Recep'ten baskın seçim kararı Yazdır
İrfan Dayıoğlu tarafından yazıldı   
Çarşamba, 18 Nisan 2018 21:21


AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Bahçeli eliyle gündeme taşıdığı erken seçim kararını 18 Nisan 2018’de basın toplantısı yoluyla açıkladı. Bu kararla hem Milletvekili seçimleri, hem de Cumhurbaşkanlığı seçimi ilk defa aynı anda olmaktadır. Tayyip bu seçimi kazanırsa, artık ipler yasal olarak da tek elde toplanmış olacak, ne hükümetin, ne de meclisin bir hükmü kalmayacaktır. Bu yüzden Tayyip diktatörlüğüne karşı olan tüm güçler tüm örgütsel kaygılarını bir tarafa iterek şapkayı önlerine koymalı ve bu seçimle AKP ve liderini sandığa gömecek bir formül bulmalıdır.

Bu seçim Türkiye’nin kader seçimi olacak. Ya AKP eliyle Türkiye ortaçağ karanlığını yaşayan bir doğu ülkesi olarak kalacak, ya da AKP iktidarını yıkacak bir ittifakla Türkiye’de yeniden barışın ve demokrasinin yolu en azından açılabilecektir.

Bilindiği gibi Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 77. Maddesi'ne göre: Milletvekili seçimleri 4 yılda bir yapılıyor. Bu süre dolmadan gidilen seçimlere ise erken seçim deniliyor.

7 Haziran 2015 seçimlerinde iktidar çoğunluğunu kaybeden AKP; Erdoğan eliyle türlü hilelerle yenilenen Kasım 2015 seçimleriyle yeniden iktidar yapıldı. Şimdi de içinde bulunulan ekonomik, siyasi kriz nedeniyle, sürecin uzamasının iktidarın aleyhine olacağını gören iktidar, küçük ortağı Bahçeli aracılığıyla bir erken seçim değil, adeta yangından mal kaçıracakmış gibi baskın bir seçim kararı almıştır. Bu seçimler de yine OHAL şartlarında yapılacak aynı zamanda.

Bahçeli’nin bu kadar acele etmesinin bir sebebi de İYİ Parti’yi bu seçimlere sokmamak istemi olarak görülüyor. Seçime katılma hakkını 10 Mayıs’ta kazanacak olan İYİ Parti’nin seçime girip giremeyeceği YSK’nin vereceği karara bağlı.

YSK Ocak ayında milletvekili, belediye başkanlığı, belediye meclisi ve il genel meclisi üyelikleri seçimlerine katılabilme yeterliliğine sahip siyasi partileri açıkladı. Bu partilerin de, Adalet ve Kalkınma Partisi, Bağımsız Türkiye Partisi, Büyük Birlik Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi, Demokrat Parti, Halkların Demokratik Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi, Saadet Partisi ve Vatan Partisi olduğu belirtildi.

Kongresini 10 Aralık’ta yapan İyi Parti’de Genel Başkan Meral Akşener, 6 ay şartını 10 Mayıs’ta tamamlayacaklarını ve seçime girebileceklerini açıkladı. Cumhurbaşkanlığına aday olduğunu açıklayan Meral Akşener, 100 bin imzayla cumhurbaşkanı adayı olabilecek.

Seçime 66 gün var, daha meclisten karar çıkarılacak ve karar resmi gazetede yayınlanacak. Birkaç gün de böyle geçer kalır 60 küsur gün. Oysa YSK’ya göre seçim için en az 90 gün lazım. Ancak bunu da mevzuata uydurmuşlar. Bu süreyi gerekirse YSK kısaltabilir diye önceden tedbir alınmış zaten.

Erdoğan zamanında yapılacak bir seçimi kazanamayacağını gördü. Baskın bir seçimle bir dönem daha iktidarda kalmak için düğmeye bastı.

Recep Tayyip Erdoğan ve Bahçeli arasındaki ittifaktan bu yana Türkiye benzeri görülmemiş bir iktidarla yönetiliyor. Diktatörlük ve faşizmle tanımlanan bu dönemde katliamlar ve işgaller arttı, içeride tüm muhalif sesler hedeflendi, cezaevlerinin nüfusu 2002’de yaklaşık 60 bin iken, 2017 sonunda 230 binin üzerine çıktı. Yüzlerce gazete, dergi ve sivil toplum örgütünün kapılarına kilit vuruldu. Binlerce aydın, gazeteci, siyasetçi, sanatçı ve sivil toplum temsilcisi cezaevlerinde bulunuyor. Kürt belediyeleri gasp edildi ve eş başkanları cezaevlerine dolduruldu.

Cerablus ve Efrîn başta olmak üzere sınır dışı işgal saldırıları hiç olmadığı kadar genişletildi. Irkçılık, milliyetçilik ve kutuplaşmanın hiç olmadığı kadar tırmandırıldığı, adaletin ve medyanın iktidarın denetimine alındığı bir ortamda, adil bir seçim olabilir mi? OHAL şartlarında gidilecek bir seçim ne kadar adil olabilir? Bütün bu sorular cevap bekliyor. Ancak görülen o ki HDP de dahil bütün siyasi partiler Erdoğan’ın baskın seçim kararına “hodri Meydan” diye cevap veriyorlar. Bu durumda seçimleri tümden boykot edecek bir demokrasi bloğu tartışması bile yapılamayacak. Bence adil olmayan şartlarda yapılacak bu baskın seçim her türlü hile ile Erdoğan diktatörlüğünü pekiştirecek ve muhalefet partileri de (her kaygıdan uzak bir tutumla baştan beri ortak bir cephede buluşamazlarsa) seçime katılarak bu diktatörlüğe meşruiyet kazandırmaya yol açmanın ötesinde bir rol oynayamayacaklardır.

Haklı olarak birçok muhalif parti iktidarın ülkeyi iki ay bile yönetemeyeceği için seçime gittiğini söylüyor. Ancak kimse olağan üstü koşullarda tüm yetkilerin bir kişinin iki dudağı arasında olduğu koşullarda nasıl mevcut iktidarı devireceğinin yol ve yöntemini sunamıyor. Bakın Saadet Partisi genel başkanı Karamollaoğlu’nun Twitter üzerinden neler söylüyor?

Açıklanan tarih, erken seçim değil baskın seçim tarihidir. Bu seçim tarihi, Ak Parti ve cumhur ittifakının ne kadar paniklediğinin işaretidir. Uyum yasaları bile çıkmadan açıklanan bu tarih, paniğin ve tükenmişliğin göstergesidir. Lisanı hal ile diyorlar ki bizim ülkeyi artık 2 ay bile yönetebilecek gücümüz yok. Maalesef bu iktidar hiçbir işi normal yollardan gerçekleştiremiyor. Hep anormal şeyler yapmak ve milleti şaşırtmakla meşguller. Biz söyledik, yine söylüyoruz: Hangi tarihte olursa olsun biz seçime hazırız. Ülkemize hayırlı olsun. Aceleyle, panikle, tükenmişlik psikolojisi içinde aldıkları bu karar inşallah ülkemiz için, milletimiz için hayırlı sonuçlara vesile olacaktır. En hayırlı sonuçlarından biri de milletimizin bu iktidardan erken bir şekilde kurtulmasının vesilesi olacaktır.” İnşallah demekten başka bir şey diyemeyeceğim.

HDP sözcüleri oynanan tüm oyunları görerek, yine de seçimlere katılacaklarını beyan ettiler.

HDP sözcüsü Ayhan Bilgen’in açıklamaları şöyle:

“Türkiye tamamen siyasi ahlakın dibe vurduğu, öngörülebilir, ilkeli ve değerlere dayalı hiçbir siyasal gerçekliğin olmadığı ortamda yönetiliyor…

Burada açık bir biçimde bir senaryo ile karşı karşıyayız. Bilinçli, planlı, ama sanki ülke çıkarınaymış gibi “seçim gündeme girdi”, “kaçınılmaz”, “bir an önce yapalım” gibi bir makul gerekçeye dayanmayan yaklaşım sergileniyor. Biz elbette ki seçimlere yetişebileceği her tarihe hazırlıklıyız. Çalışmaları bu doğrultuda yapıyoruz. Şu an il eş başkanlarımız toplandı. Parti kurullarını toplayacağız. Hazırlıkları yapacağız. Burada toplumdan kaçırılan bir sandık var aslında. Halkın hiç olmasa bu süreci tartışması, partilerin, milletvekillerinin, iktidar partisi milletvekillerinin bu süreci tartışmasını bile istemediler. Yani artık tek adam yönetiminin keyfi yönetiminin, 16 Nisan referandumu ile pekişen, kurumsallaşan anlayışın çok net göstergesidir bu. Türkiye’yi sürekli OHAL ile yönetmek üzere bir anayasa değişikliği yaptılar. Şimdi de OHAL’de yönetmenin tescillenmesi için bir seçim ortaya koyuyorlar. Bu sandık yoluyla, sandık aracılığıyla otoriter bir rejimi kurumsallaştırma, kalıcılaştırma girişimidir.”

İYİ Parti’nin seçimlere girip girmeyeceği bile bilinmiyorken partinin Genel Başkanı namı değer “Asena Meral” hemen yaptığı açıklamayla Cumhurbaşkanı adaylığını açıkladı. CHP ise Hodri Meydan diyor. Ancak hala kimi aday göstereceği ise bilinmiyor. Son olarak Saadet Partisi Abdullah Gül’ü işaret etmeye başladı.  Ancak bilinmesi gereken bir şey var Erdoğan ilk turda seçilmeyi bekliyor. Muhalifler de buna göre hesap yapmak zorundalar. Her muhalif partinin göstereceği adayların kendi tabanları dışında da oy alabilecek adaylar göstermesi durumunda Erdoğan ikinci tura kalabilir. O zaman en çok oy alan muhalif aday tüm muhalefetçe desteklenerek Erdoğan gönderilebilir.

Şimdi yapılması gereken; madem seçimlere herkes katılmaktan yana o zaman Erdoğan karşıtları iyi bir hesap yaparak seçimlere hazırlanmak zorundadırlar. İttifak sadece cumhurbaşkanlığı için değil, aynı zamanda milletvekilliği seçimleri için de düşünülmeli ve muhalefetin Cumhurbaşkanı adayı veya adayları seçildiklerinde 16 Nisan 2017 referandumunu yok hükmünde sayacaklarını baştan beyan etmeli ve başkanlık sistemine karşı parlamenter sistemi savunduklarını söyleyerek seçim propagandası yapmalıdırlar. Hiçbir oyun boşa gitmemesi için irili ufaklı tüm siyasal partiler ve sivil toplum örgütleri Erdoğan karşıtı cepheye kazanılmalıdır. Bugünden bakıldığında başkaca bir seçenek gerçekçi olmaktan uzak.  Keşke tüm muhalefet Erdoğan-Bahçeli ittifakını yalnız başına bırakıp seçimlere katılmasa. Ama görünen o ki, böyle bir tavrın alınması beklenmiyor. O zaman tek seçenek Erdoğan’dan ve Faşist AKP’den Kurtulma Cephesi’nin kurulması.