Çürümeye karşı topyekün direnmeliyiz! Yazdır
İrfan Dayıoğlu tarafından yazıldı   
Perşembe, 31 Ağustos 2017 16:46


Türkiye hızla toptan bir bataklığına sürükleniyor. Parlamenter sistemin yerini tek kişi diktatörlüğü aldı. Devlet mevcut anayasayı bile tanımayan bir diktatörün elinde çözülüyor. Mevcut anayasa bile yetmemiş olacak ki, devlet sadece KHK’lar ile yönetilir hale gelmiş bulunuyor.

Bu durumda parçayla değil, bütün ile mücadele ederek sonuç alınabilir. Sadece müftülerin nikâh kıymasına tepki göstermek, protestolar organize etmek, varmış gibi “Türkiye laiktir laik kalacak” diye haykırmak bizi bu faşist sistemden kurtarmaya yetmez. Atı alan çoktan Üsküdar’ı geçmiş, devletin tüm kurumları ele geçirilmiş, başbakanının ağzından da bu durum beyan edilmiş bulunmaktadır. Kurumların ele geçirilmesi demeyelim de, çarpıkta olsa, gerici de olsa var olan cumhuriyetin toptan çöküşünün yaşandığını ibretle izliyoruz.

Başbakan Binali Yıldırım YAŞ toplantısında "Anayasa değişikliğiyle 94 yıllık yönetim geleneğimizde köklü bir değişikliğe gidilmiştir. Parlamenter sistemden cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçiş olarak adlandırabileceğimiz bu değişiklik, ülkemizin gelecek yıllarını istikrar ve güven bakımından teminat altına alacaktır. Yeni sistem üniter yapıyı daha da tahkim etmiş, sürekli iktidar, kalıcı istikrarı garanti altına almıştır. Bu değişik ülkemizin bulunduğu zor coğrafyada karşılaşabileceği kritik iç ve dış gelişmelere karşı koyabilmek için çok önemli bir imkân sağlamıştır." Dedi.

Bu ne anlama geliyor? Üniter yapı tek din maddesi eklenerek tahkim edilmiş, ırkçılık, milliyetçilik ekseninde tekçilik, gerçekten tek kişinin diktatörlüğüne, sultanlığına evrilmiştir. Adamlar bunu açıkça söylüyorlar ve bizler ise sadece bu işin özü ile değil, biçimi ile, sonuçları ile oyalanıyoruz.

Tek kişi diktatörlüğü ile başta meclis olmak üzere devletin tüm kurumları saf dışı bırakılmakta, tek kişinin iki dudağı arasından çıkan her söz Kanun Hükmünde Kararname haline getirilerek istenen her uygulamaya da sözde yasal kılıf hazırlanmaktadır.

Artık açığa çıkmıştır ki, bu mevcut tekçi Erdoğan diktatörlüğü ile doğrudan cepheden mücadele etmeden demokratik bir topluma ulaşmak olanaklı görülmüyor. Bu iktidar “tanrının bir hediyesi” olarak görülen 15 Temmuz düzmece darbesi sonrası Erdoğan diktatörlüğü Süreklileştirdiği OHAL ile, toplumu mevcut faşist anayasaya göre bile değil, KHK’lar ile yönetmekte ve faşist diktatörlüğünü gün be gün daha da tahkim etmektedir. Bundan dolayı artık müftülerin nikâh kıyma yetkisine, zorunlu din dersleri vb.’lerine takılmadan, doğrudan bir imamlar ordusu haline gelmiş bu faşist yönetime karşı; bu faşist-dinci iktidardan zarar gören tüm toplumsal kesimleri içine alabilecek bir muhalefet cephesi ile mücadele edilerek sonuç alınabilir.

Bir ülke düşünün tüm önemli yöneticileri imamlardan oluşuyor.  Ülke bu imamlar ordusunca yönetiliyor bunu görmek ve buna göre bir mücadele yürütmek gerekiyor.

Cumhurbaşkanının, Meclis başkanının imam olduğu yetmezmiş gibi, yeni kabinede yer alan altı bakan; Gümrük bakanı, Kültür bakanı, Ekonomiden sorumlu bakan, İmar ve şehircilik bakanı, Milli savunma bakanı, Adalet bakanı, bunlar da hepsi imam yetmiyor yeni valiler, büyükelçiler imam, Sayıştay başkanı imam,  yetmiyor yine TRT-TMSF-TCDD-THY genel müdürleri imam. Yine yetmiyor Halk bankası genel müdürü imam, Emniyet teşkilatı imamlar ordusu, Emniyet genel müdürü imam.

Bütün bu saydıklarımız birer gerçeklik. İmamlar ordusu adım adım devleti ele geçirirken ya da paramparça ederken, kendisini sözde bu devletin sahibi sananlar, sadece bu tip yasalara karşı çıkarak muhalefet yaptıklarını sanıyorlardı. Bunlar devleti ele geçirmek için adım adım yeni yasalar çıkararak, kararlar alarak hedefe yürürken, bizim müzmin muhaliflerimiz toplumu ayağa kaldıracaklarına; “provakasyona gelmeyin, teröre destek verecek davranışlardan kaçının” demekle meşguldüler.  Şimdi de aynısını yaparak “adalet” aramakla meşgul olurlarken devletin temelli elden gittiğini görmezden geliyorlar. Onlar iktidarlarını tahkim ederlerken ya da devleti bir hanedan iktidarına dönüştürürken, sözde bizimkiler Müftülerin nikâh kıyma yetkisini iptal ettirmeye çalışıyorlar. Kardeşim sorun bu olsa iş kolay, ama öyle bir sistem kurulmuş ki, kimi kime şikayet ederek sonuç alabilirsiniz?  Halen bu ülkenin laik olduğuna kimi inandıracaksınız?

Eğer bu ülke hala laik ise bırakın müftüler nikâh kıysın diyesi geliyor insanın. Bu ülkede tek din, tek millet, tek bayrak demekte anlaşanlar boşuna sızlanmasınlar, dini nikâhın resmi nikâhın yerine geçmesinde de anlaşsınlar gitsin. Boşuna toplumu germesinler diyesi geliyor insanın. Ama vicdanımız bu duruma seyirci kalmamızın önünde engel. Memleketin toptan elden gittiğini görmemize rağmen bir şeyler yapamamamın acısını yaşıyoruz.

Birkaç kuşağın tekçi devlete karşı mücadelede heba edildiği bir ülkede yaşıyoruz. Bu ülkede “bana sağcılar cinayet işliyor dedirtemezsiniz” diyen başbakanlar, cumhurbaşkanları gördük. Bu ülkede Türkiye laiktir laik kalacak diyenlerin “Selefistler Arabistan’a” demeleri gerekirken, “Mollalar İran’a” diye bağırdığına şahit olduk.

Bugünün iktidar sahipleri 12 Eylül paşalarının çocuklarıdır. Bugün bu faşist, dinci, ırkçı, Kürt, Alevi ve emekçi düşmanı iktidara karşı topyekûn birleşik bir mücadele ile sonuç alınabilir. Elbette Dini nikâha karşı çıkacağız. Ama görmemiz gereken parça değil, bütündür.

Saray diktatörlüğü muhalefet adına kim varsa susturmak istiyor. Zaten aldığı yetkilerle Parlamentoyu devreden çıkarmış bulunuyor. Bundan sonra Türkiye’de gerçekleşecek her seçim şekilsel olmaktan öte sonuçlar yaratmaz. Bugünün sistemi ile 50+1 oy alan iktidarın tüm kurumlarını ele geçiriyor. Artık sistem iki partili hale geliyor. Erdoğan ise OHAL ile eline geçirdiği yetkilerle, kazanacağını garanti etmediği bir seçime bile gitmeyebilir. Ne olsa Kürdistan’da savaş var, Suriye’de savaş var. Her zaman “ülkenin olağanüstü bir süreçte geçtiğini” söyleyerek kazanamayacağı seçimleri erteleyebilir.

Yine bu sistemle küçük partilerin olup olmamasının hiçbir kıymeti harbiyesi de kalmamıştır. Erdoğan için ne kadar çok parti o kadar iktidarda kalma şansı demektir. Hele de birbiriyle uğraşan muhalefet partileri olursa değme keyfine. Erdoğan ve akıl hocaları 2019 seçimlerini alabilmek için hummalı bir çalışmanın içinde. Küçük ortağı MHP ile birlikte ortak seçime girme de dahil her olasılık tartışılıyor. Buna karşın muhalefetin hala ufukta bir oyun planı görünmüyor. Tüm muhalefet partileri özellikle de Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde daha ilk turda tek bir aday etrafında seçime katılabilirlerse Erdoğan’ı alaşağı etmek olanaklıdır. Parçalı bir durumda Erdoğan ilk turda çoğunluğu almanın yollarını arayacaktır.

Muhalefet partileri özellikle Kürt halkının ve Alevilerin desteğini almadan Erdoğan’ın işbaşından uzaklaştırılamayacağını bilmek zorundadırlar. Yine Kürt hareketi, Aleviler ve sosyalistler de, bu ülkede inanmış sade vatandaşların beklentilerine cevap olmadan, dini Erdoğan’ın at koşturduğu bir saha olmaktan çıkarmadan, Müslüman ama laik, Müslüman ama emekçi, Müslüman ama demokrat olanların desteğini almadan iktidar olunamayacağını bilmek zorundadırlar.

Şunun bilinmesi gerekiyor. Evet Erdoğan kurulu devleti yıkıyor, tüm kurumlarının içini boşaltıyor, toplumu kutuplara bölüyor, birçok kesimi ötekileştiriyor. Ama bilinenin aksine yeni bir devlet kurmadı ve kuramaz da. Erdoğan’ın tüm hamleleri tek hedefe kilitlenmiş, olabildiğince ve becerebilirse ölünceye kadar iktidarda kalmak. Bu yolda her zaman her tutum mubahtır. Bir gün aşırı dinci olabilirsin, bir başka gün laikçi, bir gün tekçi, yeri gelir çözümcü olursun. Burada amaç iktidarda kalmaktır.

İktidarda kalmak için de düne kadar, kader arkadaşım dediklerini harcayabilirsin. Düne kadar baş düşman gördüklerinle bugün müttefik olabilirsin. 15 yıllık AKP iktidarı dönemine bakın bu partinin hemen hemen tüm kurucuları saha dışına atılmış, FETÖ sayesinde iktidar olduğunu unutarak, Fetullah’ı devre dışı bırakmak için Ergenekoncu, Balyozcu diyerek yıllarca hapishanelere tıktıkları ile ittifak yapmıştır. Dış politikada bukelamun gibi sürekli renk değiştirmektedir. Cumhuriyet’in tüm kurumlarının içi boşaltılmıştır. Tabanını elinde tutmak için, yolsuzluktan pay dağıtmaktadır. Sürekli yeni düşmanlar yaratarak toplumsal bölünmeyi körüklemektedir.

O zaman bölücü Erdoğan’a karşı birleştirici, barışçı, paylaşımcı bir muhalefet hareketine ihtiyaç var.  Erdoğan’ın gizli ajandası var, şeriat getiriyor v.b argümanların altı boş aslında. Çünkü Erdoğan’ın böyle bir ajandası yok. Tek ajandası diktatör olarak iktidarda kalmaktır. Çünkü biliyor ki, iktidardan düştüğü gün yargılanmaktan, hesap vermekten kurtulamaz.

Elbette dini nikâhın resmi nikâh yerine geçmesine karşı çıkılmalıdır. Elbette okullarda cihat vesaire derslerinin verilmesine karşı çıkılmalıdır. Ancak Erdoğan’ın uyguladığı taktikleri de boşa çıkarıcı tutum geliştirmek gerekiyor.

Din derslerinin zorunlu olmasına sadece Aleviler değil, inanan Müslümanlar da karşı çıkabilmelidir. Bugün Aleviler 17 Eylül’de meydanlara iniyor. Ancak Türkiye’nin laikliği, demokratlığı sadece Alevilerin sorunu değildir. Aleviler meydanlara inerken yanlarına Müslümanları da alarak sokağa indiğinde ciddi sonuçlar alabilirler. Bizim bunun yol ve yöntemini bulmamız gerekiyor.

Parasız, laik, bilimsel, çoğulcu bir eğitim sadece Alevilere değil, tüm topluma lazımdır. Din ile devlet işlerinin ayrılması demokratik bir gerekliliktir. Bugün Türkiye’ye lazım olan demokrasidir. Özgürlüklerin kazanılmasıdır. Farklılıkların hoşgörü ile kabul edilmesidir. Erdoğan toplumu bir felakete sürüklemektedir. Buna kendi tabanı da dahildir. Eğer Türkiye’de iktidar olunmak isteniyorsa öncelikle kazanılması gereken kitle Erdoğan’a oy veren kitledir. Bu kitlenin kaymak tabakası elbette rant ile beslenmektedir. Ancak taban diğer toplumsal kesimler gibi her gün daha da yoksullaşmaktadır.

Bugün ülkemiz öyle bir hale getirilmiştir ki,  sağcı, faşist AKP iktidarını devirmek için yine aynı ideolojik anlayışa sahip, Kürt, Alevi ve devrimci düşmanı kesimlerden medet umulmaktadır. Bundan dolayı sol, demokrat bir muhalefetin önceliği; bu fasit daireyi kırmak ve gerici ideolojilerin peşinden sürüklenen kitleleri kazanmaktır.

Bunu yapmak için onlara benzemek zorunda değiliz, tekçi, ırkçı olmak zorunda değiliz. Elbette bugün Türkiye’de gerçek bir demokrasi cephesi kurmanın ağır bedelleri var. AKP faşizmi kendisine engel olabilecek her çevreyi, onu bırakalım tek tek her bireyi saf dışı bırakmak için türlü tedbirler alıyor. Altına imza atılmış uluslararası yasaları bile hiçe sayıyor. Ülke içinde ve ülke toprakları dışında muhaliflere karşı her türlü tasfiye eylemlerini hayata geçirmeye çalışıyor. Bu kudurganlığı sona gelindiğini anladığı içindir.

Başta CHP tüm Türkiyeli demokratik çevreler artık Kürt karşıtlığı ekseninde yaptıkları politikaları terk etmek zorundadırlar. Kürtlerle birlik olmak zorundadırlar. Dışarda yürütülen savaş politikasına destek vermeyi bırakıp açıktan karşı durmak zorundadırlar. 15 Yıllık Erdoğan iktidarı devletin tüm kurumlarını işlevsizleştirmiş bulunmaktadır. İktidar da bir parti değil tek kişi var artık. Bu sultan özentili akıl fukarasının güçlü akıl hocaları var elbette. Muhalif kesimler bu faşist iktidarı yıkmak için birbirlerinin görüşlerine tahammül ederek ve saygı göstererek, tekçiliğe karşı çoğulculuğu, tek renge karşı çok renkliliği savunarak alternatif olabilirler. Bu topraklarda birlikte yaşamak zorunda olanlar birbirlerine tahammülü de öğrenmek zorundadırlar. “Benden olmayanın canı cehenneme” diyerek zulüm görenleri görmezden gelirseniz, yarın sıra size geldiğinde yanınızda kimseyi bulamazsınız.

Çürümeye, çözülmeye karşı top yekûn direnerek, birbirimizi olduğu gibi kendi gerçekliğimizle, kendi renklerimizle kabul ederek bu zalimler iktidarını alaşağı edebiliriz.