Soykırım ve gerekçe göstermek Yazdır


Soykırımı kabul edenler için de etmeyenler için de iyi temellendirilmiş açıklama önemlidir. Özellikle kabul etmeyenlerin bu konuda epeyce geri oldukları söylenebilir.

Başlıca örnekler incelenecek olursa:

Birincisi; soykırım yeni bir kavramdır ve Yahudi soykırımından sonra Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilmiştir. 1915’te böyle bir kavram bulunmadığı için soykırım denilemez.

Yıllar önce bu gerekçe yaygın olarak kullanılırdı, artık azaldı ve kullanmayı hala sürdürenlere kısaca “geri zekalı” demekte yarar vardır.

Bir kavramın yeni bulunması, bu kavramdan önce, o kavramın ifade ettiği fiilin bulunmadığı anlamına gelmez.

İki örnekle açıklanacak olursa;

İlk olarak, şizofreni ve diğer ruh hastalıklarının bulunması 20. yüzyıl başındadır. Öncesinde ruh hastalığı bilinmiyordu ve her hastalığın mutlaka bedendeki bir aksaklıkla ilgili olduğu sanılıyordu. Ruh hastalıkları klasik hastalıklar çerçevesinde düşünülüyordu. Freud ile bu anlayış –epeyce direnişle karşılaşarak- değişir.

Ruh hastalıklarının yeni bulunması, daha önce bunlar yoktu anlamına gelmez.

Bu kavramlar aynı zamanda geriye doğru işlerler.

İkincisi; dünya savaşıdır. Bu savaş ne demektir? Verili bir zamanda dünyanın başlıca güçleri arasındaki savaştır. Yakın zamana kadar dünya savaşlarının 20. yüzyıla özgü olduğu ve 1914’te başladığı düşünülürdü.

Tanımdan hareket ettiğinizde ilk çağda da dünya savaşı olduğunu görebilirsiniz.

Uzun yıllar boyunca dünyanın merkezi Akdeniz idi (geçerken belirteyim: Osmanlı’nın dünya imparatorluğu olmasında Akdeniz’in okyanus yolları bulununcaya kadar uygarlık merkezi olması belirleyicidir). Milattan önce (açıp tarihine bakmadım ama sanırım MÖ 300 civarı) dünyanın uygarlık merkezi Akdeniz’in iki büyük gücü, Roma ile Kartaca arasındaki savaş, ilk çağdaki dünya savaşıdır. Yeni tarih kitaplarında artık bu belirleme yapılmaktadır.

O zamanın dünyası Akdeniz ise, buradaki iki büyük gücün savaşı da dünya savaşı olur.

Dünya savaşının 1914 sonrasında tarih kitaplarına girmiş olması daha önce böyle bir savaş olmadığı anlamına gelmez.

Soykırımın da 1945 sonrasında kavram olarak kullanılması, daha önce olmadığı anlamına gelmez. 19. yüzyıl sonunda Çarlık Rusya’sının Çerkez soykırımı da vardır.

Soykırım konusunda aptalca denilebilecek bir başka gerekçe Fransa ile ilgilidir.

Fransa, çok sayıda Ermeni barındırdığı için soykırımı ilk tanıyan ülkelerden birisiydi.

Buna karşı Fransa’nın Cezayir’de yaptığı iddia edilen soykırım gündeme getirilir.

Bu tutum iki yönden yanlıştır:

Birincisi; Fransa da Cezayir’de soykırım yaptı, demek, kendi soykırımını dolaylı kabul etmektir.

İkincisi ve daha önemlisi, Cezayir Fransa’nın sömürgesiydi. Fransa özellikle 1950 sonrasındaki Cezayir kurtuluş savaşı sırasında bu ülkede yoğun terör uyguladı, burası açıktır ama bu soykırım değildir.

Ne demektir soykırım?

Bir halkı bulunduğu alandan sürmek, o alandaki varlığını önemsiz dereceye düşürmektir. Bu arada çok sayıda kişi de öldürülebilir.

Çok sayıda insanın öldürülmesi kendi başına soykırım değildir.

Sömürgeci bir ülke sömürgesinde soykırım yapamaz çünkü bu sömürgeciliğin mantığına aykırıdır.

Cezayir neden işgal edilerek sömürgeleştirildi? Yeraltı kaynaklarına el koymak ve insanlarını ucuz iş gücü olarak kullanmak amacıyla böyle yapıldı.

Bu halkı ülkesinde önemsiz dereceye düşürecek kadar öldürür ve sürerseniz, kimi sömüreceksiniz? Kimi ucuz iş gücü olarak kullanacaksınız?

ABD’de Kızılderililerin yüksek sayıda öldürülmesi ve topraklarından sürülmesi farklı bir olaydır çünkü Avrupa’dan gelen beyaz göçmenler boşaltılan araziyi işgal ederek yerleşmektedir.

Soykırım kavramının iyice ucuzladığını da belirtmek gerekir. Mesela Çin’in Uygurlara karşı politikasını kınayabilirsiniz; bölgedeki ağır baskıdan söz edebilirsiniz ve bunlar doğrudur ama bu soykırım değildir. Yaklaşık 30 milyonluk Uygur halkı orada duruyor ise bu nasıl soykırımdır?

ABD Çin’in Uygurlara yönelik politikasına “soykırım” diyebilir çünkü onun derdi başkadır. Uygur halkına yönelik baskılar, zorla eğitim ve zorla çalıştırma kınansaydı, bu doğru olurdu ama bu soykırım değildir.

Ermeni soykırımına karşı çıkarken daha sağlam gerekçeler bulunması gerekir, aksi durumda sadece karşı çıkmakla bir şey olmaz ve yıllardan beri olmamıştır da…

Tarihimizde utanılacak olay yok muymuş?

Tek olay anlatayım: yılını hatırlamıyorum ama bakılıp bulunabilir. Yeniçeriler ayaklanır, tahta yeni geçmiş ve Genç Osman olarak anılan padişah esir alınır, tecavüz edilir ve öldürülür. Lisede tarih kitabından öğrendik.

Utanmaya niyeti olan için sadece bu olay yeterlidir.

Soykırımı kabul edenler de bazı gerçeklere çok yavaş ulaşıyorlar. Kabul edenler arasında bile bu konuda direniş bulunuyor.

Tarihte hiçbir soykırım veya çok sayıda insanın öldürülmesi, yerli nüfusun şu veya bu oranda aktif katılımı olmadan gerçekleşmemiştir.

Yıllar önce İngilizce adını şimdi hatırlayamadığım bir kitap “Extrem gewalttätige Gesellschaften (Aşırı Saldırgan Toplumlar) adıyla Almancaya çevrilmişti. Yakın dönemde aktif kitle katılımıyla gerçekleştirilen büyük katliamların ve soykırımların tarihi anlatılıyordu. Örneklerden birisi Ermeni soykırımı ise, bir başka örnek de 1965’de Endonezya’daki büyük komünist katliamıydı.

Taner Akçam’ın Ermeni soykırımıyla ilgili son kitabında belirttiği kitle katılımı konusu bilinen bir şeydir. Soykırımın önemli bir aktörü ordu ve devlet ise, ikinci önemli aktör yerel halktır. Hamidiye Alaylarını ordu çerçevesinde düşünmek gerekir.

Ermeni soykırımına Kürt halkının aktif katılımı vardır. Katılmayanlar ve hatta Ermeni komşularını koruyanlar da olmuştur. Benzer örnek Türklerde ve bazı devlet memurlarında da vardır ama bu durum gerçeğin belirleyici bölümünü değiştirmemektedir.

Unutmayalım ki Yahudi soykırımında hayatlarını tehlikeye atarak Yahudilere kaçmaları veya saklanmaları için yardım eden Almanlar da vardı ama bu durum tarihin en büyük soykırımı gerçeğini ortadan kaldırmaz.

Yukarıda andığım kitapta evlerini boşaltmak zorunda kalan Ermenilerin mallarının komşuları tarafından nasıl yağmalandığı, yerel otoritelerin de bundan paylarını almaları örnekleriyle anlatılır.

Nerede okudum hatırlamıyorum ama belirlemeyi önemli bulmuştum: Osmanlı İmparatorluğu yönetimi altında Anadolu’da yıllarca halklar –Ermeni, Rum, Türk, Kürt- birlikte yaşadılar ama bu birliktelik yan yana yaşamaktı, iç içelik değildi. Burada ayrı dine sahip olmak da önemli bir faktördür.

Bu durumda komşunun komşuyu öldürmekte ve mallarını yağmalamakta ön planda olmasına şaşmamak gerekir. Benzeri Yugoslavya savaşında da yaşanmıştır.