mihrac ural'ın kirli tarihi... Yazdır


 

İnsanın çocukluktan çıktığı yaş 16’dır. Mihrac Ural’a iyilik yapalım ve 14 olarak alalım… 1956 doğumlu olduğuna göre, 1970 yılından itibaren büyümüş kabul edelim… 1970 ile 10 Mart 1978’de yakalanıp polisle anlaştığı tarih arasında 8 yıl var. O günden bu yana da yaklaşık 32 yıl geçmiş…

Mihrac Ural hayatının son 32 yılını büyük bir yalan üzerine kurmuş: Poliste şöyle direndim, böyle ağır işkence gördüm, ifade vermedim vb.

Bunların yalan olduğunu ve kendisinin polisle anlaştığını, birlikte çalışmayı kabul ettiği için de polis tarafından ifadesinin düzenlendiğini ortaya çıkardık. Yani bu adamın hayatının son 40 yılının 32’si ya da yüzde 80’i yalan üzerine kurulu… Hem de büyük bir yalan…

Kendinizi Mihrac Ural’ın yerine koymaya çalışın… 32 yıl sonra sizin maskeniz indirilse ne yaparsınız? Tabii ki sonuna kadar inkar edeceksiniz. Başka yolunuz yok! Neredeyse bütün ömrünüzü büyük bir yalan, iğrenç bir yalan üzerine kurmuşsunuz. Şimdi, maskeniz indirilince, bu yalanı kabul etmek demek, intihar etmek gibi bir şeydir. Tabii ki kabul etmeyeceksiniz…

Bizim de zaten Mihrac Ural’a bir şey kabul ettirmek gibi bir amacımız hiçbir zaman olmadı. İbrahim Yalçın Mihrac’a bazen soru soruyor. Cevap alamayacağını kendisi de biliyor. Konuyla ilgili cevap veremez ya da sadece inkar eder.

Başka ne yapmasını bekliyordunuz? Kabul etmekle intihar etmek eşdeğer… Siz istediğiniz kanıtı getirin, kabul etmeyecektir, edemez ve de edemez…

Bizim derdimiz de ona bir şey kabul ettirmek değil zaten… İnsanları bilgilendirmek…

Bu bakımdan neredeyse 1,5 yıldır süren bu teşhiri “tartışma” olarak değerlendiren arkadaşlar,  olup bitenden hiçbir şey anlamamışlar. Hangi tartışmadan söz ediyorsunuz? Yapılan bir teşhirdir, kirli bir tarihin ortaya çıkarılmasıdır. Bu teşhirde Mihrac Ural’ın ne düşündüğü de bizi ilgilendirmiyor.

Kendince bir şeyler söylemeye kalktığı zaman fena açık veriyor. Kendisinin ve piyonlarının söyledikleriyle sadece bu bakımdan ilgileniyoruz. Elimizde o kadar büyük bir bilgi yığını var ki, küçük bir detay bazen ilgisiz gibi görünen olayları birbirine bağlayan kayıp halka oluyor.

Bir de şu var tabii… Başlangıçtan beri ne aradığımızı biliyoruz. Zaman içinde bu arayışımızı iyice somutlaştırdık. Ne aradığınızı biliyorsanız onu mutlaka bulursunuz denilemez. Ama neyi aradığınızı bilmiyorsanız, bulmanız da mümkün değildir.

Baştan beri aradığımız 1980 öncesiyle ilgili gerçeklerdi. Bunun bizi bir şekilde 1978 darbesine götüreceğini biliyorduk. Bu nasıl olacaktı, ancak zaman içinde bilgi toplandıkça görülebilirdi. Bu darbe, örgütümüzün tarihindeki en büyük darbe olmasının yanı sıra karanlıkta kalmış, karanlıkta bırakılmış bir darbedir. Bu darbeyi aydınlatmak bizim için hedefti. Zaman içinde Mihrac Ural’ın gizli tarihiyle ilgili bilgimiz arttıkça gerçekten de 1978’e doğru gittiğimizi somut olarak görmeye başladık.

Tarihte sondan başa doğru gitme yöntemi, önemli bir yöntemdir. Bu yöntemi sosyalizm tarihinin araştırılmasında öğrendim. Bu bilgimi de kendi örgüt tarihimizin araştırılmasında kullandım. Baştan başlarsan kendini olayların içinde kolaylıkla kaybedebilirsin. Bu nedenle sondan başlayacaksın…

Mihrac Ural Muhabarat ile çalışıyor. Burası fazlasıyla açık… Başa doğru gittiğiniz zaman şunu görüyorsunuz: Bu adam Suriye’ye geldikten 6 ay sonra bu ülkenin vatandaşı yapıldı. Cemil Esad ile yakın ilişkisi vardı. Bir ülkede gizli servisle birlikte çalışmanın mutlaka öncesinin olması gerekir. İki yönden öncesinin olması gerekir:

Birincisi: Bir ülkeye gelip hemen gizli servisle çalışamazsınız. Belki siz istersiniz ama karşınızdakinin sizi tanıması gerekir. Mihrac Ural Suriye’ye gelir gelmez Muhabarat ile ilişkiye girebildiğine ve kendisine değişik imkanlar sağlandığına göre, bu işin öncesi var demektir. Biz bağlantı elemanı olarak Tacettin Sarı’yı düşünmüştük. O da var ama esas önemli figür babası, Zeki Ural… Uruba hareketi militanı ve büyük ihtimalle de Muhabaratçı… Bu bakımdan polisin Zeki Ural’ı ikide bir rahatsız etmesinin esas nedeninin Mihrac Ural olduğu doğrusu kuşkuludur.

İkincisi: Siz bir devrimcisiniz. Bir başka ülkeye gittiğinizde hemen oradaki gizli servisle ilişkiye geçemezsiniz. Normal olarak kendi yapınızın, devrimci yapınızın buna engel olması gerekir. Evet, insanlar zaman içinde değişebilirler. Ama bu zaman 6 ay gibi kısa bir süre olamaz… Mihrac Ural’ın Muhabarat’ın kollarına balıklama atlaması bu işin başka türlü bir geçmişinin de olabileceğini insana düşündürür. Bir devrimcinin gizli servisle çalışmaya bu kadar hızlı girebilmesi, kendisinin buna az çok alışık olduğunu insana düşündürür. Siz olsanız düşünmez misiniz?

Tekrar geriye gidiyoruz. Mihrac Ural 12 Eylül gelmeden ülkeden çıkıyor. Nedir bu acele? Hapisten kaçmak istemeyen bu adam, hapisten ite kaka çıkarılınca bir an önce ülkeyi terk etmek istiyor. Ülkede kalıp mücadele etsene… Daha 12 Eylül bile olmamış…

Bu adam bir şeyden kaçıyor, diye düşünmez misiniz?

Suriye’de Muhabarat’ın kollarına atılmaktaki hızı da pekala o kaçtığına karşı kendisini güvenceye almak olarak değerlendirilebilir. (Önceden kurulan bağlantıya ek olarak tabii…)

Neden kaçıyordu bu adam?

Tekrar geriye gidiyoruz: Tahliye olacağına kesin olarak inanıyordu. Bunu herkes biliyordu. İyi de, bu nasıl oluyor? Bir sürü yerde mahkemesi var. Değişik illerin cezaevlerine gidip oranın adliyesinde ifade veriyordu. Bunu da herkes biliyor. Bu durumdaki bir insan tahliye olacağına nasıl inanabilir?

Dahası, üç hafta yoğun işkence gördüğünü söylüyordu ama bunu kendisinden başka ne duyan ne de gören vardı. Dahası tutuklandıktan 6 hafta sonra Isparta’ya bizim yanımıza geldiğinde ayaklarında bile hiç iz yoktu. Fiziki performansı da gayet iyiydi. Bizden iyi koşuyor ve voleybol oynuyordu. Yaman işkence görmüştü doğrusu!

Eksik halkayı Erkan sağladı: Nebil Rahuma ona Mihrac Ural’dan gelen el yazılı notlarda yazılanları yapması sonucu iki kere yakalandığını anlatmıştı. “Mihrac Ural polistir” başlıklı yazımda da belirtmiştim: Eğer Erkan’ın bu açıklaması başka olaylarla uyuşmasa idi, yanına soru işareti konularak değerlendirilmesi gerekirdi. Mihrac Ural’ın bu açıklama sonrası yaşadığı paniği de açıklamanın doğruluğuna ek kanıt sayıyorum.

Mihrac Ural’ın Nebil’i yakalatması ifadesinde yer almıyor. Bu ne demek? İfade polis tarafından düzenlenmiş demek…

“Poliste iki çeşit ifade vardır” saptamama itiraz etmişti. Bu itirazla kendini yeniden ele verdi. Polisle anlaşırsanız, ifadeniz düzenlenir. Bu, yıllardan beri bilinmektedir.

Nitekim Mehmet Avan da kendisine polis tarafından bunun teklif edildiğini söyleyecekti. “Bizimle çalış, ifadeni düzenleriz, biraz yatar çıkarsın…”

Nebil, Mihrac’tan üç gün sonra yakalanır.

1978 Mart operasyonu büyük bir yakalanmayla sonuçlanır. Bu büyük operasyonda Mihrac Ural’ın sadece Nebil’i yakalattığını söylemek de zordur.

Şimdi işin bu boyutu ortaya çıkıyor… Bu arada yan bilgiler de alıyoruz: Örgüt içinde tüccarlık gibi… Soygundan elde edilen patlayıcıları başka bir bölgeye para karşılığı satmak gibi…

Mihrac Ural apar topar MİT’ten kaçıyordu. 12 Eylül öncesinde ülkeyi bu nedenle terk etti ve kendisini Muhabarat’ın kollarına atıverdi.

Ülkede iken yeniden yakalansaydı, bu kez televizyona çıkıp, devrimcileri teslim olmaya çağırmaktan kurtulamazdı. O, apar topar MİT’ten kaçtı.

“Mihrac Ural 10 Mart 1978’de yakalandığında polisle anlaşmıştır” saptamasını yaptınız mı, garip gibi görünen her olayı açıklayabiliyorsunuz.

Açıklayıcı teori de işte budur. Bir teorinin gücü ve doğruluğu olayları açıklayabilmesinden çıkar zaten…

Şimdi 1978’deyiz… Örgüt tarihinin bu büyük operasyonunu yapabildiğimiz kadarıyla ortaya çıkaracağız. Ve daha da geriye, bu tipin örgütle ilk ilişkiye girdiği 1976 yılı ortasına kadar gitmeye çalışacağız. Böylece tarih tamamlanmış olacak…

İçimizdeki polis ajanını ortaya çıkardık: Adı Mihrac Ural…

Deşifre ettiğimiz tarih, Mihrac Ural’ın gizli tarihidir. Bu gizli tarihin örgütümüz tarihiyle de 1978’den itibaren kesiştiği çok sayıda nokta bulunmaktadır.

Aydınlatılan örgüt içi cinayetler, örgüt parasıyla zengin olunması da bu gizli ve kirli tarihin bileşenleridir.

Ve daha bitmedi… Devam ediyoruz…