Kültürel kodlar, sol içi şiddet, amok Yazdır


 

 

Yıllarca sosyal psikolojiyi öğrenmeye çalıştım. Sosyal psikoloji, psikolojiden farklı olarak bireylerin değil grupların ve giderek toplumların davranışlarının temellerini açıklamaya çalışır. Tarihsel açıklamalar ancak sosyoloji ile sosyal psikolojinin birleştirilmesiyle mümkündür ve bu görüşün öncülü 1950’li yıllarda Adorno’dur. Çıkış noktası ise, Alman faşizminin açıklanmasıdır. Kültür sosyolojisini, sosyal psikolojiyi dikkate almadan Almanya gibi aydınlanmayı yaşamış Avrupa’nın büyük uluslarından birisinin insanlık tarihinin gördüğü en vahşi rejime, Nazizme nasıl sonuna kadar destek verdiğini anlayamazsınız. Yakın Almanya Tarihi ve Felsefe broşüründe ( https://enginerkiner.files.wordpress.com/2021/01/almanya-tarihi-ve-felsefe.pdf ) konuyu tarihsel gelişimi içinde incelemeye çalışmıştım.

Tarihsel materyalizmle konuyu açıklayamazsınız ve nitekim bu konuda harcanan çabalar sonuç vermemiştir. Faşizm tanımıyla da sonuca gidemezsiniz. Alman faşizmi kıta çapında Yahudi soykırımı gerçekleştirirken, Alman faşizminin önceli İtalyan faşizmi bunu yapmadı. Franco faşizmi ise Yahudileri bir oranda korudu ve iç savaşta destek gördüğü Almanya’nın çizgisini izlemedi.

Sol içi şiddet konusunda yıllar önce uzun bir yazım yayınlanmıştı (bkz. www.yazinverlag.org ), bu yazıyı epeyce genişleterek yeniden yazdım ve neredeyse bir kitap kadar oldu. Yakında yayınlayacağım.

1974-1980 döneminde Türkiye solunun (Kürtler dahil) önde gelen özelliklerinden birisi sol içi şiddettir. Bu şiddet, bir şiddet toplumu olan Türkiye’de toplumsal şiddetin özel halidir. Bire bir yansımaz kuşkusuz ama bir şiddet toplumundan doğan sosyalist hareketin şiddetten azade olması mümkün değildir.

Sol içi şiddeti, nedenlerini ve nasıl tümüyle önlenebileceğini değil de nasıl azaltılabileceğini sosyal psikolojiyi bilmeden incelemek mümkün değildir.

Bunlar için kimseyi ikna etmeye çalışmanın gereği yoktur. Bırakın onlar yıllardan beri yaptıkları gibi genel geçer belirlemeleri tekrarlamaya devam etsinler, siz temellendirerek açıklamanızı yapın. Belirleyici olan bu olacaktır.

Marx-Engels döneminde sosyal psikoloji yoktu. Sosyoloji yeni bulunmuştu ve Marx da ilk sosyologlardan sayılır. Sosyal psikolojinin ortaya çıkması 20. yüzyıl başındadır ve yıllarca birey psikolojisi çerçevesinde değerlendirilmiştir. Bu anlayışa göre toplum ya da daha küçüğü grup, çok sayıda birey demektir.

Böyle değildir. Grubun, grup psikolojisi olarak ve büyük grubun –mesela toplumun- farklı psikolojisi vardır.

Basit bir örnek olarak futbol holiganları verilebilir. Tek insanlar olarak genellikle sakin kişilerdir ama bir araya gelince davranışları epeyce saldırgan olabilir. Grup psikolojisine birey psikolojisini genelleyerek ulaşamazsınız.

Kültürel kodlar konusuna amok hakkında okurken de rastladım. Bu konuda öğrendiğim en önemli konu, “normal”in ne olduğuyla ilgili olsa gerektir.

Nedeni bulunamayan şiddet eylemi sonucu çok kişiyi öldüren insanlarla ilgili olarak en sık yapılan belirleme, “tamamen normaldi” şeklindedir. Burada anlatılmak istenilen, “böyle bir eylemi yapabilecek birisi değildi” anlamındadır.

Normal, homojen bir bütün değildir; içinde normalin ve normal dışının değişik tonlarını barındırır. Normalden değişik çıkış yolları vardır. Normal dışı olanın ne zaman ve hangi oranda ağır basacağı olayların birikimine ve o anki çevre koşullarına bağlıdır.

20. yüzyılda özellikle ABD’de büyük dikkat çekmiş amok olayları hakkında yazılmış kitaplar var. Bunlar tek olayı geçmişi ve muhtemel nedenleriyle birlikte ayrıntılarıyla inceliyorlar. Aynısının bizdeki önemli sol içi şiddet olayları hakkında da tek tek yapılması gerekir. Bunlar amok kategorisine girmez ama bilinçdışı önemli rol oynar. Toplumsal kültürel kodlar belirleyicidir ve kişi bunun farkında değildir. Bu nedenle de herkes sol içi şiddete karşıdır ama buna rağmen önü alınamaz.

Devrimci örgütlerin “normal” görünen insanlarının bırakın başka örgütleri, kendi örgütlerinden insanları bile değişik nedenlerle öldürmeleri ve daha sonra da bu eylemlerini genellikle savunamamaları tek tek incelenebilse ne kadar iyi olurdu ama bu imkan bulunmuyor.

Bunun için şahitliklere ve zamanında kayıt tutulmuş olmasına gerek vardır ki, bunlar yoktur. Bu durumda ancak bilinenler aracılığıyla geçmişin yeniden kurulmasına (Rekonstruktion der Vergangenheit) çalışabilirsiniz ama önemli bilgi eksiklikleri nedeniyle bu da eksik kalacaktır.

Yine de açıklayıcıdır, hiç yapılamamasından iyidir denilebilir.

Üzerinde sürekli düşündüğüm ama açıklama bulamadığım ilgili bir konu da Arnavutluk Emek Partisi ile Halkın Kurtuluşu ilişkisidir. HK’nin taraftar sayısı, AEP’nin üye sayısından birkaç kat fazladır (Arnavutluk’un nüfusu 3 milyondur). Dahası, AEP Türkiye dışında başka hiçbir ülkedeki sosyalist harekette kayda değer etki yaratamamıştır. Normal olarak HK’nin –aynı anlayıştaki başka örgütler de eklenebilir- AEP üzerinde biraz etkili olması beklenirdi. Arnavutluk’un 20. yüzyıl tarihini okurken böyle bir etkinin izine rastlamadım. Belki ilerde rastlarım ama sanmıyorum.

Nasıl bir şeydir bu, anlamak zordur.

Enver Hoca Alman faşizmine karşı direnişte gerilla komutanıymış. HK’yi oluşturan kadronun bir bölümü de daha önce THKO döneminde dağlarda bulunmuştu. Önemli bir şey yapamamıştı ama dağlarda gerilla savaşı yürütmeyi hedeflemişti.

Bu durumda merkezin birkaç katı kitlesi olan çevrenin merkez üzerinde biraz etkisi olması beklenir ama göremedim.

AEP çözüldükten ve ülkede sosyalizm tarihe karıştıktan sonra değişik mafya grupları arasında silahlı çatışmalar başlar. Benzerini bir oranda Bulgaristan’da da görmek mümkündür (bkz. https://enginerkiner.files.wordpress.com/2021/06/sosyalizmden-kapitalizme-gecis.pdf ).

Hatırlıyorum, bu olaylar ilgili siyasetin yayınlarına “devrimci kalkışma“ olarak yansımıştı. Ezbere, uzaktan bakılarak yapılan değerlendirme olduğu açıktır ama aynı zamanda geçmişin kafadaki imajının sürdüğünü de göstermektedir. Kendini “dünya devrimci merkezi“ olarak gören AEP çözülmüş, yandaşları bunun nasıl olduğunu açıklayamamışlar ve “devrimci kalkışma“ bekliyorlar ve mafya grupları arasındaki çatışmayı da böyle değerlendiriyorlar.

Bakalım, belki bir açıklama yolu bulurum!