Aleviler korkuyla "terbiye" edilemez! Yazdır
İrfan Dayıoğlu tarafından yazıldı   
Pazar, 28 Mayıs 2017 21:59


Son günlerde iktidar çevrelerince sık sık “Aleviler IŞİD’in hedefinde, Aleviler tehdit altında deniliyor.” Bu tek adam iktidarının türlü oyunlarından birisidir aslında. Elbette tüm toplumsal muhalefet kesimleri gibi Aleviler de tehdit altındadır. Ancak bu tehdit IŞİD’den değil, bizzat tek kişi diktatörlüğü rejiminden kaynaklanmaktadır.

IŞİD’i Irak’ta, Suriye’de Kürt halkına karşı kollayıp kullanan AKP iktidarı, sınır bölgelerini bu çağdışı güçlere teslim ettiğini gizleme gereği bile duymazken, şimdi de türlü oyunlarını gizlemek, Alevileri demokratik muhalefetten korkutarak ayırmak için IŞİD ile tehdit etmektedir.

Bugün bölge halklarının, inançlarının, siyasal partilerinin, STK’larının başına bela olmuş bir AKP devleti ve tek adam Erdoğan iktidardadır. Türkiye artık tek partili bir sistemle bile değil, tek kişi eliyle yönetilmektedir. Tüm devlet kurumları göstermelik hale getirilmiş, seçimle gelenler bir bir zindanlara doldurulmakta, yerel yönetimlere kayyumlar yoluyla el konulmakta ve muhalif tüm sesler susturularak cezaevlerine atılmaktadır.

Böyle bir sistemin Alevileri korumayacağı açık değil mi? ikiyüzlü bir biçimde besleyip, silahlandırıp bölge halklarının, farklı inanç mensuplarının üzerlerine sürdükleri çağdışı cellatların Alevileri tehdit ettiğini söylemek ne derece samimice bir itiraftır? Eğer bu kurumlar Alevileri tehdit ediyorsa biliyoruz ki, tehdit onlardan değil onları besleyen, silahlandıran tekçi iktidardan gelmektedir.

Bilinmelidir ki, bugün Alevi kurumlarını hedef aldığı söylenen IŞİD isimli cellatlar ile, bizleri güya korumak amacıyla toplantıya çağıranlar aynı zalimler cephesidir.

Alevi Kurumları bu tür oyunlara gelmemelidir.  Bu tür toplantılara icabet etmek gayri meşru hale gelmiş rejimi meşrulaştırmaya araç olmaktır. Referandum, siyasallaşmış İslam rejiminin tek kişi diktasına meşruiyet kazandırmak için yapıldı. Ancak türlü oyunlarla ancak %51 oy oranına erişen ve Erdoğan’ın tek adamlığını ilan eden bu yeni iktidar artık meşru olarak kabul edilemez. Çünkü iktidar halkın çoğunluk olarak verdiği HAYIR oylarına rağmen gasp edilmiştir.

Bugün bu ülkede onurluca muhalefet etmek isteyenler, bu gayri meşru iktidar ile her türlü ilişkiyi kesmek durumundadır.  Alevi Kurumlarının da bu yüzden bu zulüm iktidarının yürütücüsü valilikle görüşmesi doğru bir tutum değildir. Kaldı ki aşağıda okuyacağınız gibi valilik devletin sağlaması gereken vatandaşın can güvenliğini Alevi kurumlarından istemektedir.

Bilindiği gibi Ankara’da 21 Mayıs günü öldürülen iki IŞİD’linin evinden Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı’nın (HBVAKV) krokisinin çıkması üzerine Ankara valiliği IŞİD’in Alevi kurumlarına saldırabileceğini, bundan dolayı kurumların kendilerini korumak için güvenlik görevlisi istihdam etmelerini istedi.ve Alevi kurumları toplantı yaptı.

Öte yandan bu açıklamadan önce ise; Ankara Valisi Ercan Topaca, Etimesgut ilçesi Yapracık Mahallesi’nde düzenlenen operasyonda öldürülen iki IŞİD’linin AKP kongresine saldıracağını söylemişti. Hangisi doğru bilene aşk olsun!!!

Bu tehdit uyarısı ardından Valilik ile Alevi kurumları arasında gerçekleşen bir toplantı yapıldı.

Dihaber’in haberine göre toplantıya devlet kanadından emniyet müdürü, emniyet müdür yardımcısı, il jandarma komutanı, vali ve yardımcısı katıldı.

Alevi kurumlarının temsilcileri olarak ise, Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF) Genel Sekreteri Müslüm Genç, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) Genel Başkanı Gani Kaplan, Alevi Kültür Dernekleri (AKD) Genel Başkanı Doğan Demir ve Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı (HBVAKV) Genel Başkanı Tuncer Baş katıldı.

Toplantıda Valilik yetkilileri kurumların kendi güvenlik görevlilerini almalarını, kendilerinin bunlara sertifika vereceği vb. önermelerle konu geçiştirildi. Görüşmede tehdit altındaki Alevi kurumlarını tespit edecek bir heyet kararı çıktı. Bu heyette bir tek Alevi kurum temsilcisi bulunmaktadır.

Yapılan toplantıda Güvenlik personeli atanması kabul edilmedi, polis veya jandarma Alevi kurumlarının kapısında beklemeyecek. Alevi kurumlarının kendi tedbirlerini alması isteniyor. AKP iktidarı “risk altındasınız” diyerek Alevi kurumlarını uyarmış gibi yapıyor.

Burada asıl amaç; korku yayarak Alevilerin sisteme karşı gelişecek demokratik bir muhalefet hareketinden uzaklaştırılmasıdır. Erdoğan diktasının içte ve dışta izlediği tekçi politikalar Türkiye’yi toptan bir iç ve bölgesel savaşa hızla sürüklemektedir. Olası bir iç savaşın hedefleri ise bellidir. Bunlar Selefist anlayışlı AKP iktidarı için tehdit oluşturan toplumsal kesimlerdir. Bu kesimlerin en başında ise; Kürtler, Aleviler ve devrimci-demokratlar gelmektedir.

Geçtiğimiz günlerde HDP ve HDK MYK üyesi Alevi kökenli siyasetçi Çiğdem Küçükkeleş’e verilen ceza; AKP tekçi iktidarının ve dolayısıyla devletin Alevilere yaklaşımını gözler önüne seren en önemli bir belge niteliğindedir.

Çilem’e verilen bu ceza, Alevileri korkutmaya sindirmeye yönelik bir cezadır. Bir Alevi’yi öldüren polise verilen ceza 12.100Tl iken, sadece 1 gün Özgür Gündem Gazetesine “Nöbetçi Genel Yayın Yönetmenliği” yapmış olan Çilem canımıza ise 1 yıl 3 ay hapis ve 600TL para cezası verilmiştir. Bu durum devletin kendi yandaşına ve kendi muhalifine yaklaşımda ne denli yanlı davrandığının göstergesidir.

Çilem Küçükkeleş’e verilen bu ceza devletin ve hükümetin, Alevilere karşı bakışının ve tutumunun aynasıdır. Bu iki tutumun biri; tarihten bugüne Alevileri “katli vaciptir”  anlayışı gereği katledenleri ödüllendirmek, diğeri ise hak mücadelesi vereni, mazlumun hakkını savunanı, demokrasi mücadelesi yürütenleri cezalandırmaktır.

Biz Aleviler bugün gayrı meşru bir biçimde iktidarı gasp edenlerin Çilem canımıza verdiği bu cezayı da, Uğur Kurt’u öldüren Polisi serbest bırakan kararını da tanımayacağız. Bu ikiyüzlü bir tutumdur. İntikamcı bir tutumdur. Aleviler inançları gereği bedeli ne olursa olsun mazlumların yanında olmaya devam etmelidir ve edeceklerine de inanıyoruz.

Biz Aleviler ancak kendi öz savunmamızı hazırlayarak bu zalimler iktidarına karşı can güvenliğimizi sağlayabiliriz. Bunu yapamadığımız sürece bizlere ağır cezalar verilmeye, kurumlarımıza ve mensuplarımıza karşı imha amaçlı saldırılar düzenlenmeye devam edilecektir.

Aleviler dönem dönem ya katliamlara uğramış, ya da tehditlere maruz kalmışlardır. Geçtiğimiz Şubat ayında Tayyip Erdoğan’ın 'hocam' dediği Kadir Mısıroğlu, Alevileri hedef alan açıklamalar yaptı. Kadir Mısıroğlu, Alevilere yönelik  “Tarih boyunca millete arkadan hücum etmişsin. Türk’sen Türklüğünü bil, Müslümansan Müslümanlığını bil. Seni hangi kategoriye koyayım? Namaz yok, oruç yok” ifadelerini kullandı.

Kadir Mısıroğlu, yayımlanan videosunda “Bugünkü Alevilerin başkaldırmaları, işte bu hareketlerin içinde, ‘Sen Yavuz Sultan Selim nasıl dersin?’ nasıl demem ulan! Benim milli tarihimin en büyük şahsiyeti, çatlasan da patlasan da. Sen kimsin ulan?” diyerek Alevilere yüklendi.

Çiğdem küçükkeleş’e verilen cezanın arkasındaki zihniyet işte bu inkârcı ve intikamcı zihniyettir. Bu ceza; Alevileri ve Cemevlerini yıllardır yadsıyan, yok sayan, hakaret eden, Siyasal İslamcı anlayışın dolayısıyla tek adam Erdoğan’ın izlediği siyasetin bir sonucudur aynı zamanda.

Alevilere, Kürtlere, devrimcilere, demokratlara, emekçilere kısaca tüm ötekileştirilen toplumsal kesimlere karşı yürütülen baskı ve zulme karşı çıkmak; tüm Türkiye halklarının ve İnançlarının da sorunudur aynı zamanda. Bugün Alevilere, Kürtlere imhayı dayatan bu Selefist zihniyet, yarın gerçek inanan Müslümana da, kısacası tek kişiye biat etmeyen herkese de aynı zulmü reva görecektir.

Çünkü tekçi dikta anlayışlarının tek amacı iktidarda kalmaktır. Yaptığı zulmün hesabının sorulacağı korkusu taşıyan diktatör; elinden geldiğince iktidarda kalmak için zulmünü arttırarak devam ettirecektir. Onun için denilmiştir ki; “ey zalim zulmün artsın’, artsın ki gidişin hızlansın….

Şunu herkes iyice aklına soksun, binlerce yıldır kendi kendini demokratik bir biçimde rızalık anlayışı ile yönetmiş ve bölgeye egemen olmak isteyen hiçbir zulümkara boyun eğmemiş olan Aleviler; asla korkutularak “terbiye” edilemezler. Aleviler bedelini hiç hesaplamadan nerde zulüm varsa orda mazlumun safında zalime karşı mücadele ettiler ve bugün de bu tutumlarını sürdürmeye kararlıdırlar.