Kaybetmek ve kazanmak Yazdır


 

 

Sosyalist mücadele, iktidarda olanlar ve olmayanlarla dünya genelinde kaybetti. Kaybetmediğini iddia eden Çin, Vietnam ve Küba gibi ülkeler de politik çizgilerinde önemli değişiklik yaptılar. Eskiden pazar sosyalizmini mahkum etmek için çok sayıda yazı yazılırken suskunluk başladı. Bu ülkeler artık pazar sosyalizmini değişik oranlarda uyguluyorlar.

Başka bir deyişle sosyalist mücadele, iktidarda olanlar ve olmayanlar için 1990 öncesinden epeyce farklıdır.

Bize gelince; neden kaybettik sorusu artık anlam taşımıyor. Sosyalist mücadelede iktidarda olmayanlar dünyanın her yanında kaybettiler. Herkes kaybederken bizim kazanma şansımız herhalde yoktu. En fazla “daha iyi kaybedebilirdik” denilebilir ve bu doğrudur. Bazı ağır hatalar –mesela sol içi çatışma gibi- olmasaydı, kazanamazdık ama daha iyi kaybederdik. Daha iyi kaybetmek de çabuk ayağa kalkmanın ön koşuludur denilebilir.

Önceki bir yazıda belirttiğim gibi karşımızdaki soru artık “neden kaybettik” değildir. Aradan 40 yıl geçti ve soru değişti: “neden ayağa kalkamıyoruz?”

Bizden daha kötü yenilenler ayağa kalktı, biz kalkamıyoruz.

Sosyalist hareket kendini yenilemeyi beceremediği oranda da bunu yapamayacaktır.

Bkz. “Marifet düşmemekte değil, kalkmaktadır.” Sitede benim yazıların bulunduğu bölümde 30. yazıdır.

Soruna kendi açımdan yaklaşacak olursam iki kere ağır yenilgi içinde bulundum. Silahlı mücadele hareketi hem ülkede hem de dünyada yenildi (Nikaragua ve bir oranda El Salvador hariç tutulabilir). Ardından SSCB ile Doğu Avrupa ülkelerindeki sosyalist iktidarlar yıkılacaktı. Körü körüne olmasa bile Sovyetçi bir insan olarak ağır bir darbeydi. Gerçi Maocuların ve Arnavutçuların hali de hiç farklı olmadı da denilebilir ama bunlar ağır yenilgiyi ortadan kaldırmaz.

Başka çok sayıda küçük yenilgi de yaşadım. Bunlardan birisi sosyalist harekette içinde yer aldığım birlik çabalarının sonuçsuz kalmasıdır.

Bu yenilgiler üzerinde kaldırılması zor bir ağırlık oluşturmadı mı, diye sorulacak olursa, hayır derim.

Çok sayıda sosyalistte görülen bu taşınması zor ağırlık bende oldukça hafif gerçekleşti ve sonra da yok oldu.

Bu ağırlığı nötralize etmenin ve giderek ortadan kaldırmanın birbiriyle ilişkili iki yolu vardır.

Birincisi; çalışma temposunu yükseltmektir. Tempom zaten yüksektir ama iyice yükselir. İnsan kişisel hayatında yaşadığı hayal kırıklıklarını da bu yolla geriye itebilir. Üret, daha fazla üret… Bu senin iyileşmene katkıda bulunacaktır ve süre epeyce kısalacaktır.

Sonraki yıllarda çok sayıda sosyalistin biyografisini okuduğumda yöntemin aynı olduğunu gördüm. Yetenekli ve çalışkan insanlar kendilerini yoğun çalışmaya vererek psikolojik olarak üzerlerine binen yükten kurtulurlar.

İkincisi; başarı duygusudur ve bu çok önemlidir. Sadece çalışmakla olmaz, somut sonuçlar gerekir. 1980 sonrasındaki 40 yılda büyük oranda Avrupa ülkelerinde (Fransa ve Almanya) başarıdan başarıya koştum. Hatalar ve eksikler olmadı mı, doğaldır ki oldu. Kendimi değerlendirirken notu kıt olan birisiyim ama diyelim 100 üzerinden 75 veririm.

Herkes gibi ben de yürüyüşlere, panellere ve benzeri faaliyetlere katıldım ama geleceğe kalan işler de yaptım. Mesela 28 yıl ve 120 sayı yayınlanan Yazın Dergisi gibi…

Türkiye’dekinin üzerine Almanya’da iki üniversite daha bitirdim. Birisi TDAS olmak üzere iki tanesi 1980 öncesiydi, 1980 sonrasında 23 kitap yazdım. (Sayıyı bazen şaşırıyorum, 22 ya da 24 de olabilir.)

Türkiye’nin yeni sömürge değil alt emperyalist bir ülke olduğunu savundum ve 2000 yılında Alt Emperyalizm ve Türkiye kitabı yayınlandı (bu kitap www.enginerkinerkitaplar.blogspot.com dan indirilebilir), iki yıl önce de bunun devamını yazdım: Küresel iç savaş ve Türkiye.

Bu kavram iyi tuttu.

Geleceğe Dönüş kitabı bazen “ikinci TDAS” olarak da kabul ediliyor ama “bu kitaptaki her konu için ayrı kitap yazman gerekir” diye ısrar edenler bulunuyor. Bakalım artık…

Belki hepsinden önemlisi, sosyalist ülkelerde burjuvazinin komünist partilerinden çıktığını ilk savunandım; başlangıçta dalga geçen az olmadı, sonra hepsi susmak zorunda kalacaktı.

Bunlar yaşanılan ağır yenilgileri ortadan kaldırmıyor ama onları nötralize ettiği gibi pozitife de geçiyor.

Başarı listesini daha uzatabilirim ama politik olan herkes biliyor zaten…

Bunları yapabilmek için güçlü birey olmak şarttır. Kimin ne düşündüğüne, ne söylediğine aldırmayacaksınız ve yapacaksınız. Sonuçta belirleyici olan performanstır, herkesin görebileceği sonuçlardır.

Kalite her yerde yolunu açar, bazen geç olur ama açar.

Kendi üzerimdeki yükü kaldırmanın bunun genel olarak yapılmasını sağlamadığını biliyorum. Çabam insanların ayağa kalkmalarını ve bunun için gerekli olan yenilenmenin hayata geçirilmesini sağlamaktır. Çabamın sonuçlarını görebiliyorum diyebilirim. Daha fazla olmasını isterdim ama şimdilik az da olsa sonuç var.

Aradan 40 yıl geçmiş ama hala geçmişle uğraşan, o günü bugüne taşıyarak güç almaya çalışan insandan da örgütten de bir şey olmaz. Bunlar ayağı kalkabildiklerini sanırlar ama gerçekte kalkamazlar.

Şimdi 40 yılımız başarı hikayesidir diye duracak değiliz; devam…

Aslında daha fazla çalışabilir, üretebilirim diye kendine kızan birisiyim…

 

İnsan daima daha iyiyi istemeli ve istemekle yetinmeyip yapmaya çalışmalıdır.