Bir mahkeme anısı Yazdır


Yer ve zaman: 40 yıl önce bu günlerde Paris…

1982 başında belediyeye ait iki binayı işgal ettikten sonra Paris belediyesiyle mahkemelik olmuştuk. Belediye Başkanı Chirac idi (daha sonra devlet başkanı olacaktı). Demokrasinin beşiği sayılan Fransa’da ev işgalleri konusunda şöyle bir yasa vardı: evi göçmenler işgal ederse polis aradan ne kadar zaman geçerse geçsin onları çıkarabiliyordu. Eğer işgalde Fransızlar da varsa, işgalin üzerinden 24 saat geçmesi durumunda konu mahkemeye gidiyordu.

Paris’in 18. bölgesinde derneğimiz de vardı ve boş evlerin işgalini önce bölgede bulunan Lojman Komitesi’ne önermiştik, yanaşmadılar. Bölgedeki başka bir örgütten başka alternatif kalmamıştı ve bu da Action Directe (Doğrudan Eylem) adlı bir silahlı mücadele örgütüydü. Yılbaşı gecesi onlarla birlikte evleri işgal edince 24 saati geçirmek sorun olmamıştı.

Sonraki günlerde işgal hakkında gazetelerde ve TV kanallarında sürekli yayın yapılacaktı. Le Monde ve diğer gazetelerin muhabirleri işgal evlerine geldiler, hepsiyle İngilizce olarak söyleşi yaptım. TV kanalları da geldi, onlarla da Fransızcası iyi olan bir arkadaş konuşacaktı.

Bu ilginin nedeni göçmenlerin Paris’teki ağır ev sorunu nedeniyle işgal yapmaları olmasa gerekti. İlginin asıl nedeni daha önce de silahlı eylemler yapmış Action Directe’in tarihinde ilk defa belirli bir kitleyle birlikte iş yapmasıydı.

İşgal evlerinde AD’nin önde gelenleriyle Fransızcası iyi bir arkadaşın çevirmenliğinde kitlesel tartışma toplantıları yaptık. Onlar göçmenleri yeni devrimci özne olarak görüyor, ben karşı çıkıyordum. Fransa’da silahlı propagandaya ise hiç yanaşmıyorduk. Mahir Çayan bu görüşü Türkiye için savunmuştu ama Fransa bambaşka bir ülkeydi.

Kış ayları geçti ve çok kişi soğukta dışarıda kalmaktan kurtuldu. Eve su ve elektrik de bağladık.

Mahkemeye 2,5 gün kala bize haber verdiler. Paris belediyesi oldu bittiyle mahkemeden evlerin boşaltılması kararı çıkarmasını istiyordu.

Bize avukat gerekti ama 2,5 günde ne yapılabilir ki?

Önce TKP’lilere gittim ve Fransız Komünist Partisi’nin bize acele olarak avukat bulması gerektiğini ilettim.

Öyle birdenbire olmazmış, önce Politikbüro’dan randevu almaları gerekiyormuş. Ellerinden gelen yardımı yapmaya hazırdılar ama süreç böyleydi.

Aklıma başka bir yol geldi: ODTÜ’den tanıdığım ve Paris’te arayıp bulduğum Bekir Harputlu’nun eşi Catherine Fransız Komünist Partisi’nin elinde olan bir belediyede çalışıyordu. Hemen o gün konuştum, ertesi gün FKP’den onay gelmişti ve birlikte avukatın Platz de la Republique civarındaki bürosuna gittik. Kadınla tanıştım ve hiçbir şey sormadı. Durumu basından zaten biliyorlardı.

Arkadaşlara ertesi günkü mahkemede salonun tepeleme dolu olmasını sağlamalarını söylemiştim. Avukat sorununu çözüyordum.

Ertesi gün mahkeme salonu doluydu ve hakim yerine otururken şaşkınlık içindeydi. 15-20 kişi beklerken içerde en az yüz kişi vardı. Adamın yüzünü görünce mahkemeden aleyhimize karar çıkmayacağını anlamak zor değildi.

Avukat derseniz yıktı mahkemeyi denilse yeridir. Belediyenin avukatına konuşma fırsatı vermediği gibi hakim bile ne söyleyeceğini şaşırdı. Konuşulanları anlayacak kadar Fransızcam yoktu ama kadın müthişti.

Sonuçta istediğimiz uzlaşma kararı çıktı: evlerin boşaltılması için üç ay zaman veriliyordu. Paris’te ev bulmak yine çok zordu ama en azından kış geçmişti ve daha iyi bir karar mümkün değildi.

Buradan iki önemli sonuç çıkarılabilir.

Birincisi; yoruma açık olmayan yasa yoktur. Her yasanın esneklikleri vardır ve bunların mahkeme heyeti tarafından nasıl kullanılacağı önemli oranda sanıkların –bu durumda bizdik- baskısına bağlıdır.

Kamuoyunun bildiği bir dava, belirli bir göçmen işçi kitlesini temsil ediyoruz ve haklı bir gerekçemiz var: kente ev bulunamıyor.

İkincisi; Paris hemen her ülkedeki sol örgütlerin merkezinin ve muhalefetinin bulunduğu bir kenttir. FKP ile çok sayıda örgütün bağı vardı. Türklerden ise Devrimci Yol Sosyalist Parti yandaşıydı, Halkın Kurtuluşu ise Sovyetçi FKP’ye kendi anlayışı gereği yaklaşmıyordu.

FKP bize hemen destek oldu çünkü biz görünür bir varlıktık. Bu olmasaydı TKP dururken, onlara fikir sormadan bizi desteklemezdi herhalde.

Paris deneyi bana çok sayıda arkadaşın yıllarca öğrenemediğini bir yılda öğretti: Türkiye’de bilinen bir örgütten olabilirsin, oradaki sosyalist harekette tanınan bir isim de olabilirsin ama bunlar orada kaldı. Şimdi yaşadığın yerde yaptıklarınla aynı durumu yeniden sağlamaya çalışman gerekir.

 

İnsan yapabilir veya yapamayabilir ama gidilmesi gereken yol buydu.