mihrac ural; şaşırdı abisi şaşırdı Yazdır


Sağolsun bazı arkadaşlar Mihrac Ural’ın herzelerini izliyorlar ve ilginç şeyler olunca beni haberdar ediyorlar. Bazen geç oluyor ama hiç önemli değil. Herzenin zamanı geçmez ne de olsa…

Duyduklarıma tepki göstermiyorum. Herzeye tepki gösterilmez. Sadece düşünülür: Bir insan hangi ruh haliyle bunları yazıyor acaba?

Şaşırdı abisi şaşırdı…

Mihrac Ural ciddi sıkıntı içinde…

Bakmayın siz onun atıp tuttuğuna…

Yazdıklarından ne kadar bunaldığını anlamak mümkün…

Bazı konular bitti artık…

Mesela Mihrac Ural ile Muhabarat ilişkisi…

Bu ilişki Suriye’de son derece açık…

Bu ilişkinin Türkiye’den başladığını da ortaya koyduk.

Tacettin Sarı örneği bile yeter…

Mihrac’ın adamı… Onun tarafından atanan “Türkiye sorumlusu”…

12 Eylül 1980 öncesinde Suriye’ye geçiyor ve orada polis olarak çalışmaya başlıyor.

Oradan Muhabarat’ta subay seviyesine kadar yükseliyor.

Aslında adam yarım bıraktığı polislik mesleğine devam ediyor…

Türkiyeli bir devrimci, başka bir ülkeye gidince orada hemen resmi polis olsa, ne düşünürsünüz?

“Bu herif eskiden de polismiş” dersiniz…

Tacettin Sarı da öyle…

Onun sorumlusu kim?

Mihrac Ural…

Suriye’ye gidince 6 ayda vatandaş yapılan eski eleman

Mihrac Ural devrimcilerin de katilidir.

Burada da kanıta gerek kalmadı artık, konu o denli ortaya çıktı.

“Ali Çakmaklı’yı biz öldürmedik, öldürülmesine yanlışlıkla sahip çıktık” diyecek kadar düştü bu bunalım içindeki vatandaş…

Fena sıkıştı, ama konular bitmiyor ki…

Mihrac Ural neredeyse 30 yıldır yerli yersiz her fırsatta 21 gün işkence gördüğünü, her tarafının parçalandığını, bilmem kaç tane cezaevi gezdiğini anlatırdı.

 Biliyorsunuz, namussuzluğun her çeşidini yapanlar sürekli namuslu geçinirler.

Mihrac Ural da klasik ilkeyi doğruluyor. Açığı olduğu konuyu sürekli gözden saklamaya, saptırmaya çalışıyordu.

Biraz üzerine gitti ve ohooooo…

Maşallah neler var neler…

Bursa’da polis tarafından çekilen fotoğraflardan, genelevin kapısında beklemeye kadar…

Bunları 30 yıl sonra Mihrac Ural itiraf etmek zorunda kaldı.

Ama işin peşini bırakmıyoruz…

İşkenceden her tarafının parçalandığını iddia eden bu zatı savcılıktan cezaevine giderken gören var.

Domuz gibiymiş maşallah!

İşkence yaramış canım…

Cezaevine girdikten birkaç hafta sonra Isparta cezaevine, bizim yanımıza sevkedildi.

Sabah hepimizi spora kaldırırdı.

İşkence işte… Belli olmuyor. Kimisini güçlendiriyor demek ki…

Adıyaman Cezaevi’nde iken işkenceyi hatırlayınca ranzadan düşmüş…

İnanırım!

Isparta Cezaevi’nde de işkenceyi hatırlayınca bizi sabah sporuna kaldırıyordu…

İşkencenin böyle etkileri de var, bilmiyorsanız öğrenin…

Şaşırdı abisi şaşırdı, Mihrac Ural bitmek tükenmek bilmeyen baskımız altında iyice şaşırdı.

Ne diyormuş? İbrahim Yalçın ile yurtta tanışmışım ve hemen onu eyleme sokmuşum!

Kendisi söylemiyor bunu aslında… Polis ifadesinden alıyor ve gerçekmiş gibi de satmaya çalışıyor.

Tam bir polis gibi davranıyor…

Eskiden semtlerde amele pazarı kurulurdu. Ameleye ihtiyacı olanlar bu pazara gelip işlerine yarayacak adam seçerlerdi.

Demek İstanbul’daki bazı öğrenci yurtlarında da “eylemci pazarı” varmış!

İbrahim’in de kalıbı yerinde ya, hemen gözüm tutmuş…

Onu almış ve ertesi gün banka soygununa sokmuşum!

Yahu, normal aklı olan bir insan böyle bir senaryo kurar mı?

Ve hele de polis ifadesini buna şahit olarak gösterir mi?

Mihrac Ural salaktır, desem, değil…

Şaşırdı abisi şaşırdı…

Bitmek tükenmek bilmeyen baskımız altında iyice bunaldı.

Ne söylediğini kendisi de bilmiyor artık…

Hep söylüyorum: Evladım, yalan defteri tut…

O kadar çok yalan söylüyorsun ki, yalanların birbirine karışıyor.

Sonraki yalanınla öncekini yalanlıyorsun…

Bu kadar da olmaz ki…

Son olarak ne olmuş?

İbrahim’i öldürme kararı almış…

Olmadı ama, hiç olmazsa kendi palavralarınla uyumlu davran…

Vazgeçtik bizi, kendi palavralarına inan hiç olmazsa…

İbrahim “MİT ajanı”, ben ise “özel harp dairesi’nde çalışıyorum!

Yani benim statüm İbrahim’den yukarıda…

O zaman neden İbrahim’i hedef alıyorsun…

“Engin’i hedef alsam, 1982’de de onu öldüreceğimi ilan etmiştim” mi diyeceksin…

Yapabileceğim bir şey yok…

Haydar Kılıç’ın dediği gibi,

“Betona sıçtın, temizleyemiyorsun”…