. Mümtaz Soysal SBF dekanıydı ve üniversite basıldığında kapıyı tutup “faşistler bu okula giremez” demesi konuşulurdu. Yazar Sevgi Soysal ile evlenmişti. Sevgi Soysal dönemin tanınmış yazarlarındandı. O’nun Yenişehir’de Bir Öğle Vakti’ni çoğumuz okumuştuk. Kitap alma yerimiz Kızılay’da Büyük Sinema’nın üzerindeki pasajda Erdal Öz’ün Sergi Kitabevi idi.

Mümtaz ve Sevgi Soysal hapishanede evlenirler ve hemen koğuşlarına gönderilirler. Ekmekçi de yazılarında “yeni evlilere bu yapılır mı?” diye yazardı.

Bir yazısını hala hatırlarım: “Sevgi Soysal hamile, siz istediğiniz kadar ayırmaya uğraşın” gibi bir cümle vardı.

12 Mart cuntası fazla duramayıp gidecek, bu arada da hem THKO hem de THKP-C büyük darbe yiyecekti.