Sol içi şiddet sürerken... Yazdır


Yaklaşık on yıl önceki bir yazıda sol içi şiddeti ölüm ve ağır yaralama temelinde tanımlamıştım. Kavgalar, tehditler bir dönem o kadar yüksekti ki, bunlar da sol içi şiddete katılırsa neredeyse sınırsız bir tablo karşısında kalacaktık. Bunlar tabii ki sol içi şiddete dahildi ama sayı çok fazla olduğu için bunun tanımını sınırlandırmak gerekmişti.

O günler –muhtemelen şimdilik- geride kaldı ve sol içi şiddet ölü ve ağır yaralama olmadan gerçekleşmeye başladı. Kavgalar ve özellikle de ölüm tehditleri yapılıyor.

Son olayı geç duymuş olabilirim. İsviçre’de Basel ve Zürih’te 1 Mayıs gösterileri sırasında iki grup arasında kavga çıkmış ve bunun öncesi de varmış.

Olanları yeniden anlatmayacağım, bilgisi olmayanlar ADGB’nin (Avrupa Demokratik Güç Birliği) 1 Mayıs ile ilgili açıklamasına bakabilirler.

Adı “demokratik güç birliği” olan bir kuruluşun kendisiyle yakın ilişki içinde olanlarla ilgili böyle bir açıklama yapmak zorunda kalması kötü olmanın ötesinde yıllardan beri ne kadar az yol gelebildiğimizi de gösterir.

FKBDC (Faşizme Karşı Birleşik direniş Cephesi) 1982 sonbaharında Devrimci Yol, PKK, Acilciler, İşçinin Sesi, Devrimci Savaş, Kıvılcım, TKEP bileşiminde Suriye’de kurulmuştu. Ek olarak bir örgüt daha var mıydı, hatırlamıyorum.

FKBDC kuruluş açıklamasında sol içi şiddetin sola büyük zarar verdiğini belirttikten sonra bu tür olayların tekrarlanmaması çağrısı yapıyordu.

1974-1980 döneminde solun önemli özelliklerinden bir tanesi sol içi şiddettir. Örgütler arasındaki çatışmalarda çok sayıda devrimci ölmüş, bir bölümü de örgüt içinde infaz edilmişti. Bunun tekrarlanmaması çağrısı yapılıyordu.

Açıklamadan kısa süre sonra Acilciler içindeki bir ayrılık nedeniyle Müntecep Kesici Suriye’de infaz edilmiş, iki kişi de öldürülmek üzere kaçırılmıştı.

Acilciler bunun kaza olduğunu açıklasalar da inandırıcı olamamışlar ve FKBDC bu örgütü ihtarla cezalandırmıştı.

Müntecep Kesici ülke dışında sol içi cinayete kurban giden ilk kişidir ve sonraki yıllarda ne yazık ki arkası gelecektir.

Sonraki yıllarda Müntecep öldürülürken yanında olan kişiler bunun infaz olduğunu açıklayacaklardı. Müntecep ağır yaralı olarak hastaneye kaldırılmış ve Suriye gizli servisi Muhabarat’ın da marifetiyle tedavi edilmesi engellenmiş ve ölmüştü.

Öldüren kişiye ne oldu derseniz, tabii ki hiçbir şey…

Ben ve bir grup arkadaş iki ay kadar önce bu örgütten ayrılmıştık. O sırada Paris’te bulunan iki merkez komitesi üyesi Müntecep’in ölümünün ardından “çatışma karşılıklıdır” imajı vermek için açık bir provokasyon yapmışlar ama ben aldırmayınca gerçekleştirememişlerdi.

Ne kadar aşağılık tiplerdi bunlar ve benimle birlikte olanlar iyi ki de daha önce ayrılmıştık…

O günlerde bir belirlemeyi eksik yapmışız: gerçekte biz mafyalaşmış bir örgütten ayrılmıştık. Suriye’de olan başka işleri de öğrendiğimiz zaman bunun adına mafya dışında kelime bulunamazdı.

Aradan 39 yıl geçti ve şimdi “en azından ölü yok” noktasına geldik…

Doğrusu büyük ilerlemedir!

İsviçre’deki olay kısa süre öncesine kadar aynı örgüt içinde bulunan, daha sonra ayrışan iki grup arasında gerçekleşiyor.

Bu tür olaylar çok bilinen şeylerdir. Yeni ayrışan grupları karşılıklı kemikleştirmeyi hedefler. Kısa süre öncesine kadar birlikte olan insanlar bir süre sonra birbirlerinin yüzüne bakamayacak duruma geleceklerdir.

Benzeri örnekler mutlaka daha önce de vardır ama ilk kez 1980 yılı Mart ayında Sağmalcılar hapishanesinde karşılaşmıştım. Birkaç siyasi koğuştan bir tanesinin sorumlusuydum ve bu nedenle sürekli yapılan koğuşlar arasındaki toplantılara katılıyordum.

Halkın Kurtuluşu o sıra yeni ayrışmıştı ve ayrılanlar kendilerine Devrimci Proletarya adını veriyordu. Bu iki grup arasında sürekli kavga yaşanıyordu. Ayrılanlar hapishanede az oldukları için Halkın Kurtuluşu sürekli bastırıyordu.

Görüştük, konuştuk ve sonuçta şuna karar verdik: iki grup arasında çıkan olaylar hepimizi bağlıyordu. Hapishane yönetimi zaten bir bölümümüzü sürmek ve içerisini kendine göre disiplin altına almak için fırsat kolluyordu. Eğer HK bir kere daha olay çıkarırsa bütün gruplar tarafından ortaklaşa olarak cezalandırılacaktı.

İkna çabaları sonuç vermeyince, olaylar sürünce, yapılacak başka şey kalmamıştı…

Olaylar durdu, ben de bir ay sonra kaçanlar arasında bulunduğum için sonrasını bilmiyorum.

O günlerden bu güne sol içi şiddet konusunda ilerleme var ama çok azdır. Sol içi şiddet olaylarının azalmasının önde gelen nedeni solun çok zayıflamasıdır, bunu unutmamak gerekir. Artık sadece ölüm ve ağır yaralamanın değil, kavga ve tehdidin de sol içi şiddete –örgüt içi şiddetle birlikte- dahil edilmesi gerekir.

Duyduğum tehdit olayları hiç az değil, ölümle tehdit olayları…

Sevindirici olan tehdit edilen kişilerin tutumlarını değiştirmemesi ve değişik örgütler ve bunlar dışındaki sol çevre tarafından bu tutumun tepkiyle karşılanmasıdır.

Sol içi şiddetin önlenmesinin başka yolu da bulunmuyor.

Tehdit dahil her olaya tepki gösterilmeli, teşhir edilmelidir ki gelecekte aynı yolu izlemeyi düşünenler birkaç kere düşünerek buna karar vermek zorunda kalsınlar…

Sol içi şiddet kötüdür söylemi, maalesef boş bir söylemdir. Eskiden beri “iyidir” diyen olmamıştır ama sürmüştür.

Sol içi şiddete başvuran bunun kendisi için iyi olmayacak sonuçlarıyla karşılaşacağını bilmelidir.

Burada da görev herkese düşer…

Karanlığa kızma, bir mum yak!