Yüksek eğitim, vahşet ve katliam Yazdır


Eğitimin gerekli olduğunu hepimiz biliyoruz. Cahil insanın yüceltilecek tarafı yoktur. Eğitim düzeyinin yükselmesinin çok sayıda sorunu çözeceği tipik bir klasik aydınlanma düşüncesidir. Bizde de sık sık “insanımız çok cahil” denir ya… Eğitim düzeyleri yükselince sorunların tamamının olmasa bile önemli bölümünün çözüleceği düşünülür.

Eğitim düzeyi yükselince insan dünyayı daha iyi kavrar ve bazı sorular daha kolay çözülür.

Burada unutulan şudur: bazı sorunların çözülmesi, önceden bilinmeyen ya da geri planda olan başka sorunların ortaya çıkmayacağı anlamına gelmez.

20. yüzyıl aynı zamanda büyük katliamlar yüzyılıdır. Ermeni, Yahudi, Herero, Ruanda soykırımları; ulusal devletlere parçalanan Yugoslavya’da yıllarca bir arada yaşamış insanlar arasında yaşanan büyük vahşet…

Örnekler artırılabilir.

Bunları yapanların cahil insanlardan ibaret olduğunu sanmak büyük yanılgıdır.

Ön planda rol oynayan ve iyi eğitim görmüş insanlar az değildir.

Ruanda’da soykırımdan kurtulan bir kişinin belirlemesi aydınlatıcıdır: Eğitim insanı daha iyi yapmaz ama daha etkili yapar.

Örnek verilecek olursa: soykırımı sanayileştirmek ancak sanayi devrimini yapmış bir ülkede mümkündür. Bunun için iyi planlama gerekir ve bunu da eğitimsiz insanlar yapamaz.

Toplama kamplarında gaz odalarında öldürülenlerin giysilerinin toplanarak yeniden değerlendirilmesi, altın dişlerinin sökülerek ayrılması, kadınların saçlarının kesilerek bunlardan halı yapılması…

Cahil insan bu kadar rasyonel düşünemez.

Yugoslavya’nın parçalandığı değişik ulusal devletler arasındaki savaşları düşünün…

Bu savaşlarda rakip görülen halkın kadınlarına tecavüz sık uygulanan bir yöntemdir. Burada ön planda olan cinsel istek değil, “yıllarca birlikte yaşadığımız bu halka karşı öyle şeyler yapalım ki, yeniden birliktelik olmasın” politikasıdır.

Sırp milliyetçiliğinin yayılmacılık ve saldırganlığının yolunu açan bilim ve sanat insanlarının yıllarca yaptıkları açıklamalardır. Bunlara Ortodoks kilisesinin önde gelen insanları da katılmıştır. Bunlar toplumun neredeyse en bilgili insanlarıdır.

Yugoslavya tarihini okuduğum zaman hiç anlayamadığım bir şey vardı: yıllarca yan yana yaşamış insanlar birbirlerine nasıl bu kadar düşman olabiliyordu?

Katliam ve soykırımlar üzerine okuduğum yeni kitaplar, bunu sürekli yapıldığı gibi tarihsel olarak incelemekle yetinmiyor, açıklamalı sosyoloji temelinde de inceliyordu.

Öğrendiklerim hiç bilmediklerim değildi ama yine de kafam açıldı diyebilirim.

Aslında açıklamalı sosyolojiyle “aşağıdan tarih”in birlikte kullanılması son derece açıklayıcı oluyor.

Aşağıdan tarih ile kastedilen, mesela soykırımı alırsak, bunu gerçekleştirenlerin hangi motiflerle hareket ettiklerinin, buna nasıl yönlendirildiklerinin incelenmesidir.

Bir şeyi daha öğrendim: bize iğrençlik ve hatta vahşet olarak görünen uygulamaları yapan insanların, bununla normal günlük hayatlarını nasıl bütünleştirdikleri…

İşkenceci bir polisin evinde normal bir hayat sürmesi, çocuklarıyla ilgilenmesi ve ertesi gün işkenceye devam etmesi gibi…

Şimdi “Polonya’da son çözümü gerçekleştiren 101. polis birliği”ni konu alan kitabı okuyorum. “Son çözüm” ile kastedilen Yahudilerin toptan yok edilmesidir.

Hamburg’dan 101 nolu polis birliği Polonya’daki bir bölgede Yahudileri bulmak, işe yarayacakları çalıştırılmak üzere toplama kampına yollamak ve kalanların tümünü de –kadın, çocuk, yaşlı- öldürmekle görevlendirilir. Bu “iş” ile günlük hayat nasıl birleşir; gündüz infazlar yapılır, akşam birlikte bira içilir…

Ancak aşağıdan tarih anlatımıyla açıklamalı sosyolojinin birleştirilmesi bu incelemenin yapılmasını sağlayabilir.

Yugoslavya tarihi halkların kardeşliğinin güzel bir masal olduğunu da anlatır.

Bu kardeşlik, olacaksa eğer, sürekli yeniden kurulmalıdır.

Tarih herkesi haklı çıkarabilecek kadar çelişkili ve zengin olaylarla doludur.

Bunlardan birini alırsınız, “zamanında onlar bize böyle yapmıştı” belirlemesinden hareketle yıllardır birlikte yaşamış insanları ayrıştırmaya yönelirsiniz. Bunun propaganda yöntemleri (hazırlık dönemi) vardır. Ve bunlar ancak eğitimli insanların başarabilecekleri işlerdir. Karşılarında güçlü bir karşı propaganda da bulunmuyorsa genellikle başarılı olurlar.

O güçlü karşı propagandada da eğitimli insanlar etkin olmak durumundadır.