dört idam bir tanık Yazdır


Adana Sıkıyönetim Komutanlığı 12 Eylül sonrasında dört tane idam kararı verir. Gazeteci Akın Bodur, üç gazetecilik ödülü alan çalışmasında, görevi gereği dört idamda da hazır bulunan bir kişiyle (Mustafa B. –kitapta böyle geçiyor-) söyleşi yapar. Çalışmasını idam edilenlerin arkadaşları ve aileleriyle yapılan söyleşilerle de zenginleştirir: 12 Eylül Karanlığında Dört İdam Bir Tanık.

Bu tür çalışmalar genellikle basın merkezlerinde, İstanbul ya da Ankara’dan gelen gazeteciler tarafından yapılır. Akın Bodur ise İskenderun’da çalışan bir gazeteci. Eğer üzerine düşülürse yerelde de nelerin yapılabileceğini gösteriyor. Böyle bir çalışmayı “merkez”den gelenler zaten yapamazlardı.

İdamların üç tanesi, üç devrimcinin idamı Adana’da olmuş. Serdar Soyergin HDÖ’lü, Mustafa Özenç Devrimci Yol’dan Ali Aktaş ise DHB’li. Gaziantep’te idam edilen Ahmet Kesre ise Ülkü Ocaklarından…

Serdar Soyergin hakkında suçüstü hükümlerine göre yargılandığı mahkemede tek celsede idam kararı verilir. Soyergin, 12 Eylül sonrasında idam cezasına çarptırılan ilk kişidir.

14 Eylül 1980’de yakalanır, beş gün sonra hakkında idam kararı verilir, 26 Ekim 1980’de de idam edilir. Yakalandıktan sonra geçen süre sadece 41 gündür.

Serdar Soyergin ile birlikte yakalanan ve on yıl hapse mahkum olan Ayhan Cansu, 12 Eylül sonrasındaki ilk silahlı eylemi kendilerinin yaptığını söylüyor. Hedef bir karakol, ama oraya gidilirken başka şeyler oluyor. Çukobirlik’ten kavgalı olunan bir İGD’li ile karşılaşılıyor, çatışma çıkıyor ve Erdoğan Kolat ölüyor.

Bu bölüm biraz karışık…

O dönemle ilgili edindiğim bilgilere göre, Çukobirlik’te İGD’liler kısa süre önce HDÖ’den bir sempatizanı öldürüyorlar. Erdoğan Kolat’ın vurulması bu nedenle oluyor.

Kitaptaki başka bir ifadeye göre ise, o gün Erdoğan Kolat’ın vurulması söz konusu değil, ama karşılaşılınca olay kaçınılmaz oluyor.

Karakola yönelik eylem yapmaya gidenlerin bu arada Erdoğan Kolat ile de hesaplaşmaları mümkün değil.

Silah sesleri üzerine olay yerine gelen jandarmayla çatışma çıkıyor ve Yüzbaşı Bülent Angın ölüyor. Angın’ı öldüren kurşun Süleyman Aydemir’in silahından çıkıyor. Bu bilenmesine rağmen yakalanan Serdar Soyergin olduğu için 12 Eylül’den sonra öldürülen ilk rütbeli askere misilleme olarak kısa sürede idam ediliyor.

Aydemir ise sonraki aylarda İstanbul’da polisle çatışmada üç kişiyle birlikte hayatını kaybediyor.

Erdoğan Kolat’ın öldürülmesi konusunun açıklığa kavuşturulmasında yarar var ve bunu da en iyi Adana’da o dönemi yaşamış olanlar yapabilirler.

Rağıp Zarakolu, Ölümden Öte – Sol İçi Şiddeti Sorgulamak ve Aşmak kitabına yazdığı Önsöz’de; “12 Eylül sonrasında ilk idam cezası verilen ve infaz edilen kişilerden birinin, bir başka solcuyu vurduktan sonra yakalanmış olması, son derece dramatik bir durumdu” der.

Burada sözü edilen Serdar Soyergin ve yukarda anlatılan olaydır.

Bu konuda değişik anlatımlar var ve hangisinin doğru olduğunun bilinmesinde yarar vardır.

Serdar Soyergin’in anlatıldığı bölümün bir başka özelliği, Ali Çakmaklı’nın Adana yöresinin sola kaymasında oynadığı önemli rolden söz edilmesi…

Ali Çakmaklı’nın katledilmesiyle ilgili olarak yeni bir yorum öğrendim. Bundan başka bir yazıda söz edeceğim.

12 Eylül’e kadar sol içi şiddete hep karşı çıkmış ve bundan uzak durmaya çalışmış olan bizler, 12 Eylül’den sonra bu alanda özel bir role sahip oluyoruz:

12 Eylül sonrasındaki sol içi ilk dört öldürmede biz varız.

Erdoğan Kolat (planlanarak veya değil), Ali Çakmaklı, Nebil Rahuma, Müntecep Kesici…

İlki hariç diğerlerinde hep aynı ismin bazen birinci bazen ikinci derecede rolü var: Mihrac Ural…

Öldürülmesi uzun süre planlanan ve bilinçli olarak özellikle hedef seçilen Ali Çakmaklı’dır.

Başka bir yazıda farklı bir yorum üzerinde duracağım…