cemil esadi neden kizdirdim (!) Yazdır
ibrahim yalcin tarafından yazıldı   
Cuma, 28 Ağustos 2009 22:17


 

 

               Cemil Esad’ı artık tanıyoruz.  Çogumuz eskiden de tanırdık ama, bilmeyenlerimiz vardı. Tekrar ediyorum. Örgütümüzün  hami(!)si idi.  Mihrac Ural’ın dilinden düşürmedigi  “üstad’’ diye andıgı Suriye eski devlet başkanı Hafız esad’ın küçük kardeşiydi. Bugünkü Suriye Devlet başkanı  Beşir Esad’ın amcası oluyor. İlginç bir kişilikti. Resmi hiçbir sıfatı olmamasına ragmen  Suriye’de yapmayacagı, yapamayacagı şey yoktu. Yoktu diyorum çünkü artık yaşamıyor. Benim anlatacaklarım 1987 tarihiyle ilgilidir.

               Örgütümüz için çok şey yaptı(!)  Orta-Dogu’ya geçen militanlarımıza ‘’sizler bizim misafirlerimizsiniz, Suriye’yi eviniz gibi bilin ve rahat olun’’(!) derdi. Mekanı ‘’cennet’’ olmasın. Örgütümüzün tasfiyesinin baş aktörlerindendir. Suriye’ye ilk gelişimden bir hafta sonra kendisiyle tanıştırıldım. Lazkiye’de, deniz kenarındaki villasında  görüştük. Mihrac Ural, Abdullah Öcalan ve ben evine gittik. Ben arapca bilmedigim için  dogal olarak konuşmaları da  anlamadıgım için, ne sıfatla tanıştırıldıgımı  daha sonra Ali Sönmez’den ögrendim. Türkiye’deki ‘’Alevi örgütlenmesi’’nin sorumlusu olarak tanıştırılmışım(!) Oysa bana, Örgütümüzün Türkiye sorumlusu olarak tanıştırıldıgım söylenmişti. Her neyse,  Cemil Esad’ın evinde çay kahve faslı sürerken, Mihrac ve Cemil arasındaki sohbet koyulaşmış kahkahalar bile atılmaya başlanmıştı(!)  Ben bu  kahkahalara sadece sırıtarak(!) katılıyor ama genelde tepkisiz kalıyordum. Bir ara, Öcalan’ında bu gülüşmelere katıldıgını ve kahkaha attıgını farkettm. Kendısıne dkkat ettigimi farketti ve kulagıma dogru hafifce, ‘’sohbete neden katılmadıgımı’’ sordu.  ‘’Arapca bilmedigimi’’ söyledim. Ne konuştuklarını anlayıp anlamadıgını sordum, anlamadıgını söyledi.Espiriyle karışık’’ gülüyorsun ama’’ dedim. Bana döndü ve aynı ses tonuyla ‘’ sen de gül’’ diye göz kırptı. Benim yeni geldigimi ve arapca bilmedigimi biliyor dedim. ‘’ Olsun olsun anlamaz gül’’ dedi. Dışarı çıktıgımızda bu konu üzerine epeyce gülüştük.

           Çogu zaman, Cemil Esad’ın, kafası fazla çalışmayan birisi oldugunu düşündüğüm olmuş olsa da, öyle olmadıgını sonraki gelişmeler ışıgında anlamakta gecikmedim. Ne zaman yanına gitsek, her seferinde de benim, Türkiye’de oldugum ve bir gün önce geldigim söyleniyordu(!)   Kendisine , ‘’ ülkedeki alevi’lerin sorumlusu ‘’ olarak tanıştırıldıgım için, yanına her gidişimizde bana özel bir ilgi gösteriyor ve sürekli soru soruyordu.Tercüman Mihrac oldugu için, ben ne anlatsam anlatayım o karşı tarafa istedigi şeyi anlatıyormuş.  Bir ara bana, Malatya  ve çevresinde ‘’alevi dedeleri’’nin isimlerini saymaya başladı ve nasıl olduklarını sordu. İsmini sordugu  alevi dede’leriden bir kaçı tanıdık isimlerdi ve son derece ilgimi çekmişti. Mihrac Ural’a ‘’bu adam bu isimleri nerden biliyor olabilir ‘’ diye sordugumda ‘’ bre yoldaş bu herifin her yerde gözü kulagı var’’ diye cevapladıgını hatırlıyorum. Hazreti Ali’nin yeryüzündeki temsilcisı oldugunu iddia eden Cemil Esad’ın, zannettigim kadar boş ve aptal birisi olmadıgını bu vesileyle anlamış olacaktım.

            Suriye’de onbinlerce üyesi bulunan ve Türkiye başta olmak üzere uluslarararası planda örgütlenme çabalarını sürduren Cemil Esad, Mihrac Ural’ı kendi örgütünün Türkiye seksiyonu sekreteri olarak bilir ona göre davranırdı. Biliyorum, Mıhrac Ural bu cümleyi okuduktan sonra kaleme sarılacak ve benim, hergün bir senaryo uydurdugumu yazarak soracaktır. ‘’ Ben muhabarat mıyım yoksa Cemil’in Murtada (Hz Ali hareketi) örgütünün Türkiye seksiyonu şefi miyim?’’ diyecektir. Hemen cevap veriyorum. Her ikisi de. Muhabarat elemanı olarak Suriye ajanlıgı ile Cemil’in Murtada hareketi içersınde alevi örgütlenmesi  içersine yer almak, birbirini dışlamıyor tam tersine birbirini kutsuyor.

               Cemil Esad ile son görüşmem, Fransa’ya gelmeden  iki gün öncesi akşamına rastladı. Lazkiye’den Şam’a gelmiştim. Yolculuk hazırlıkları yapıyordum.  Mihrac Ural,  Zihni Alan (Yusuf)  ile haber gönderdi. ‘’bugüne kadar bize ev sahipligi yaptı, gitmeden önce ustad’a (Cemil Esad’ kastediyor) ugrasın  ‘’allahaısmarladık demeyi ihmal etmesin’’ talebini kırmadım. Yusuf’la beraber Cemil Esad’ın evine  gitmeye ve allahaısmarladık demeye karar verdim. Hiç bekletmeden içeriye alındık ve bekletilmeksizin büro’suna götürüldük.. Yusuf tercümanlıgımı yapıyordu . Bu konuşma sırasında aklımda kalan iki konuyu anlatmak istıyorum.

                 Birincisi; Libya devlet başkanı Kaddafi’nin, Suriye Milli egitim bakanlıgına ‘’hibe’’ olarak, okullarda  ögrencilere dagıtılması ricasıyla gönderdigi ‘’Kuran-ı kerim’’le ilgilidir. Bana anlattıgına göre, Kaddafi tarafından yollanan 300.000 adet kuran-kerim  incelenmeden  tüm okullarda ögrencilere dagıtılmış. Cemil Esad kısa süre sonra bu kuran’ları inceleme ‘’ihtiyacı’’ duymuş ve inceleme sonunda . Kaddafi tarafından  yollanan ‘’kuran-ı kerim’’lerde tahrifat(!)  yapıldıgını fark etmiş. Derhal,’’ Milli Eğitim bakanlıgını ‘’ uyararak’’  Kaddafi tarafından yollanan kuranları toplatmış, yerlerine kendisi tarafından hazırlanan kuran’lar yollanmış.  Yusuf tarafından bana tercüme edılen bu anlatım üzerine, suratıma takındıgım ‘’bu kadarı da olmaz ki(!) !! yollu bir ifade ile tekrar Yusufa döndüm ve ‘’ ne demem gerek şimdi’’ dercesine baktım. Yusuf anlamıştı ne demek istedigimi ve ‘’ yoldaş sen birseyler konuşur gibi yap ben anlatırım ‘’ dedi ve öyle de oldu(!)

              Cemil  Esad, büyük bir ciddiyetle ayaga kalktı ve masasının üzerinde kendi hazırlattıgı Kuran-ı Kerim-i öperek anlına koydu ve bana hediye etti. Aynı şeyi tekrarlamak zorundaydım. Elime aldıgım kuran-ı kerim-i, öperek anlıma koydum.

                       Konuşmamız  devam ediyordu.  Sordugu her  sorunun  karşılıgında birşeyler söylemem gerekiyordu. Bir yerden sonra, bende anlatacak hikaye kalmamıştı ve bir soru üzerine ilk aklıma gelen seyi ulu orta söyledim. ‘’ Geçtigimiz hafta, ülkede Malatya bölgesinde  -  Ay Ali, Gün Muhammet-  imzalı  bir bildiri dagıtıldıgına ilişkin bir bilgi aldıgımı’’ söyledim.  Yusuf’un bu cümleyi tercüme etmesi üzerine , Cemil Esad’ın birden yüz hatları degişti ve ayaga fırladı. ‘’ olamaz’’ diye yüksek sesle bagırıyordu. ‘’Ay’a  gidildi, Ay’a ayak basıldı, Ay Ali olamaz, bunun arkasında MOSSAD(!) vardır’’ diyordu.  Yusuf’da ben de biraz tedırgın olduk,Yusuf bana dönerek alçak bir ses tonuyla , ‘’yoldaş bunu nereden çıkarttın  adam sinir oldu’’ dedi. Nerden bilebilirdim ki bu kadar şiddetli bir tepki gösterecegini. Ta çocuklugumdan  aklımda kalan bir cümle birden dilimim ucuna gelmiş ve söyleyivermiştim(!)  Bir süre sonra sakinleşebildi ve bizde bu ziyaret sıkıntısından kurtulmuş oldu: kendimi dışarı atar atmaz. İlk işim ‘’ hediye Kuran’’ dan kurtulmak oldu.

         Aslında, Cemil Esad ziyaretimin bir nedeni de, iki gün sonra  terkedecegim Suriye’den kazasız belasız çıkabilmek kaygısıydı. Ali Sönmez’in ‘’Mihrac tarafından ihbar edilecegim ‘’ diye  degişik isimle yeni bir pasaport hazırlıgında oldugunu biliyordum. Aynı  risk benim için de geçerliydi.  Buna ragmen yine de Şam havaalanında durduruldum ve gözaltına alındım. O gün Fransa’ya gidemedim. Memleketim K.Maraş’ın ‘’ Liva İskenderun’’ eyaleti sınırları içersinde olmadıgı için ’’100 Suriye Lirası’’  para cezası(!) ödemek zorunda kaldım ve öylece serbest bırakıldım. Hatay ili dogumlu olsaydım Suriyeli sayılacak ve ‘’toprak bastı parası’’ cezası almayacaktım. Bu halimle Suriye’ye ‘’kaçak yollardan’’ girmiş ve sınırı ‘’ ihlal’’ etmiş oluyordum. Böylece, Fransa yolculugum bir gün ertelenmiş  oldu.

 İbrahim Yalçın.