sevgili dostum mehmet yavuz'a bir soru Yazdır
Erkan Ulasan tarafından yazıldı   
Pazar, 04 Ekim 2009 17:57


  Mehmet Yavuz 4 Haziran Perşembe günü, 7 Mayıs 2009 da Ali Fuat ÇİLER’in İstanbul'daki börekçi dükkânında Nebil’in yargılanması sürecinde bulunan A.E. ÖZYÜREK ile buluşup saatlerce yaptığı görüşmenin çok kısa bir özetini Nebil için açılan blokta anlatmıştır.

(Bu konuşmayı anlatmak için neden 1 aya yakın beklediğini de anlamış değilim, ancak bu yazıda bu 1 ay içinde neler yazılıp çizilmiş neler olmuş bunların üzerinde durmaya çalışacağım.) 

“…olayın canlı tanıklarından olan AEÖ ile saatlerce karşılıklı konuştuk. Kendi ağzından anlattıklarını aşağıda özet olarak veriyorum:..”
             “Çanakkale cezaevinden yeni çıkmıştım. İstanbul’a döndüm. Burada Nebil’le karşılaştım. Mücadele anlamında yapılması gereken işlerden konuştuk. Başka bir konu konuşmadık.

             Bu konuşmadan birkaç gün sonra Nebil Rahuma, Ziya Erdönmez, Mete ÖZER, Mehmet YILDIRIM ve Cemalettin DÜVENCİ birlikte Güngören Keresteciler Sitesi civarındaki boş bir araziye gittik. Orada Ziya, Nebil’e suçlamalar getirdi. Ben bu suçlamaları ilk kez orada duydum. Daha önce böyle bir konu hiç konuşulmamıştı. Nebil’le birkaç gün önceki karşılaşmamızda da hep mücadeleden ve yapılması gereken işlerden bahsetmiştik. O nedenle çok şaşırdım…

               Bu yüzleşmeden sonra oradan ayrıldık. Ben, Nebil ve Cemalettin birlikte Cemalettin’in evine gittik Bir süre sonra Cemalettin evden ayrıldı. Benden Nebil’in başında nöbet beklememi, evden ayrılmasına izin vermememi istediler.
                Ben sabaha kadar uyumadım… Sabahleyin Mete, Ziya, Cemalettin ve Mehmet geldiler. Onlar gelince ben evden ayrıldım ve Kadıköy’e geçtim. Birkaç gün sonra karşılaştığımızda Nebil’in öldürüldüğünü söylediler…”

                Bu yazıda Yavuz, anlatılanların tamamını değil özetini anlatmıştır. A.E.Özyürek’in Cezaevinden çıktığı günü bilmiyoruz. Yavuz sanırım hangi gün çıktığını sormuştur. A.E.Ö. İstanbul’da Nebil ile karşılaşmış, sanırım Yavuz bununda ne zaman olduğunu sormuştur. Bu karşılaşmadan birkaç gün sonra yukarıda adı geçenlerle Güngören de Keresteciler Sitesi civarındaki boş bir araziye gittiklerini (sanırım Yavuz nerede, ne zaman, niçin ve ne şekilde adı geçenlerle buluştuklarını sormuştur)  ve sonra ayrıldıklarını, sabaha kadar başında nöbet beklediğini Yavuz’a anlattığı anlaşılmaktadır. Kısaca Yavuz’un anlatılarında tarih hiç belirtilmemiştir. (Ancak anlatılanlardan Nebil’in günlerce sorgulanmadığı anlaşılmaktadır.)

 

            Burada bir parentez açarak Nebil’in yeğeni Mehmet DİKAY’ın işaret ettiği ama bir çok kişinin gözden kaçırdığı bir gerçek var. Ali Ezger ÖZYÜREK Yavuz ile yaptığı konuşmada Nebil’in akibeti için şunları demektedir:

 

            “Askeri darbe yeni olmuştu ve herkes bir tedirginlik içindeydi.. Sıkı bir takip vardı. Her an baskın yiyebilirdik. O nedenle Nebil’i bir tutsak olarak uzunca bir müddet saklamak çok zordu. Kendisini örgütten uzaklaştırarak serbest bırakma konusu da konuşuldu ancak bu da tedirginlik yaratıyordu. Çünkü Nebil, örgüte ait her türlü bilgiye sahipti. Her şeyi ve her yeri doğal olarak biliyordu. Bu bilgi ve belgelerle Nebil’i serbest bırakmanın riskini 12 Eylül atmosferinde göze alamadılar. Olası riskleri bertaraf etmek üzere Nebil öldürüldü.”

           

         Yani Nebil’i bıraksalardı koca örgütü yıkabilirdi. Nebil, örgüte ait her türlü bilgiye sahip olduğundan bırakmanın riski 12 Eylül atmosferinde göze alınamamış, olası riskleri bertaraf etmek üzere  Nebil öldürülmüş. Mehmet YAVUZ, Ali Ezger ÖZYÜREK’e şunu soramadın mı?: Nebil evet bu yapılanmanın her şeyini biliyordu, ama o güne kadar kimi ele verdi, hangi örgüt sırrını anlattı?

        Padişah soytarısına bana öyle bir şey yap ki özrü kabahatinden büyük olsun demiş. Soytarı ilk Cuma namazından çıkarken herkesin gözü önünde padişaha parmağı basmış. Padişah hırsla dönüp bre melun, bre kâfir ne yaparsın? diye bağırınca Soytarısı aman efendim kusura kalmayın sizi hanımefendi sultanımız  sandım demiş.

        Ali Ezger ÖZYÜREK’in Nebil’in öldürülmesi konusunda ki özrü kabahatinden daha büyük. Ama Yavuz sen yazının başında “Kendisinde biraz tedirginlik hissettim ve bunu doğal karşıladım. Çünkü kendisi bugün her şeyden öte bir eğitimci ve çoluk çocuk sahibi bir babaydı. Öğrencileri ve ailesi gözünde yıllar öncesinin bir cinayet zanlısı olarak anılma ihtimali, onda bir endişe yaratmıştı.” diyerek öğrencileri ve ailesini düşünüyorsun da Nebil’in onurunu, yakınlarının ve yoldaşlarının acılarını göz ardı ediyorsun. Ama 04.10.2009 günü ise Nebil’in blogunda “Nebil yoldaşımızın yiğeni (yiğeni değil yeğeni), kardeşimiz Ahmet KAZAZİ; Nebil'i anma toplantısından sonra bir gurup arkadaşla birlikte Suriye'ye giderek Bassit'te misafir oldu. Arkadaşlar'ın Ahmet KAZAZİ'ye gösterdikleri sevgi ve saygı; Nebil'i kucaklar gibiydi. Ahmet KAZAZİ de dayısının mücadele mekânlarında bulunmaktan dolayı memnuniyetini ifade etmiştir.”diyerek Nebil’in yeğenine önem verdiğini göstermeye çalışıyorsun. Üstelik mücadele mekânlarına götürüldüğünden bahsediliyor. Nebil Suriye’nin Basit kasabasını mücadele alanı seçmemiştir. Nebil’in mücadele alanları Türkiye’nin burnunun dibindeki bir Suriye kasabası değildir, olamazda. O’nun mücadele alanı işgal altındaki Filistin topraklarıdır. İsrail içlerine sızarak verdiği askeri eylemlerdir. İstanbul’a dönerek ülkesi için verdiği mücadele alanlarıdır. Ayrıca Ahmet ya da senin ekmek kavganıza kimsenin bir şey dediği yok. Ayvalarla armutları karıştırmayalım.

            Parantezi burada kapatarak tekrar konuya dönelim.

 

Yavuz, aynı blogta A.E.Özyürek’le 1 ay kadar önce yaptığı görüşmeyi açıklamadan 3 gün kadar önce yani 1Haziran tarihinde Cevaplarını Arayan Sorular başlığı ile bir takım sorular yönetmektedir. Bu yazıda Nebil’in öldürülmesi ile Adana’dan dönüşü arasında ki boşlukta neler olduğunu anlamaya yönelik, (İ.Yalçın, bu bir hafta içinde Nebil ile görüştüğünü daha önce açıklamıştı, yine İ.Yalçın 1980 yılının bahar sonu yaz başında aralarında altın alış verişi olduğunu da açıklamıştı. Yavuz bu iki olayın aynı zamanda olabileceğini kafasından geçiriyor olmalı ), yine Nebil’in bana anlattığı yakalanmalarının öyküsünü İ.Yalçın üzerinden sorgulamaya, yine İ.Yalçın ile Nebil arasında geçen kaset olayının doğru olup olmadığına, Nebil’in öldürülmesinin altınlar için olup olamayacağına ve yabancı gizli servislerin (Mossad, taşaron örgütler) bu olay ile ilişkisinin olup olmadığını anlamaya yönelik bir dizi soru sormuştur.

 Cevaplarını Arayan Sorular

 

“Nebil yoldaşın katledilmesi öncesi ve sonrasında onlarca karanlık nokta bulunmaktadır. Bu karanlık noktaların açıklığa kavuşturulabilmesi için bazı soruların yanıtlarını bulmak gerekiyordu.

Bu nedenle Nebil ile ilişkisi olan herkesle konuşarak son anlarına ilişkin bilgileri almaya, kesişen noktaları derinlemesine tahlil etmeye çalışıyorum.

Nebil olayına ilişkin karanlık noktaların ortadan kaldırılabilmesi için bazı soruların cevaplarını arıyorum. Muhatabı olmayan soruların, muhatabı olanlardan alınacak cevaplarla aydınlanacağına inanıyorum.

 

İşte bazı sorular:

1* Nebil'in Adana'ya son gidişi ile öldürülmesi arasında çok az bir zaman aralığı var. Nebil, M.... ile birlikte Adana'ya silah almaya gittiğine ve onu sonradan katledenler bunda bir sakınca görmediklerine göre demek oluyor ki o anda Nebil aleyhine bir durum yok. Nebil'in tutuklanması, yargılanması ve öldürülmesi eylemleri; Adana dönüşünden sonraki bir hafta içinde olup bitiyor. Bu kısa zaman aralığında neler oluyor?

2* Cezaevine ya da emniyete düşenler birbirlerine ilk önce ''Nasıl Yakalandın'' diye sorarlar. Merak ediyorum; İbrahim Yalçın böyle bir soruyu Nebil'e sordu mu? Ya da Nebil, koğuş arkadaşlığı yaptığı İbrahim Yalçın'a nasıl yakalandığını hiç anlatmadı mı? Anlattıysanelersöyledi?

3* Nebil'in Filistin'den UÇAK ile ve Yunanistan üzerinden döndüğü doğru mu? Doğruysa bu olayı İbrahim Yalçın'a Nebil mi anlattı? Ne zaman? Nerede?

4* İbrahim Yalçın, Nebil'den bir kaset aldığını yazmıştı. Bu kasedi ne zaman ve nerede aldı? Hiç dinledi mi?

5* Dinlediyse içinde ne vardı? Dinlemediyse içeriği hakkında nasıl açıklama yapıyor?
6* Eğer böyle bir kaset varsa bunu ne zaman muhatabına ulaştırdı? Yanında kimse var mıydı?

7* Nebil veya Ziya ile altın konuşması hangi tarihte oldu..? Nerede verildi..? Altınları kimgetirdi..?

8* İbrahim Yalçın, Ali Çakmaklı'nın öldürülmesi olayını Nebil'le ne zaman konuşmuştur? Nerede buluşmuşlardır? Olay hakkında neler konuşuldu? Nebil neler söyledi?

9* Ali Çakmaklı olayının konuşulduğu buluşmada Nebil, kendisi aleyhine bir suçlama olduğundan bahsetti mi?

10* Filistin'lilerin Sağmalcılar'dan firarından sonra İbrahim Yalçın, bir İsrail'li tarafından sorgulandığını söylemişti. Aynı İsrail'li görevli ya da bir başkası Nebil'i de sorguladı mı? Bu olayla ilgili olarak Nebil, sorgu için emniyete alındı mı?

11* Bu firar öncesinde sık sık Nebil'e görüşe gelen Tacettin Sarı ile İbrahim Yalçın da görüştümü? Görüştüyse tanık olduğu konuşmalar nelerdi?

12* Nebil ile buluşmalarınızda üçüncü bir şahıs oluyor muydu? Oluyorsa o şahısları Nebil’detanıyormuydu?

Şimdilik bu kadar soruyu yeterli görüyorum. Cevaplar, sonraki çalışmalarıma yön verecektir.

M. Yavuz”

          

            24 Mayıs 2009 günü yine Nebil ile ilgili blogda Yavuz Nebil Neden Öldürül..(memiş) ..? başlığı ile yazdığı yazıda Yayınlanan ifadeler, mahkeme süreci ve gerekçeli karardan bugün için ortaya çıkan en basit gerçekleri kısaca açıklamak gerekirse;”diyerek kimi kendine göre edindiği gerçekleri açıklamak amacıyla bazı sorular ve yargılarda bulunmuştur. Bunlar nelerdir hep beraber bakalım:

 

1* Nebil'in öldürülmesinin iddia edildiği gibi Ali Çakmaklı olayıyla hiç bir ilgisi yoktur,

2* Nebil'in İbrahim Yalçın'a para vermesinden Ziya Erdönmez'in zerre kadar bilgisi yoktur ve cinayetin temel nedenlerinden biri bu olaydır. Bu para verme olayı İbrahim Yalçın tarafından neden farklı bir şekilde sunulmuştur? Böyle sunulmasının ardında yatan gerçek neden; Nebil cinayetini Ali Çakmaklı olayına bağlamak düşüncesi midir?

3* İlginç olan HDÖ Genel Komitesi ile il komitesinde yer alan kimi kişilerin kısa aralıklarla şu veya bu şekilde öldürülmesidir. Nedense hiç kimse üst üste gelen bu ölümlerin müsebbiplerini araştırmamaktadır,

 

4* Nebil'i öldüren silahın olaydan 6 gün sonra nasıl MHP'li bir katilin eline geçtiğini kimse araştırmamakta, bu olayı derinlemesine sorgulamamaktadır,

5* Nebil'in öldürülmesiyle ilgili olarak ne HDÖ davasında ne de başka bir davada hiç kimse mahkûm olmamıştır. Neden?

 

Görüldüğü gibi Yavuz, Ali Ezger ÖZYÜREK’le görüştükten (ki daha kamuoyuna bunları açıklamadan) sonra anlatılanlardan kimi çıkarımlar yapmaya çalışarak yazılar yazmaktadır. Ali Ezger ÖZYÜREK’in anlatımına inanmış gibi gözüküyor.

 

“Sizce de bu işin içinde başka bir iş yok mu? Nebil'in ortadan kaldırılmasını isteyen asıl odak kimdir ?” diyerek yazıyı sonlandırmaktadır. Bu soru ile Nebil’in ölüm kararlarını verenleri bir anlamda aklamıştır.

 

Oysaki bu soruların yanıtını İbrahim YALÇIN çok daha önceleri vermiştir.(Bakınız İ.Yalçın-Güzel İnsan Yiğit Militan-, ki bu yazılar şu an Nebil ile ilgili blogdan silinmiştir. Ancak ilgili yazı bu yazının bitiminde aşağıda verilmiştir. )

 

24 Eylül 2009 günü yazdığı yazısında Öner (Ömer) Ödemiş şöyle demektedir. İddianamede geçen bu olay yaşayan canlı tanıklar tarafından da doğrulanmakta, Nebil Rahuma ile öldürüldüğü gün Adana da K.Katkat’ın ablasının evinde görüştüğü ifade edilmektedir. Ayrıca Melis Düvenci, Adana’ya ilk Eylül ayı başlarından N. Rahuma ile birlikte geldiklerinde, beraberlerin de bir kutu içerisinde altın getirdiklerini ve bu altınları silah alması için HDÖ Adana sorumlusu Ali Çakmaklı’ya verdiklerini söylemektedir. İkinci gelişlerinin ilk gelişlerinden 15 gün kadar sonra olduğunu, geliş amaçlarının da alınacak silahları teslim almak ve İstanbul’a götürmek olduğunu, ancak silahların alınmadığını gördüklerini ve kendisinin yalnız olarak İstanbul’a geri döndüğünü yine iddianamesinde söylemektedir. Yani Nebil Rahuma Melis Düvenci ile birlikte geldiği Adana da kalmıştır ve sonrasında da Ali Çakmaklı ile öldürüldüğü gün öğleden sonra (K.Katkat’ın ablasının evinde) görüşmüştür. Nebil Rahuma ile Ali Çakmaklı yalnız görüşmüştür. Görüşmeyi sağlayan kişi yan odada beklemiş ve görüşmenin içeriğini duymamıştır. Yaklaşık 45 dakika süren bu görüşme sonrasında ilkin N.Rahuma’nın evden ayrılmış arkasından Ali Çakmaklı yalnız olarak evi terk etmiştir. Ali Çakmaklı aynı günün akşamı saat 18-19 sularında, aynı mahalledeki kaldığı evin karşısındaki bakkalda, yoğurt almaya çıktığı bir sırada tek bir kişi tarafından, arkasından ve yakın mesafeden 3 yada 4 el ateş edilmek suretiyle öldürülmüştür. Ali Çakmaklı’ya ilişkin ulaşılan son bilgi bu kadardır.”

 “Nebil Rahuma, 29 Eylül 1980 tarihinde İstanbul da, (HDÖ) arkadaşları tarafından öldürülmüştür. HDÖ Genel Komite üyesi ve İstanbul İl Komitesi üyesi olan Nebil Rahuma Adana dan döndükten hemen sonra (!?) (bana ait) kendi arkadaşları tarafından tutuklanarak bir evde sorgulanır. Olayın canlı tanıklarının bilgilerine göre öldürülmeden önce 3-yada 4 gün(!?) (bana ait) bir evde esir tutulur. Yani N. Rahuma Adana dönüşünün akabinde arkadaşları tarafından esir alınarak örgüte ihanet ile sorgulanır. 29 Eylül 1980 günü akşam saatlerinde Merter de bir arazide öldürülür. N.Rahuma’yı öldüren silah olaydan 6 gün sonra MHP Fatih ilçe binasında Davut Yüce’nin üzerinde yakalanır.”

 

25 Eylül 2009 da Haydar KILIÇ “Ali Çakmaklı nın Katili Ömer ÖDEMİŞ’TİR” başlıklı yazısında

  

“Ali Çakmaklı nın Katili Ömer ÖDEMİŞ’TİR”

 

“DÜNYAYA BAK…

Susmak dayanılmaz bir yük oldu artık.Ali Çakmaklı öldürüldü.Aradan 29 yıl geçti.Duydum ki Ömer Ödemiş Adana’da Ali Hoca’yı kimin öldürdüğüyle ilgili araştırma yapıyormuş.Bakar mısınız dünyaya!Katil katili arıyor..Yıkıl dünya yıkıl….Emri veren de tetiği çeken de belli artık.

Katil Ömer Ödemiş'tir.

Çünkü Ali Hocayı katleden silahı Ömer Ödemiş polise teslim etmiştir yakalandığında.Ben değilim diyebiliyorsa o silahı kimden aldığını ve Ali hocayı kimin öldürdüğünü açıklamak zorundadır.Soru iki;Yakalanmadan once Cumali Cakmaklı’yı da öldürmek için  İstanbul da  takip ettiklerini ve bu ikinci gerçekleştirilemeyen eylemi kiminle ve kimin talimatıyla yapmaya çalıştığını açıklamalıdır.Bunları açıklamadığı sürece iddia ediyorum katil ÖMER ÖDEMİŞ'TİR.Bunlar kendi itiraflarıdır.Soru üç;Haydi yalan söylüyorsun de bana. Nerede, ne zaman, kimin yanında bunları söyledim diye sor yüreğin yetiyorsa.BilirsinSeni en iyi tanıyanlardan birisi benim.Bu güne kadar sustum.Susuşumun iki temel nedeni vardı.O kadar çok yalan söylüyordun ki,Söylediklerine bile inanmamış sadece azarlamakla yetinmiştim.Hala yalanlara devam ediyorsun.Adını bile yalan söylüyorsun.Ömer değil de Öner olarak çıkman pazara, seni temizlediğini mi sanıyorsun.İkinci neden çok sevdiğim ve saygı duyduğum eşindir.Onu üzmemek için de çok direndim.Herkese de deklere ettim bunu bilmeyen yoktur seninle asgari insani ilişkilerde de bulunmayacağımı.Fakat o kadar tehlikeli hale geldin ki……..Öteki marifetlerini açmıyorum…”

demektedir.

M.Yavuz14 Haziran 2009 tarihinde Nebil için açılan blogta, Nebil’in firarı ve yurt dışına çıkarılışı başlığı ile Tacettin SARI ile yaptığını iddia ettiği söyleşiyi yayınladı. Bu söyleşide benimle ve bildiklerimle ilgili kısmı şöyledir.

Sagmalcılar'a yaptığım bir ziyaret sırasında beni E.U. gördü. Ben onu tanımazdan geldim ama o, gerçek adımla beni çağırıyordu. Kendisine usulca beni ismimle çağırmamasını söyledim. Sahte kimliğimin ortaya çıkmasından çekinmiştim.

 Bu durumu görüşme anında Nebil’e de anlattım. E.U.’ın beni ismimle çağırdığını, kimliğimin deşifre olabileceğini söyledim. Bana ‘’ dikkatli ol, kimseye güvenme’’ dedi.” O ziyaret günü de Nebil'le yakında gerçekleştirilecek firarın ayrıntılarını konuştuk. Filistinliler de kaçırılacaktı. Koğuş demirleri ziyaret anında kesiliyordu.

 

24 Aralık 1978 de Sağmağcılarda Tacettin Sarı’yı dışarıda bekleyenler arasında gördüm. Ancak ben aynı yapılanma içinde olmadığımdan görmezden geldim. Bir süre sonra beni fark etti. Yanıma gelerek senin ne işin var burada diye ilk konuşan ve yanıma gelen kişi kendisidir. Neden geldiğimin kendisini ilgilendirmediğini söyledim. Bunun üzerine sırıtarak yanımdan uzaklaştı. Aramızda geçen konuşma bu kadardır. O gün hemen hemen görüş bitimine kadar Nebil ile görüştük. Bu arada Tacettin görüş yapılan kulübeye gelerek bir dakika kadar Nebil ile görüştü. Ben o süre içinde dışarıda kaldım. Daha sonra tekrar içeri girdikten sonra Nebil anlatımlarına kaldığı yerden devam etti. Camların kesim işi bitmişti sadece kaçış günü için az bir kısım kalmıştı. Dolayısı ile Tacettin’in iddia ettiği gibi o gün kesim falan yapılmadı. Ne yazık ki Nebil; Tacettin’e bir yandan “Dikkatli ol kimseye güvenme” derken bana da (fakat şu garip tesadüfe bakın ki hiç güvenmediği kişiye) bir sonraki görüş günü kaçacaklarını, kaçamazlar ise yapılması gerekenlerini söylüyor Adana Konsolosluk eyleminde nasıl kendisini bırakıp kaçtıklarını  anlatıyordu. Yavuz bu söyleşiyi yaparken bu konulara vakıftı. Ancak tamda Ali Fuat Çiler ve Tacettin SARI’nın kardeşi ile ticari bir şirket kurarken teknik danışmanlık yaptığı bir sırada bu söyleyişi yayınlamaması söz konusu olamazdı. Tacettin’in söylediklerinin yalan olduğunu bile bile bunları yayınladı, üstelik her şeyi sorgularken nedense bu söyleşiyi hiç sorgulamadı.

 

İbrahim’in ve benim anlattıklarımı sorgulama (Bana “ben senin anlattıklarını sorgulamıyorum her parlayan şey altın değildir, hiç bir şey uzaktan görüldüğü gibi değildir aksi halde yanılırsın” demiştir, haklıdır sorgulayabilir de) gereği gören Yavuz’a aramızdaki dostluğa sığınarak şu soruyu sormalıyım; yaşanmış, anlatılmış doğruları ve gerçekleri duymayıp, görmeyip, yok farz ederek neden hala yalan ve iftira atanların doğru olup olmadıklarını sorgulamamaktadır acaba?    E.ULAŞAN.

 

 

NEBIL RAHUMA  (GUZEL INSAN YIGIT MILITAN)

Ibrahim Yalcin: Nebil Rahuma ismini , 1980 oncesi turkiye sol hareketi icersinde yer almis olan devrimci militanlarin pek cogu bilirler, bircoklariyla hapis yatmis  yada mucadele icersinue birlikte yer aldigi olmustur. 

Bugun, Nebil Rahuma’nin ôlûmûnun uzerinden 28 yil gecti. 12 eylul oncesi dônemin sol hareket icersindeki olumsuzluklarin nebil  gibi, gozu pek  yuregi devrim ve sosyalizm icin carpan yigit bir militana kadar ulasacagini hic kimse tahmin edemezdi. Oysa o kahredici kariyerizm hastaligi  ve karanlik iliskiler yumaginda ôlûmûn soguk yuzu nebile kadar ulasmisti bile. Nebil Rahuma kendi arkadaslari tarafindan ôldûrûldû. Tipki, Huseyin Sakul, tipki buna benzer digerleri gibi... 

 

Nebil Rahuma’yi 1977 yili’nin agustos ayinda, istanbul taksim civarinda bir eylem oncesi aksaminda tanidim. Sabah yapilacak bir kamulastirma eylemi icin aksam toplandigimiz orgut evinde; Engin Erkiner, Ali Sonmez, ben ve Nebil son degerlendirmeleri yaparken Nebil’in hic konusmadan ama  bir yandan bize cay yaparken, diger yandan da dikkatlice konusmalari dinlemesi dikkatimi cektigi icin Engin Erkiner’e yavasca, “bu kim, herseyi duyuyor” diye sordugumda, aldigim yanit, “eylem kadrosundadir yarinki eylemi birlikte yapacagiz” oldu.  Gercektende birgun sonraki etlemde son derece sogukkanli ve seri hareketlerle verilen gôrevi eksiksiz yerine getirdigini gordum. Daha sonra biz yakalandik ama nebil gunlerce takip edilmemize ve butun hucre evlerimizin onceden polis tarafindan bilinmesine ragmen,aramizda tek yakalanmayan nebil oldu. Eylem sonrasi gittigi her iki evin de ard arda basilmasina ragmen, polis cemberini asarak kurtuldu. Bizden sonra araliksiz eylemlerine devam etti.THKP-C (ACILCILER) orgutunun istanbul’daki tum eylemlerinde eksiksiz yer aldi. Baskalari gibi arandigini ileri surup bir adim bile geri durmadi.

 

Nebil bizden bir sure sonra yakalandi istanbul sagmalcilar cezaevinde yatarken, o donem, “istanbul vatan muhendislik mimarlik yuksek okulu “ ogrencileri arasinda cikan kavgada , aralarinda BEDRI YAGAN’inda bulundugu 40 civarinda devrimci ogrenci tutuklanmisti. Bu ogrenci gurubunun kisa bir sure icinde topluca tahliye edilmesi uzerine, ayni kogusta kaldiklari  BEDRI YAGAN’in; “ ben senin yerine hapis te kalayim, sen benim adimi kullanarak benim yerine cik git ‘ onerisiyle karsilasti ve boylece  sagmalcilar cezaevinde firar etti. Nebil, TIKKO davasindan HACI DEMIRKAYA  adinda  baska bir devrimciyle beraber iki kisiyi kendi yerlerinde birakarak onlarin kimligiyle  cezaevinde ciktiklarinda, kapida bekleyen bir polis ekip’inin, kendilerini bekledigini daha sonra bana  gulerek soyle anlatti; “ tam saglamcilar cezaevi’nin  nizamiye kapisindan ciktik birde ne gorelim bir polis arabasi kapida bizi bekliyor.  tikko’cu haci’ya eyvah bizi tanidilar dedim”; yanlarina dogru gelince,” cabuk arabaya binin” dediler, mecburen bindik , araba hareket etti, kimse konusmuyordu,biz gayrettepe ‘ye goturuldugumuzu sanarken, araba aksaray da durdu ve polis’lerden biri kapiyi acarak” hadi atlayin bakalim,simdi dogru okullariniza, gecmis olsun” dedi. Sasirmistik...  

 

Tûrkiye’de, ozelliklede 12  eylul oncesi  dônemin sol guruplar arasi anlamsiz rekabetlerinin kiran kirana devam ettigi bir dôneminde, bir baska orgut’un taraftarlarinin, Nebil Rahuma icin gosterdigi devrimci dayanisma ve fedakarlik, orgutumuze yapilmis bir jestten ote, Nebil’in kisiligine ve hapishanedeki ornek devrimci tavirlarina karsi gosterilmis bir sayginin sonucuydu. Nebil Rahuma hapisten ciktiktan sonra orgutumuzun ileri sempatizanlarindan kurdugu bir eylem kadrosuyla mucadeleye devam etti. Yeniden yakalandiginda , girdigi silahli catismada yaraliydi ve sagmalcilar seruveni yeniden baslamisti. 

 

NEBIL RAHUMA ILE IKINCI KARSILASMAM VE FISITINLI GERILLA’LARIN  SAGMALCILAR CEZAEVINDEN FIRAR OLAYI... 

 

Nebil, polisle girdigi silahli catisma sonucu yarali olarak yeniden sagmalcilar hapishanesine konuldugunda, ben isparta cezaevinde Amasya kapali cezaevine surgune gonderilmistim, kisa bir sure sonra, yeniden sagmalcilar cesaevine nakledildigimde nebil rahoma ile tekrar karsilastik; firar etme, disardaki sicak mucadelenin icersinde yer alma onun tek dusuncesiydi. Nasil olursa olsun mutlaka bir an once bu duvarlarin otesine gecmeliyiz diyordu. Ayni hapishanenin turist kogusunda kalan ve yesilkoy havaalani baskininda mubebbet hapis cezasina mahkum iki filistinli gerilla  ile arasi cok iyiydi . FILISTIN HALK KURTULUS CEPHESI (FHKC) gerillasi MEHDI MUHAMMED VE  HUSEYIN’i benimle tanistiran Nebil oldu.  Cok iyi turkce konusan iki filistinli gerilla ben ve nebil, nasil firar edecegimiz konusunda bir cok olasiligi degerlendirmeye basladik. İlk girisimimiz tunel kazarak kacmak fikri suya dustu.  Sagmalcilar siyasi kogusunun havalandirmasinda bulunan kanalizasyon kapaklarini acarak icersine girip uc ayda 30 metreden fazla kazdigimiz tunel, firar edecegimiz gunun aksaminda tesadufen ortaya cikmisti. İkinci olasilik cok riskliydi;  o donem filistinde onemli bir gerilla gurubu tûrkiye’ye gelmis ve filistinli iki gerillayi kacirmak istiyorlardi. Ziyarette bize anlattiklari ve fikrimizi sorduklari planlari suydu: belirlenen gun ve saatte sagmalcilar cezaevi duvarina( bizim bulundugumuz kogusun duvarina) roket firlatilacak ve poket mermisinin acacagi delikten  biz;( mehdi muhammed, huseyin, nebil ve ben) ayni anda gecerek onceden hazir bekleyen arabaya binerek olay yerinden uzaklasacagiz. Roket firlatilmasiyla birlikte cezaevi civarinda bulunan tum jandarma kulubeleri filistinli gerillalar tarafindan ates altina alinacagi icin cikmamiz kolaylasacak. Bunun icin bizden talep ettikleri  tek sey , biz kactiktan sonra THKPC(ACILCILER) in bu eylemi ustlenmesiydi. Filistinli olarak bu eyleme adlarinin karismasini istemiyorlardi. Tûrkiye ile filistinli orgutler arasindaki iyi iliskilerin bozulmasi riskini  goze almak istemediklerini gerekce gosteriyorlardi. Ben ve Nebil ilke olarak buna itiraz etmedik hatta nebil hemen harekete gecilmesi taraftariydi, beni dusunduren bu eylemin ardindan orgutumuze yonelecegi kesin olan yogun baskinin altinda kalkip kalkamayacagimizdi. Nebile dusunelim dedim ve o an aklimda olan baska bir oneriyi deneyelim, eger o da olmazsa son care olarak bu oneriyi kabul edelim dedim. 

Basariyla sonuclanan ucuncu oneri, ziyaret esnasinda disardan getirilecek testerelerle gorus kabininin camini ve demirini keserek ziyaretciler arasina karisip firar etmekti. Dusundugumuz gibi oldu; ziyaret gunu sabahi filistinli iki gerillanin saclari tras edildi ve uzun yillar birlikte beraber ayni kogusta kaldiklari arkadaslari bile tras edildikten sonra bu kisileri taniyamadilar; ziyaretimize o zaman orgutumuzun istanbul  yoneticilerinden AHMET ZIYA ERDONMEZ gelmisti. Ziya onceden her sey hazirladigi icin , ziyaret kabininde cami ve demiri kesmek uzun surmedi. Once iki filistinliyi cikarttik ardindan ben ciktim. Benden sonra Nebil’in cikmasi gerekirken DS ( devrimci sol) davasindan hapis yatan IBRAHIM ILCI’nin “ once ben cikayim’ israri uzerine aralarindan gecen munakasa sonucu gecikmesi uzerine, ben  filistinlileri disarda bekleyen arabaya gitmelerini soyleyerek yeniden hapishaneye Nebil’ i almaya dondugumde  firardan haber alan idarenin alarma basmasi uzerine NEBIL iceri’ye kacti, ben cezaevinin bahcesine ciktim. Alarm uzerine jandarma cezaevini sarmisti ve beni tanidilar ve teslim olmami istediler, yakalanmistim. Elimi havaya kaldirmami isteyen jandarmalarin bagrismalari arasinda, ellerimi havaya kaldirarak karsida arabada beni goren filistinlilere havaya kaldirdigim elimi sallayarak gitmelerini isaret ettim. Filistinli iki gerilla kacmis ben ve ibrahim ilci bahcede yakalanmis, Nebil tekrar iceriye kogusa gitmisti. İstanbul alay komutaninin bizzat gozetiminde iskenceye alindigimda ISRAIL istanbul baskonsolusu bizi gormek icin cezaevine geldi. Bu sirada Nebil Rahuma’yi da kogustan alarak iskence etmek istemelerine ragmen cezaevi ayaklanarak Nebil’i vermediler. Bu konuda  daha sonra bazi spekulasyonlarin yapildigini  duydum.

 

Ornegin RECEP MARASLI’in bir yazisinda filistinliler’in firarindan bahsederken, “ firar eyleminde cezaevi idaresinin parmagi vardi, ibrahim yalcin’in sozlerinden de bu anlasiliyor” diye bir cumle geciyor. Kesinlikle boyle bisey yok. Yalniz su var. Ben yakalandigim zaman polis beni gayrettepe de sorguya almak isterken, jandarma’da, kendisi sorgulamak icin istanbul alay komutanligina goturmek istiyordu. Ben bir ara cezaevi savcisiyla odasinda yalniz kaldim ve o sirada savciya ‘ eger beni bunlarin eline verirsen firarda senin de haberin vardi derim, beni verme” dedim, sanirim bu tehdit etkili olmus ki “cezaevi sinirlari disina cikmamistir” diye sorgumun cezaevinde yapilmasi gerektigini soyleyerek ne polise nede jandarmaya verdi. Recep Marasli ile  sohbetlerimizde bunu soylemis olabilirim ve recep bunu anlattigi gibi anlamis olabilir olay budur.        

 

Basarisizlikla sona eren bu firar girisimi ardindan, ben “istanbul toptasi cezaevine” Nebil, Nigde kapali cezaevi’ne surgune gonderildik, yine ayrilmistik. 

NEBIL RAHUMA THKP_C (ACILCILER)’DEN NEDEN  AYRILDI ? 

Nebil Rahuma, nigde kapali cezaevinde fazla kalmadi kisa sure sonra firar etti ve yeniden sicak mucadelenin icersinde yer aldi. Bu donemde filistine gittigini ve orada hapishaneden kacirdigimiz filistinli gerillalarla karsilastigini, onlardan cok yardim ve destek gordugunu daha sonra bana anlattiklarindan biliyorum. Filistinlilerle birlikte israil icersinde” intihar eylemine “giderek sag salim tekrar kampa dondugunude biliyorum. Filistin’de MLSPB’den HASAN SENSOY’la karsilastiklarini ve uzun uzun sohbet ettiklerini,  ozellikle, ACILCILER, MLSPB ve CAYAN SEMPATIZANLARI’nin birlestirilmesi uzerinde konustuklarini bana anlattiklarindan biliyorum. 

 

1979 yili aralik ayinda ben hapisten tahliye oldum. Benim tahliyemden bir gun sonra, orgutumuze yonelik yeni bir operasyon baslamisti, HAYDAR YILMAZ yoldas bu operasyonda yakalandi. Haydar yilmaz’in yakalandigini Nebil, bulgaristan uzerinden yeniden  filistin’den tûrkiye’ye donerken ucakta ogreniyor. Tûrkiye’ye donen nebil  ile istanbul “yeni bosna” da ikimizin de cok iyi bildigi cok eski bir iliski evinde karsilastik. İlk sozu “haydar’in yakalandigini ucak ta duydum” oldu ve “ cezaevini basip haydar’i kurtaralim” teklifinde bulundu. Oysa ben, NEBIL’le baska seyler konusmayi istiyordum. Orgutumuz’de bir ayrilik vardi ve bu ayrilikta kendisinin’de  HDO olarak kendilerini isimlendiren arkadaslardan yana tavir aldigini duymustum; dogrulugunu ve nedenlerini konusmak istiyordum. Nebil hep gulerdi, gozlerime bakti ve guldu. Evet dedi “HDO halkin devrimci onculeri’ ile birlikte hareket ediyorum, MIHRACtan surekli haber geliyor ve ben onunla birlikte olmak istemiyorum, MIHRAC’i siz tanimiyorsunuz yoldas, bu adamla bir yere gidilmez ve bundan hic birsey olmaz” diye devam etti. Cok uzun konustuk kesin kararliydi, cebinden bir kaset cikartti (daha onceden hazirlamisti) “ bu kasedi mihrac’a ver, her seyi anlattim orda” diye kasedi bana verdi. Bana verilen kasedi dinleme ihtiyci duymadim, icersinde neler oldugunu konusmalarimiz sirasinda soylemisti zaten. bir hafta sonra o  sirada ADIYAMAN KAPALI CEZAEVINDE yatan mihrac Ural’in ziyaretine gittigimde, kasedi kendisine verdim. Mihrac Ural o kasette kendisine neler soylendigini biliyor,tarihcilere acacagini soyledigi orgut arsivinde o kasedi de aciklar sanirim.

 

Bu olayi su nedenle aciklama geregi duydum; Kimileri yine olayi bu pislik adama getirip bagladi diyebilir,  soyledigim herseyi arkasindayim. Mihrac ural’in nebil rahoma’yi zoraki anmalari disinda adindan hic bahsetmemesinin nedeni ne? Neden, bu kaset iste? Nebil, bu kisinin gercek yuzunu hepimizden daha once biliyordu. Hic konusmayan, mutevazi ve son derece terbiyeli bir yapiya sahip olan ulkemizin az sayida yetistirdigi idealist devrimciler’den parmakla gosterilecekler arasinda olduguna kesinlikle inandigim nebil yoldas, bu mihrac ural soytarisinin hain yuzunu hepimizden once farketmistir. Nebil Rahoma, orgutumuzden ayrilmis olmasina ragmen aramizdaki iliski hep yoldasca surdu. Ayni orgutteymisiz gibi birbirlerimizi surekli gorduk, sirlarimizi anlattik, dertlestik... 

 

NEBIL RAHUMA NEDEN ÔLDÛRÛLDÛ? 

 

Nebil’in orgutumuzden ayrilmis olmasina ragmen, orgutumuz’den kopmadigini cok iyi bilenledenim, iliskilerimizin ayrildiktan sonrada hep sicak kalmasinin nedeni de buydu zaten. Nebil, acilciler orgutunden ayrilmadi aslinda MIHRAC URAL adli hain’le birarada olmamak icin, HDO saflarinda yer aldi. Nebil’ le son karsilasmamiz yine  yeni bosna’da oldu, 12 eylulun en azgin gunleriydi, engin erkiner, ali sonmez hapisten firar etmislerdi. Ali’yi Adana’ya yolladim Engin, yeni bosna’ya yakin bir evde kaliyordu, paramiz yoktu ve maddi sikinti icersindeydik, tam bu sirada kartal maltepe’de iki kuyumcu ayni anda soyolmus ve 15 kilo altin alinmisti. Eylemin yapilis bicimi bize hic te yabanci gelmemisti , bu eylemi HDO’lu arkadaslar yapmis olabilirlerdi, Nebil’i ilk gordugumde, bunu siz mi yaptiniz, diye sordum guldu ve evet dedi. Paraya ihtiyacim oldugunu soyledim hic dusunmeden “ziya’nin ( ahmet ziya erdonmez, daha sonra “kadikoy nufus idaresi” baskininda ôldûrûldû) evinde bir miktar altin var soyleyeyim getirsin” dedi. Belirledigimiz gunde ve saatte ziya erdonmez bir kese kagidi icersinde iki kg kadar altini bana verdi. Hatta o sirada nebil bana “eger paraya ihtiyaciniz varda kadro eksikliginiz varsa bizde hem iyi bir istihbarat var onu size vereyim siz yapin isterseniz ben de sizinle bu eyleme katilirim” dedi. Nebil icin onemli olan THKP-C ideolojisini savunan butun guruplarin birlikte hareket etmesiydi. Ali cakmakli olayini konustugumuzda mihrac’a karsi ofkesini acik acik belli ediyordu. “ali’ye karsilik mihrac’i cezalandirmak isteyenleri zor zaptediyoruz” dediginde, kendisine bu olayin benim tarafinmdan da tasvip edilmedigini bu nedenle ali cakmakli hakkinda yazilan ‘ karanlik adam’ yazisini istanbulda dagittirmadigimi soyledim. Gercekten de dagittirmamistim, cunku iddia edilen seylerin hicbiri tutarli degildi . Ali cakmakli ,Nebil RAHUMA gibi orgutumuzden ayrilarak HDO saflarinda yer almisti. Bulundugu bolgede sevilen ve sozu dinlenen, teorik seviyesi bulundugu bolge ortalamasina gore hayli fazla olmasi korkusuyla oldurulmustu. (Aradan yillar gectikten sonra mihrac ural bunu kendi agziyla itiraf etti)  Nebil Rahoma, hic bir yoldasinin burnunun dahi kanamasini istemezken kendisinin ardindan kurulan tuzaklardan elbette habersizdi.yoldaslarina karsi tuzak kurmayi birakiniz hic bir devrimciye karsi en kucuk bir zarar gelmemesi icin kendisini goz gore gore riske atmaktan cekinmeyen nebil rahoma’nin, bizlerle bu kadar samimi olmasi, ozellikle dayanisma amaciyla ziya erdonmez vasitasiyla bana gonderilen altini gerekce gostererek ( bunun yanina bir takip ipe sapa gelmez uyduruk iddialarda eklenmistir) tutuklayip basina kursun sikanlar, aslinda sadece nebil’e degil, nebil’in ugruna mucadele ettigi devrim ve sosyalizm ugruna mucadele edenlerin tumunun (hepimizin )kalbine kursun sikmislardir.  Nebil Rahoma’yi tutuklanayanlarin, gece kacmasi icin ellerini gevsek baglamalarina ragmen,” kacmami beklemeyin, ya beni oldurursunuz yada bu suclamalari ceker ozur dilersiniz” diye dimdik durmasi,onu kursunlayan hain ellerin, kursunladiktan sonra basinda oturup aglamalarina neden olmustur.   Nebil rahoma ôldûrûldûkten sonra, yakalanan arkadaslari polise benim adimi vererek, kartal maltepe de soyulan kuyumcu dukkanindaki altinlari Nebil’in bana verdigini soylemisler. Cezaevinden alinarak polise tekrar sorguya goturuldugumde  beni sorgulayan polis sefi’inin soyledikleri cok anlamliydi.” İcinizde yigit bir nebil vardi onuda kendi ellerinizle oldurdunuz” dedi. Dusmaninin bile saygiyla andigi bu yigit devrimci yoldasin anisi onunde saygiyla egiliyorum. Onu hic unutmayalim unutturmayalim. 

 

Kucuk bir not.Nebil rahoma’nin olum emrini veren M. Ozer adindaki hain, su anda nerde? Ne is yapar? Bilen var mi? Kimse bilmez cunku derimcilikle hicbir alakasi yok. 

 

                                 İbrahim Yalcin                                                    Bu e-Posta adresi istek dışı postalardan korunmaktadır, görüntülüyebilmek için JavaScript etkinleştirilmelidir Bu e-Posta adresi istek dışı postalardan korunmaktadır, görüntülüyebilmek için JavaScript etkinleştirilmelidir  

 

Ödürülmesinin üzerinde tam 28 yıl gecen Nebil Rahoma yoldaş icin yazdiğim bir şiir: 

 

ADI NEBİL!

En önde yürüdü hep

En önde olmak istemese de

En önde olup da       

İlk kurşunda           

Boyluboyun                 

Sereserpe dal gibi

Serpilip yeşermeden toprakta

 

Bir yerine

bin olmadan

Onbin   

Yüzbin       

Milyon kere dirilmeden yeniden

En önde yürüdü onsekizinde.

Ondokuzuna gelipte kızışınca ortalıkTandogan’da onbinler        

Taksim’de yuzbin olunca

En onde yürüdü inatla          

En önde olmak istemese de

Yirmisine yeni basmisti daha

Sakalı gürleşmemiş

Bıyık desen terlesede eh iste...

Gözü pek yüreği yamandı lakin.Ucer-beser olmuslardi         

Yirmibirinde

Yeni Bosna      

Fikirtepe          

Kartal’da

Kan-ter icinde           

Ulu-orta        

Kose bucak    

Yel gibi...

Yoldasları öldürüldü

Yoldaslari birer birer öldürüldü                      

 ardarda

malatya’da   

ankara’da        

 yayla’da

sıra kendisine gelmemişken

dahayirmiikisindeyken yaşı

hapis yatmış     

duvar delmiş          

yağlı kurşunlara siper olmuştu

sözün kısasıçok şey görmüş    

çok şeyler yaşamıştı          

 sevinçler ve ihanetler içinde                               

 gencecik

istanbul’da türk    

siverek’te kürt         

filistinde gönüllü olmuştu cephe’ye

yaşı yirmiüçündeyken bile

kıs kıs gülümsediği olmuştur belki       

Ağız dolusu gülmediği kesindi

Babasız büyümüştü        

Öksüzdü.

Evinin direği anasının tek oğluydu

Buğday basağı misali başı

İçi doldukça eğilirdi      

Ağır başlıydı.

Yası yirmi dört olmuştu

Tavşan kanı çay icerdi su gibi                

Konusmazdı                      

Dinlerdi usul usul                             

Sessizdi

Uğursuz ellerinde ölüme götürülürken                               

Yoldaşlarınca

Ap-ak bulutlar kadar temiz

Çorak topraklar gibi hasret

Ve okyanuslar

Ve sıradağlar misali başı 

Dimdikti.

Beynine kurşun sıkanların

Başında ağıt yaktığı            

Bir önder olmuştu bu yaşta

Adi nebil

Soyadı rahoma idi.

Uykusuz yatıyor şimdi

Sessiz sitemsiz yatıyor

kefensiz mezarsız yatıyor

bir de        

Kar altlarında                

Kanter içinde...   

Mayis 94                           

Son Güncelleme: Pazar, 04 Ekim 2009 18:01