Yetenek ve şans Yazdır


Bu özelliklerden ilkine yıllardan beri, ikincisine ise görece yeni güvendim.

Yetenekli bir insan olduğumu çocukluğumdan beri biliyordum. Bunu en geç anlayan ailemdi ve artık anlamasalar da olurdu çünkü o kadar açıktı.

İyi bir çalışma disiplini olmadan yetenek fazla anlam taşımaz. Yeteneksiz insan yoktur, her insanın bir şeylere yeteneği vardır ve önemli olan uzun süre ve sıkı çalışarak bunu geliştirmektir.

Hangisi olursa olsun yeteneklerin sınırları zorlanabilir ya da yetenek gelişebilen bir özelliktir.

Yeteneğin gelişebilmesi için kişinin ulaştığı gelişme düzeyinden mutlu olmaması gerekir. İyi bir düzeye ulaşılmış olabilir ama daha fazla gelişebilmek için hiç tükenmeyen eksikleri görmek, fazlasını istemek gerekir.

Yıllar önce Köln’de bir toplantıya katılmıştım. Nedenini hatırlamıyorum. Psikolog bir Türk kadın mutlu olmak üzerine konferans verdi. Konferansın sonunda sordum: biraz mutsuzluk iyidir, motivasyon olur.

Kadın da, insanların çoğu sizin gibi düşünmüyor, demişti.

Düşünmezse düşünmesin…

Sürekli olarak kendini öven insanlara eskiden gülerdim, şimdi buna bile gerek duymuyorum. Derin bir çaresizlik göstergesidir. Kimse beni övmüyorsa bari ben kendimi öveyim! Ne büyük çaresizlik!

Sen yap, daima daha iyisini yapmaya çalış, övenlerin az olmaz, merak etme!

Ama bunlara da kendini kaptırma… Övülmek herkesin hoşuna gider ama kendini övgülere kaptırırsan gelişme hızın yavaşlar hatta durur.

İnsan kendine karşı hoşgörülü değil acımasız olmalıdır.

İster kişisel isterse grup halindeki başarı belirli kurallardan ödün vermemekle mümkündür.

Gelelim şansa…

Şanslı bir insanım. Bunu bana çok kişi söyledi ama yıllarca inanmadım diyebilirim.

Şimdi inandım ama önceki yıllardaki ihtiyat paylarını da muhafaza ederek…

Pascal’ın güzel bir sözü vardır: “Şans ancak hazırlanmış kafalara yardım eder.”

Şans gelir ve gider. Hazırsanız şansı tanırsınız ve kullanırsınız, yoksa gider.

Hayatın her alanında böyledir.

Doğa bilimleri dünyasında mesela rastlantı sonucu yapılan önemli buluşlar az değildir. Kişi rastlantıyı tanıyacak ve buradan hareketle çözüm üretebilecek birikime sahipse önemli bir buluşu gerçekleştirir.

Lisede okuduğum yıllarda fizik kitaplarında şöyle bir resim vardı. Elma ağacı altında oturan Newton’un başına elma düşüyor ve buradan hareketle yerçekimini buluyor.

Gerçekle ilgisi yok.

Lise sonda iken iyi bir fizik hocamız vardı ve demişti ki: “Newton’a gelinceye kadar nice kafalara elmalar düşmüştür ama kimsenin aklına yerçekimi gelmemiştir.”

Doğa bilimi deyince yine korkumu hatırladım.

Üniversitenin bütün kitaplıklarından kitap alabildiğimden beri ayrı bir yerdeki doğa bilimleri kütüphanesine gitmekten çekiniyorum. Gidersem, biliyorum, evrenbilim ve teorik fizik kitapları alacağım ve başka işler de kalacak…

Spektrum Edition’un ikinci sayısı Weltraum (Evren) konulu ve yeni gözlemlerden hareketle evrenin haritasının çıkarılmasını inceliyor. Kullanılan teorik dili anlayabilecek kadar eğitim gördüğüm için okurken sıkıntı çekmiyorum ama zaman akıp gidiveriyor.

Dönüp dolaşıp aynı konuya geliniyor: multiversum ya da çoklu evrenler.

Yaşadığımız evren bunlardan bir tanesidir ve başkaları da vardır.

Bunun kanıtı yok ama belirtileri var.

Muhtemelen bu evrenler arasında alışveriş ya da geçişler bulunmuyor. Evrenimizde geçerli fizik yasaları orada geçmiyor, başka yasalar var.

Anti maddenin Dirac tarafından matematik olarak keşfinden beri, neden olmasın, sorusu daha sık soruluyor.

Anti madde parçacıklarını bulmak çok zor çünkü madde ile karşılaştıkları an yok oluyorlar.

Burada Dirac varsa, uzak bir köşede de anti Dirac neden olmasın?

Evrenbilim yıllardan beri gözlem bilimi durumuna geldi. Atmosferin saptırıcı etkilerinden sıkınmak için uzaya yerleştirilen ve sürekli iyileştirilen teleskoplarla evrenin daha önce görülemeyen özellikleri gözlemlenebiliyor. Ardından bunları açıklamaya çalışan teoriler geliyor.

Rafta duran fizik felsefesiyle ilgili birkaç Almanca kitaba umutsuzca bakıyorum. Başladım ama bitiremedim, ağır kitaplar… O kütüphaneye gitsem kim bilir neler bulurum.

Fizik felsefesi fizikçiler tarafından yapılabilir, konuyu meslekten felsefecilere bırakırsanız –diyalektik materyalistler dahil- saçmalıklarla karşılaşırsınız.

1960’lı yıllarda Demokratik Almanya Cumhuriyeti’nde konuyla ilgili bir örneği 1989 Berlin Duvarı’nda açıklamıştım. Bu ülkelerdeki sosyalist fizikçiler bile diyalektik materyalizmi ciddiye almıyorlardı çünkü teorik fizik bilmeyen felsefeciler onlara yol gösteriyor ve kaçınılmaz olarak saçmalıyorlardı.

Biraz zaman alacak ama fizik felsefesi üzerine en az iki video yaparım.

Sanıldığının aksine fizik felsefesindeki önemli isim Einstein değildir. Einstein fizikteki ikinci büyük devrime, parçacık mekaniğine karşı çıkmıştı. Kopenhagen Okulu ve başkaları gibi farklı felsefe okulları bulunuyor.

Hayatını ayrıntılı okumayı hep istediğim ama fırsat bulamadığım isin Werner Heisenberg’dir. Parçacık mekaniğinin iki kurucusundan birisidir (diğeri Avusturyalı Erwin Schrödinger). Fransız Pauli dışında herkes ya Alman ya da Almancanın geçerli olduğu çevredendir. Danimarkalı Niels Bohr gibi…

Nazilerin Almanya’ya verdiği büyük zararlardan bir tanesi, teorik fizikteki öncülüğü ABD’ye kaptırmaktır.

20. yüzyıl başında klasik fiziği değiştiren iki büyük devrimi gerçekleştirenlerden birisi hariç tamamı Almandır veya Almanca konuşulan çevredendir.

ABD işini biliyor tabii… Sadece Yahudi oldukları için Almanya’yı terk etmek zorunda kalanları almıyor, teorik ve pratik fizikte yetenekli herkesi topluyor.

ABD ordusu Almanya’yı işgal ederken bazı insanları ülkelerine gönderiyorlar. Mesela V1 ile V2 roketlerini yapan Werner von Braun gibi…

Atom bombasının geliştirilmesinde önemli rolü bulunan Fermi önceden beri ABD’deydi.

Belma’ya Mektuplar’ı okuduysanız burada sürekli olarak diyalektik materyalizmin doğa bilimindeki yeni gelişmelere uyarlanması gereğinden söz ederdim. Hedef olarak bunu yapmayı aklıma koymuştum.

İlginç değil mi, müebbet alacağı belli olan kişi ne planlar yapıyor?

Sonraki yıllarda bunun anlamsız bir çaba olduğunu düşünecektim.

Diyalektiğin bazı kuralları doğru değildir.

Mesela, her şey değişir, gibi…

Değişmeyenler de bulunuyor. Bütün zamanlarda, bütün maddeler için ve evrenin her yanında değişmeyen fiziksel sabitler var. Mesela ısınan bir cisimden yayılan enerjinin ölçümünde kullanılan Planck sabiti gibi…

Planck 1900 yılında fizikte ilk büyük devrimin adımını atan kişidir.

Başka evrenler varsa eğer, oralarda bu sabit farklı olabilir…

Bu konu şimdilik burada kalsın, oturup Arnavutluk kitabını yazmaya başlayayım…

Okumalar bitti sayılır…

Yetenek ve şans ile başlayıp bambaşka konuyla yazı kapanıyor.

Şanslı olmak önemlidir, buna itirazım yok ama unutmayalım, şans kullanılabiliyorsa vardır.

 

Yazıda adı geçen kitapları www.enginerkinerkitaplar.blogspot.com da bulabilirsiniz.