Devrimci denilen kisilik mutevaziligin karsiligidir Yazdır
  devrimci insan, aydın birikimine rağmen kibirli olmayan, halkla ve yoldaşlarla ilişkilerinde mütevazı olan, halktan her türlü insanı anlayabilen, dinleyen ve öğreten insandır, halk önderidir."  

Mütevazı olup olmama, bir devrimcinin  niteliğini belirleyen en önemli yanlardan biridir mesele, birikimine rağmen kibirli olmamak, komutanlığına rağmen bir savaşçının görevlerini de üstlenebilmek, "konumuna rağmen", anlayan, dinleyen olabilmek, her koşulda emekçi, fedakar olabilmektedir. Ama mütevazılık konusunun sadece yönetici kadroları ilgilendirdiği de düşünülmesin. Farklı boyutlarla ve biçimlerde de olsa, her devrimciyi ilgilendiren bir konudur ve her devrimcinin taşıması gereken bir özelliktir.  Sıradan biri için, mütevazılık sadece bir kişilik özelliği olarak, onun karakterinin bir yanı olarak önemlidir. Ama bir devrimci sözkonusu olduğunda, mütevazı olup olmama, kişisel bir özellik ve sorun olmanın ötesinde boyutlar taşır.  

Devrimcinin mütevazı olup olmaması, olumlu veya olumsuz politik, örgütsel çeşitli sonuçlar yaratır. Mütevazı bir devrimci, kitlelerin, yoldaşlarının, çevresindeki herkesin saygısını sevgisini kazanır; mütevazı olduğu için yaptığı işi en iyi şekilde yapmak için, bilmediğini öğrenir, eksiğini tamamlar, kendini geliştirir... Yani kısacası, mütevazı bir devrimci, sınıf mücadelesi içinde bir devrimcinin olması gerekendir. Onun her artısı devrimin artısıdır. Problem, mütevazılığın olmadığı noktada çıkar. Bunun farkında olunmadığı, dahası, bu eksikliğin gösterilmesine rağmen kabul edilmediği noktada ise vahim bir sorun haline gelir. 

Mütevazı olmayan biri ne yapar, nasıl davranır? 

En basitinden sıralarsak; insanlara üstten bakar. Kendini beğenmiştir. En iyi olduğunu düşünür, insanlarla ilişkilerinde onlara karşı üstünlüğünü kanıtlamak isteği duyar hep; ilişkilerine bu yön verir. Hiyerarşik ilişkiler içindeyse, altındaki insanları şu veya bu biçimde ezer. Yetki ve sorumluluk sahibi olduğunda ise kırar, döker, yıkar.  Bütün bunların, mücadeleye, kitle çalışmasına, bütün olarak örgüte büyük zararlar vereceği açıktır.

Ama bu zararlardan önce ele almamız gereken, sorunun özünde "ideolojik bir sorun" olduğudur.

Mütevazı olmamak, halka, insanlara yukarıdan bakmak, burjuva ideolojisinin bir yansımasıdır. "Başkalarını ezmeyi", "başkalarını ezerek yükselmeyi", "başkalarını küçültüp kendi üstünlüğünü kanıtlayarak kariyer sahibi olmayı" burjuva ideolojisi empoze eder.

Burjuva kültür, üstencidir. Karşısındakini dinlememek veya göstermelik olarak dinlemek, burjuvazinin tarzıdır. Burjuvazi, kendini tarihsel olarak en iyi, en gelişmiş, en eksiksiz sınıf olarak gördüğü için, bu davranış tarzını geliştirmiştir. Bu kültür halka tepeden bakar; burjuvazi, hem sınıfsal konumu, hem iktidar konumu itibariyle halktan öğrenecek bir şeyi olmadığını düşünür. Oysa bir devrimci, ideolojik olarak bunun tam tersini düşünmek durumundadır. Devrimcinin, hangi düzeyde, hangi konumda, hangi yaşta olursa olsun, ne kadar okumuş olursa olsun halktan öğreneceği çok şey vardır. İyi bir devrimci, her koşulda halkın iyi bir öğrencisidir. Boş böbürlenmelere kapılarak halka yukarıdan bakmaz.

Burjuvazinin yüzyıllardır dünyada hakimiyet sürdüren bir sınıf olarak "dağları biz yarattık" tavrında olması, konumu, kariyeri, burjuva bir anlayış içinde kullanması, anlaşılırdır. Ama devrim saflarında böyle bir özellik ne anlaşılırdır, ne de kabul edilebilir. 
 

Yetkiyi eline geçirince, bir konum sahibi olunca "kendini her şeye muktedir sanan" kafa yapılarına devrim saflarında yer yoktur. Olmamalıdır da. Çünkü, onlar, devrimci hareketin iktidar iddiasına, perspektifine en büyük zararı verenlerdir. Bulunduğu alanda mütevazılık bir yana dükalıklar kuranlar, bir devrimcinin, yöneticinin öncü ve örnek olma misyonunu da yerine getirmiyor demektir. Bulundukları yerlerde kendi çaplarında ağalık, şeflik düzeni kuranlar, kitleleri devrimci iktidardan soğutup uzaklaştırarak, alternatif olma iddiamıza gölge düşürürler. Bu kafa yapısına, böyle bir davranışa sahip yöneticiler, işte bu nedenle değişmeli, değişmeye zorlanmalı, o halleriyle devrim saflarında yerlerinin olmayacağı açıkça anlatılmalı ve gerektiğinde gösterilmelidir.   

Mütevazı olmayan, dolayısıyla öğrenmesini bilmeyen insan, devrim mücadelesine başka birçok açıdan da zarar verir.  

Devrim mücadelesinin her alanı, her anı insana yeni bir şeyler öğretir. Sürekli gelişmeler, değişmeler olur ve bunlara ilişkin yeni yöntemler, araçlar, politikalar geliştirmek gerekir. Ama hayattan, savaştan, halktan öğrenmesini bilmeyen, kendini herşeyi bilir sanan, her şeye muktedir sayan insanlar, bu yenilenmeyi ve gelişmeyi sağlayamazlar. Tam tersine, onlar "eski" yöntemlerde ısrar ederek gelişmenin önünde engel olmaya başlarlar. Oysa, en büyük öğretmen, kitaplardaki teorilerin kaynağı, hayatın kendisidir.  

Hayattan ve yoldaşlarından, örgütünden, dünya devrim tecrübelerinden öğrenmesini ve yenilenmesini bilmeyen, defalarca aynı hataları tekrar eder. Her hata, örgüte ve devrime zarardır. Verilen zarar belli koşullar altında vahim olabilir veya olmayabilir; bu çok önemli değildir. Önemli olan, mütevazı olmayan bu kültürün, bulunduğu alanda devrimci gelişmeyi yavaşlatmış, hatta durdurmuş olmasıdır. Mütevazı olmayan insan, bu yavaşlamanın, gerilemenin nedenlerini bulup gidermeyi de başaramaz. Çünkü, bu nedenleri bulabilmesi için "eleştiriye, öğrenmeye açık olması" gerekir ki, çok bilmiş, kendini beğenmiş birinin yapamayacaklarının başında da bu gelir. Oysa, öğrenmenin heyecanını, devrimi geliştirmenin coşkusunu duyan bir devrimci için, her yeni gelişme, her olay, her insan, bir öğrenme malzemesidir. Yararlanmasını bilen için her insan, kendi ölçüsünde bir hazinedir. Kitleler ise, hiçbir hazineyle kıyaslanamayacak kadar büyük bir zenginliğin kaynağıdır. Mütevazılıktan uzak olup halktan öğrenmesini bilmeyenler, işte kendilerini bu en zengin hazineden de mahrum bırakmış olurlar. 

Devrimci insan, "yeni insan"dır. Yeni insan, ideolojide, politikada, kültürde, yaşam tarzında, düşünce yapısında burjuvazinin kirlenmiş kişiliğinin alternatifidir. Yeni insan, kolektivizm temelinde yeni bir toplumun kuruluşuna önderlik edecek olandır. Mütevazı olmamak, yeni insanın reddidir. Çünkü mütevazı olmayan, kolektif olamaz. Kolektif bir faaliyetin bir parçası olarak düşünüp davranamaz.  

O, her şeyden önce karşısındakini dinlemez, onların ne düşündüklerine önem vermez. Çünkü kendi düşündüğü, kendi yaptığı iş, kendi verdiği karar, en doğrudur, ondan daha iyi başka bir düşünce veya öneri olamaz.  

Seçkincidir, müşkülpesenttir, kendini beğenmiştir. Kitleleri beğenmez. Dolayısıyla onları eğitmek, ona zul gelir. "Ben bilirimci"dir. Bu o kadar yerleşir ki; zaman gelir, bilmediği bir konuda bile biliyor görünmekten kaçınamaz. Herhangi bir şeyi bilmemeyi, o konuda yeterince bilgi sahibi olmamayı, kendisi için bir "gurur" sorunu yapar ve mevcut durumunu gizlemek için elinden geleni yapar. Sorup araştırıp öğrenmesi gerekirken, "sorgulayan" olarak eksikliğini örtbas etmeye çalışır. Çokbilmişlik görünümü altında bilgisizliğin kısırdöngüsü içinde çırpınıp durur. Elbette bu, ilişkilerde ve düşüncede bir kirlenmeyi, samimiyetsizliği de beraberinde getirir. Saflık kaybolur. Bu kirlenme ve samimiyetsizlik, ilerlerse, başka sorunları da davet eder.   

Mütevazı olmayan kişilikler, çoğunlukla da kendi zaaflarını, yetersizliklerini gizlemek istedikleri için bu yola başvururlar. Her şeyi bilir görünürler. Kitlelerden uzak durarak, yoldaşça ilişkiler geliştirmeyerek, kendini herkese kapatarak, eleştirilerin önünü keserek aslında başkalarından değil, kendilerinden kaçmaktadırlar. Eğitmek, yoldaşça ilişkiler kurmak, kolektif paylaşım içinde olmak yerine, salt konum ve yetkilerine dayanarak yönetmeye çalışırlar.  

Mütevazı olmayan, sadece kendisinin dinlenmesini ister. Sadece emirleri yerine getirilsin ister. Ve şu da ilginçtir; o, talimatlarının "harfiyen" yerine getirilmesini isterken, kendisine gelen talimatları da kafasına basmazsa uygulamayandır. Çünkü o en iyi ve çok bilendir ya.

Mütevazı olmasını bilmeyen, eğitmez. Daha doğrusu eğitemez. Dolayısıyla birlikte çalıştığı insanları geliştirmez de. Uzun vadeli, sabır ve emek gerektiren hiçbir program ona göre değildir. Karar ve talimatlarla yönetmeyi yeterli sanır. Bir süre sonra bu yöntem tıkandığında, suçlu yine kendisi değil, "diğerleri"dir. Yapılmayan her şeyde, o söylemiş ama yapılmamıştır, eksiklik asla kendisinde değildir. 
 

Yukarıda belirtmiştik; mütevazı olmamak, kaynağını kapitalizmden alır. Tersine olarak ise, mütevazılık, emekçilikten beslenir. "Emekçilik devrime duyulan kararlılık ve inançtır. Devrimi istemek ve devrim için savaşmasını bilmektir.  

Emekçi olmak iş yapmaktır. Yapılan her işin devrim için atılan bir adım olduğunu bilmektir. Yaptıklarını bir görev olarak görmek ve abartmamaktır. Hep daha fazla yapma bilincine sahip olmaktır." Mütevazı devrimci, yaptığı işin ne "en iyi", ne de "en büyük" olmadığını düşünür ve bilimsel olan da bu düşüncedir. Mütevazı olmayan, yaptığını abartır ve "mükemmel" görürken, bilimsel de değildir. Oysa, hemen her zaman, yapılanın daha iyisini yapmanın mümkün olduğunu düşünmek gerekir. Bir şeyin en mükemmelini yapmış olmayı düşünmek, daha iyisinin, doğrusunun olamayacağını düşünmek, gelişmeyi inkardır.  

Kendisini aşmayan, yenilemeyen bir devrimci başkalarını da devrimcileştiremez. Örgütleyemez. Devrimci, öğrenmesini bilendir. Öğrenen insan ise aynı hataları tekrarlamaz, hayatın ve mücadelenin gerisinde kalmaz. Mütevazı olmamak, verdiği politik, örgütsel zararların yanısıra, bir devrimci açısından "kendi kendini tüketmesine" de yolaçacak bir zaaftır. Hep öğretmen olmak isteyen ve öğrenmeyen birinin önce bildiklerini, sonra inanç ve coşkusunu tüketerek, önünde sonunda tıkanması kaçınılmazdır.  

Her yazdığım makalenin dibine düştüğüm notu düşmek isterim yazar çizer müellif değilim. Ben yazanım. Bu yüzden cümle imla hatalarımı bağışlayın. Yukarıdaki özveri yazısı  dergide yayımlanmış bir yazıdır.  

Hasan Balci tarafından yazıldı   
Pazar, 22 Mart 2009 09:47


Hasan Balci: Nebil Rahuma ile ilgili arama çalışmalarında yer aldıktan sonra oluşturduğumuz üçlü komisyon bilgisi dahilin de anlaşmalı olmasa da yürürken bir çalışma pratiği oluşmuştur.  

İstanbul’da katledilen nebil rahuma için aramanın ve çalışmanın merkezi İstanbul olması ve dolayısı ile benim İstanbul’da olmam sebebi ile bu çalışma benim üzerimden yürümüştür. Ancak ortak aklın ve ortak pratiğin ürünüdür. Mehmet ve erkan yoldaşlar suya bir taş atmışlardır. Bu küçük taş parçacıkları suda dalga etkisi yaratmış ve nebil yoldaşımızın akıbeti ile bugünkü duruma gelmişizdir.  

Çalışma açısından bugün geldiğimiz yer çok önemlidir. Ancak daha yolun başı bile değildir. Bazı internet sayfalarında Nebil yoldaşımızın arama çalışmaları ile ilgili olarak çoğu gitti azı gitti deyimi bizim çalışmamız ile ilgili değildir. Demek oluyor ki Nebili arayan başka bir çalışma daha var. Bu yazıları okuyan insanlar bu çalışmayı sonuçlarını gelişmeleri neden bizimle paylaşılması yönünde bir istemde bulunmuyorlar?   

Nebil rahuma ile ilgili devrimci kamuoyundan bilgi belge, tanık çağrısına hiçbir yanıt gelmemiştir. Birçok gazete ortada yazılan çizilenlerden ürküp geri çekilmiş bu konuya müdahil olmak istememişlerdir. Dolayısı ile bu çalışma ile ilgili bir kamuoyu çalışması da yapılamamıştır. İnternet sayfalarında dolaşan birçok karşılıklı söz dalaşı üslubu ile yazılmış birçok yazı dolaşmaya başlamıştır. Bunlardan birini yazan arkadaş Nebil ile ilgili uzun süreli çalışma yaptığını bunu kitaplaştıracağını söylüyor. Oysaki biz tam iki ay nebili kartal mezarlıklarında yanlış adreslerde aradık. Bu çalışmamızdan birebir haberi olan bu arkadaşların şimdi ki tutumlarının samimi olduğunu söyleyebilir miyiz? Herkesi bu konuda duyarlı olmaya davet ederken Nebili katlinden haberdar olanlara bile çağrı yaptık. Birçok insanın ismi ortalık ta zikredildi. 

Bana göre tamamı ile yanlış bir karar ve talihsiz bir suçlama sonucu öldürülen nebil rahuma Bir ortak aklın kararı ile yerine getirilmiştir. 12 Eylül öncesi bu kararı uygulamayacak buna karşı çıkacak kaç kişi vardı. Tarihsel hesaplaşma dediğimiz şey dedikodular, rivayetler duyumlar ile değil somut şeyler üzerinden yürütülmelidir.  Kişi olarak ben örgüt kararını tartışmam bile diyenlerdenim. Çünkü iradidir. Ortak aklın ürünüdür.”bu örnekleme nebil rahuma kararı ile ilgili değildir” daha önceki yazımda HDÖ’ ün nebil ile ilgili kararını da yayımlamıştım. Nebil ile ilgili yardım çağırımıza avrupadan başka hiçbir kimse bize yardım etmemiş bir tek telefon dahil gelmemiştir. Oysaki biliyoruz ki herkes yani bu işi bilenler nebilin nasıl katledildiğini nereye atıldığını biliyor. Bu konu ile ilgili masallaşma yazıları diyebileceğim de birçok yazı okudum. Solun tarihselliği solu çürüten sol içi şiddete dair yazıyı da iki arkadaş yazdık. Benim bu konudaki yazım internet sitelerinde yayımlanmıştır. Demek oluyor ki bu bizi tüketen çürüten kokutan tarihsel geçmişimiz kimsenin meselesi değil. 

Bu gün insanların isimlerinin ortaya atılması onları günah keçisi haline getirmekten başka hiçbir şeye yaramaz. Başka bir arkadaş özür dilesinler barışalım diyor. Bireyler örgütlerin kararları adına özür dilemezler. Böylesi bir şey yapılacak ise hala bir biçimi ile varlığını sürdürdüğünü izlediğimiz politik muhataplarından istenmelidir.   

Nebil ile ilgili çalışmaya dair ne varsa Elimizdeki siyah beyaz fotoğrafı hariç hepsi istanbuldaki arşiv çalışmamızın sonucudur. 

Nebilin katledildiği yer ve onun o günkü gazete haberleri, sonra nebilin cezaevi süreçleri kaçışları gazete haberleri fotoları da tamamı ile yeni çalışmalarımızın ürünüdür. Dolayısı ile kimsenin kimseye benim elimde bilgi belge var demesi doğru değildir. Bu tür kitaplar, araştırmalar kütüphane ve arşivde yazılır. Nebil rahuma ile ilgili olarak yazı yazmış onunla arkadaş olmuş onlarca insanla konuştum dava avukatları, HDÖ mahkemesi avukatları ile görüştüm saatlerce konuştum. Ama bütün bunları yapan ben bir kitap yazacağım iddiasında bulunmadım. Bu konuşmalar ile de birçok gerçeklik ile yüzleştim. HDÖ iddianamesi dosyası açıldığında bu gerçeklikler ile hepimiz bir kez daha yüzleşeceğiz. Spekülatif sonuçlar doğuracak şeyleri şimdilik yazmak istemiyorum. Nebilin adli tıp kayıtlarına ve otopsi sonuçlarına bakıp onun ne şekilde vurulduğu da çok önemli. Bir taşın üzerine çömelmiş ve ölümü bekleyen ve onlarca fedakârlığı yapmış, yiğit yetenekli bir devrimci bir taş üzerinde GAFİL AVLANAMAZ. Bütün bu geçmişle de yüzleşeceğiz. Yakıcı olduğu için nebili fazla dilime dolamak istemiyorum çünkü yazdığımız konuştuğumuz her şeyden her satırdan ailenin haberi var. Her şeyi biliyorlar. Her şeyi bu suretçe öğrendiler. Bütün bunlarla da yüzleşeceğiz. Aile nebili terk etmedi. 12 Eylül sonrası baskı süreci devletin sürekli baskısı ikide bir nebilin evinin basılması ailede: Mademki ev basılıyor Demek ki nebil yaşıyor hissini uyandırdı. Nebilin annesinden aktararak ablaları ve yeğenleri annesinin onun ölmediğine inandığını ve son nefesine kadar nebilin bir gün mutlaka geleceğini umut ediyormuş. Yüzleşirken bu tarihle ve aile ile de yüzleşeceğiz. Herkes hazırlığını buna göre yapmalıdır.  

Bu çalışmada hiçbir zaman ben egosunu sol pragmatizmi öne koymadım. Hiçbir zaman kişisel çıkar ve apolet kültürü ile hareket etmedim. Burada her zamanki ilkemi devrimci özveri, dayanışma ve mütevaziliği öne koydum. Düşünün nebil ile ilgili onlarca yazı yazılıyor ve hiçbir kimse Hasan balcı isminden bahis etmiyor. Bu size çok önemli gelmeyebilir ama nebil ile ilgili yazı yazan herkese bunu söylemek istiyorum ki konuştuğum ve beni tanıyan herkes size gülüyor.  

Nebil rahuma yoldaş ve onun akıbeti ile ilgili birçok gerçekçi bilgiye sahip oldum katil gezen şaşkından gafil gezen şaşkına değin birçok yazı yazdım. Bütün bu yazdıklarımı belgeleri resimleri ile de topladığımda sevgili nebil ile ilgili elimde bir külliyat oluştu. Nebil ile ilgili bir kitap yazmak için Nebili tanımak lazım yani onunla arkadaşlık etmek lazım yani duygu lazım. Ben nebili tanımıyorum. Onun hatarılarını biliyorum dinliyorum. Nebilin örgüt arkadaşları halkın devrimci öncüleri ile bir süre birlikte cezaevinde bulundum. Ama nebilin hikayesini çok iyi biliyorum. Dolayısı ile kitabını yazmak  onu arayan yoldaşlarının boynunun borcudur. ve onlara yakışır. Bu konuda da elimdeki bütün belgeleri vermeye hazırım. 

Nebil rahumayı samimiyetle arayan yoldaşlar onun acısını duyanlar sizlere seslenmek istiyorum. Elbette bu çalışmayı başarı ile bitirir isem bana madalyalar ve apoletler şarkılar türküler şiirler methiyeler kasideler övgüler yazacaksınız. Bütün bana bu yapacaklarınızı nebil rahuma ve onun akıbetini kendine rafine etmiş ve dibe vuruşun çıkışı olarak Nebil rahumanın kemiklerine dayanmış arkadaşlara verin. Onların olsun.   

Bir devrimcide olmasi gereken mutevazılık

 
Son Güncelleme: Pazar, 05 Nisan 2009 07:22