Dün Suruç, Siverek; bugün Paris! Yazdır


Doğal afetmiş gibi tanımlanan TERÖR eylemlerini kınamak ve herkesi birlikte mücadeleye çağırmak, artık neredeyse rutin ve göstermelik bir duruş haline geldi.
PARİS KATLİAMI ve 132 kişinin hayatının sonlanması; Ankara, Suruç, Diyarakır, Beyrut, Reyhanlı’da toplam 358 insanın yaşamına mal oldu. Şengal-Suriye-Irak ve tüm Ortadoğu’da katledilenlerin hesabını tutmak ise artık mümkün değil.
Sosyalizmin güçlendiği dönemde kapitalist sitemin korunması adına, mimarı ABD olan Ilımlı İslamın desteklenmesi politikasının sonuçlarını, o dönem belki de doğmamış insanlar canlarıyla ödüyor. Dini kimliğin öne çıkarılması sonucu Ortadoğu genelinde din savaşı yaşanıyor. Tüm toplumsal rahatsızlıkların dini potada eritilmesi ve tanımlanması sonucu Sünniler, Şii ve Alevilere, Müslümanlar Hıristiyanlar'a düşmanlaştırıldı. Bu politikayla iletişim teknolojisi ve globalizmin gelişme hızı birleşince global cihatçı olan İŞİD -EL NUSRA- EL KAİDE- gibi örgütler ortaya çıktı. Bu güçler Ilımlı İslam'dan farklıydılar ve kontrol edilemez duruma geldiler.
Türkiye’de de sözde ılımlı İslam olarak iktidara getirilen, süreç içinde güçlenen AKP, İŞİD örgütlenmesine Suriye’yi ve Kürtleri tepelemek için her türlü desteği sundu. Türkiye’de özellikle 12 Eylül 1980 sonrası açılan imam-hatip okulları ve kurslarla devlet destekli olarak din güçlendirildi ve toplumsal muhalefetin karşısına dikmek için örgütlendi. Şimdiki Erdoğan iktidarının ve İŞİD örgütlenmesinin zemini böylece oluşturuldu. Ortadoğu’da yayılma hayalleri, Avrupa Birliği’ne girme ve demokratlaşma taktiğiyle halkın desteğini alan AKP’nin politikası, güçlenen toplumsal muhalefete karşı kullanmak amacıyla da İŞİD’e destek sundu.
Toplumun bütününde korku, endişe ve güvensizlik duygusu yaratan bu saldırgan ve yayılmacı Radikal İslam, kapitalist sistem içinde yalnızlaşmış, hayatına anlam arayan insanlar için çekici duruma gelebiliyor. .Diğer yandan islam karşıtı hiristiyanlığın en azından islam karşıtı güçlerin miliyetçi-dini tanımlarla örgütlenmesini de kışkırtıyor. Eylemlerle korku güvensizlik ve çaresizlik duygusu yaygınlaştırılırken, halk üzerinde baskı ve denetimin daha da artırılmasının zemini oluşturuluyor. Bu tür saldırıların arkasından tabi ki gerici-ırkçı, antidemokratik politikalar güç kazanıyor.
Avrupa topraklarında bu saldırıların peşinden gelecek olan yasaların sertleşterilmesinin ilk hedefi, göçmenler ve mülteciler olacaktır.
Suriyeli göçmenleri sanki hepsi İŞİD yanlısıymış gibi görme eğilimleri şimdiden başladı ve dolaşımlarının sınırlandırılması, sınırların kapatılması, Müslümanlar'ın daha sıkı denetlenmesi gibi önlemler alınması planlanan tedbirler arasında.
Paris Katliamı'nın arkasından Erdoğan yüzü kızarmadan terörü kınadı.10 Ekim’de Ankara katliamının faili İŞİD'i sol örgüt isimleriyle harmanlayarak kollamasının, ancak saatler sonra insanların acılarıyla dalga geçer gibi sorumsuz, açıklamalar yapılmasının unutulacağını sanıyor.
Artık ne Erdoğan’ın nede Suriye’de vesayet savaşının taraflarının işi kolay değil. İŞİD, Avrupa ülkelerinde oluşturabildiği yerel örgütlenmelere dayanarak eylem yapmak, bu eylemler sonucu yükselecek Müslüman karşıtı dalgadan ve artan baskılardan yararlanarak militan sayısını artırmak yönelimine girmiş durumdadır.
Devrimci demokrat güçler olarak bulunduğumuz ülkelerde; yükselen milliyetçi söyleme karşı çıkan, yeni baskı yasalarını onaylamayan güçlerle birlikte hareket etmeliyiz.