Ulusal kapitalizmden küresel kapitalizme / 1 Yazdır


-DEMOKRASİDEN FAŞİZME-
Marksistlerin ilk elden -Marks ve Engelsin teorik düzeyde, Lenin’in teorik ve pratik düzeyde- iktisadi yapısından sosyal ve kültürel, felsefi ve ahlaki yapısına uzanan oldukça geniş bir yelpazede kapitalizmin ipliğini pazara çıkaran kapsamlı çalışmaları burjuva dünyasında paniğe neden oldu. Erken Marksizm döneminde Marksist ekonomi politiğe Kautsky ve Bernstein eliyle “cepheden saldırmayı” yeğleyen burjuva ideologları, saldırılarının Marksizm’i doğrulamaktan başka işe yaramadığını anlamalarıyla içine düştükleri çaresizliği “ kaleyi içten fethetme” kurnazlığını keşfederek “Marksizm’i çürütme” gayretkeşliği ile Marksizm’e saldırı görevini kalenin içine yerleştirdikleri Marksist görünümlü kapitalizmin sadık ideologlarına bıraktılar. Yaklaşık iki yüzyıldır “Marksist görünümlü” burjuva ideologlar eliyle sistematik olarak sürdürülen bu saldırıların başarısız olduklarını söylemek olası değildir. İdeolojik yetersizliğinin açıklarından sızmayı başaran burjuva ideologları dünden bu güne saldırılarını sistematik olarak sürdürmektedirler ve “kutsal kapitalizmi” korumak onların görevidir. Burada tartışılacak konu tam da bu “ içten saldırıların” işçi sınıfı hareketi içinde uç veren tahribatın nedenleri üzerinde düşünmek ve tarihsel misyonunu dolduran kapitalizmin neden hala ayakta durabildiği üzerinde tartışmaktır.
Yazının amacı kapsamlı iktisadi ve istatiski verileri alt alta sıralamak değildir, bunu ilgi alanı bu konu olan namuslu iktisatçılara bırakacağız. Konunun bizi ilgilendiren yanı kapitalizmin gelmiş olduğu düzey ve işleyiş biçimiyle toplumsal pratiğe yansıyan yönüdür. Konunun sıkıcı teorik yanlarına girmeden önce kapitalizmin içinde bulunduğu durumun kitlelerin yaşam pratiğine yansımasını harmanlayarak ifade etmeye çalışalım. 2008 yılında kapitalizmin ekonomik krizi olarak başlayan ve halen aşılamayan, derinleşerek devam eden olgu ekonomik boyuttan siyasal/politik boyuta sıçrayarak toplumsal krize dönüşmüştür. 2008 yılını takip eden 7-8 yıl içinde ise Dünyanın farklı bölgelerinde iç savaş ve nükleer güçler arasında gerginlik yaratarak küresel kapitalizmin varlığının bütün alanlarını tehdit eden krize dönüşmüştür. Krizden çıkış amaçlı 2008 yılı başları itibariyle sistemi çalışır durumda tutmak için karşılıksız trilyonlarca dolar piyasaya sürülmesine rağmen krizi bertaraf etmek şöyle dursun, kriz derinleşerek devam ederken krizin bedeli ağırlaştırılmış vergiler ve kemer sıkma politiklarıyla çalışan kesimlere ödettirilmeye çalışılmaktadır. Kemer sıkmayı reddeden kitleler yeryüzünün farklı ülkelerinde adeta kamplara bölünmüş, bir kısmı küresel kapitalizmin alternatif Türkiye, ABD, Macaristan, Polonya, Rusya ve Muhtemelen 2017 Baharı itibariyle pek uzak gözükmeyen Almanya, Avusturya ve Fransa v.b gibi ırkçı -sağcı ve dinsel referanslı iktidarlarına kitlesel taban oluştururken, bir kısmı Yunanistan (Syriza), İspanya (Podemos) , Gutemela, Venezüella, Brezilya gibi Latin Amerika ülkelerinde “antikapitalizm” söylemiyle politik/siyasi bir güç haline gelen “sol” kitle partilerinin kitlesel tabanını oluşturmuştur. Bu durum kapitalizmin alışılagelmiş meşruiyeti içinde yönetme görevi verdiği klasik “muhafazakar-demokrat” burjuva partilerine kitlesel tabanlarını kaybettirmiştir. Birinci grupta toplanan ırkçı ve dinci sağcı partiler, iktidar oldukları ülkelerde küresel burjuvazinin bütün desteğine karşın bir türlü siyasal istikrarı sağlayamazken, ikinci grupta toplanan, sol kitlelerin desteği ile iktidara gelen anti kapitalist söylemli partilerin iktidar olduğu ülkeler açıkça küresel kapitalizmin kurumlarınca ağır biçimde cezalandırılarak “sollaşma” sürecine giren kitleler dolaylı, dolaysız yollarla tehdit edilmiştir.
Yunanistan’da kemer sıkmaya karşı çıkan Syriza hükümeti küresel sermayenin temsilcisi ve yeryüzünün %90 gelirini gasp eden %1 i temsil eden küresel güç odakları tarafından boğazlanmıştır. Görevi Avrupa Bankalarının istikrarını desteklemek olan Avrupa Merkez Bankası Syrizanın iktidara gelmesi ile Yunanistan ekonomisini felç edecek boyutta Avroyu Yunanistan’dan çıkararak Syriza hükümetini iflas ile boyun eğme arasında tercih yapma zorunda bırakarak adeta “ küresel kapitalizmin alternatifsiz olduğu” mesajını vermiştir. Küresel Kapitalizmin Almanya şube temsilcisi Merkel’in, Syriza hükümetine borçlarını ödemek için “ülkenizi satın” tavsiyesi hala belleklerdedir ve bir halka “ülkenizi satın” küstahlık ve saldırganlığı kapitalizmin meşrebine de uygundur. Yani, kapitalizmden uzaklaşırsanız ülkenizi sattırırız… Burjuvazinin “vatanseverlik” çığlıklarının ana tercümesi de budur. Küresel Kapitalizm için ülke, sömürüsün sürdürdüğü coğrafyadan başka bir şey olmamıştır, vatanseverliği ise şirket hisselerinin doygunluğu ve dolgunluğu ile doğru orantılıdır.
Kapitalizmin doğuşundan itibaren rahminde beslediği, küresel dönemle birlikte doğurup ortaya fırlattığı ahlakı ve dayattığı ahlak anlayışı ise çürümüşlüğünün açık göstergesidir. Kapitalizmin ahlakında dayanışma, dostluk, el ele vererek birlikte üretip ihtiyaca göre ve insanca paylaşmak gibi insani erdemler aramak saflıktır. Kapitalizmin insanı fırsatçıdır, acımasız rekabetin içinde birbirlerini tepeleyen, altta kalanın canının çıkmasının mubah sayan, çalışmadan, üretmeden kazanan uyanık bireylerdir. Hiçbir insani değer yargısına sahip olmayan, efendisinin kulu olmayı ayrıcalık sayan kişilik fukarası yaratıklardır ve toplumun bu türlerinin çoğalması için adeta kuluçka makinesi gibi çalışan yoz kültür kurumları toplumu örümcek ağı gibi sarmıştır. Muteber insan türü silik, kişiliksiz, boyun eğen, kendi çıkarı için alemi ateşe vermeye teşne hastalıklı tiplerdir. Yarattığı insan türü kendi meşrebine uygundur, geleceğini uzatması ancak bu tür yaratıkların üretilmesiyle mümkün olacaktır. Toplumu etkileme alanları olan Politika ve siyaset sahneleri, eğitim ve kültür alanları, yazılı ve görsel medyada bu türlerin etkili ve etkin kılınmasının nedeninin burada aranması yanıltıcı olmayacaktır. Bu olgu aşağı yukarı sistemin istekli yamalarının dışında herkesin kabulünde olduğu halde “ne yapmalı” sorusuna verilen yanıt aynı ölçüde açık ve berrak değildir. Özellikle aydın/demokrat görünümlü kesimin, hala sistemin bir yerlerinden düzeltileceğine, vahşetin ehlileştirileceğine ilişkin “imanlarından” kuşkuları yoktur ve sınıf bilincinin köreltilmesine yönelik bu tutum da genellikle bu kesimlerden gelmektedir. Kapitalizmin yaklaşık üç yüz yıldır çevreye yaydığı kokudan duyulan rahatsızlığa kem küm edenler, bütün canlılar için açık ve yakın bir yaşamsal tehdit oluşturduğuna, yangının bacayı sardığını görmezden gelenler sanki bütün bunların sorumlusu üç yüz yıldır dünyayı işçi sınıfı iktidarları yönetiyorlarmış da bütün bu açmazlar, bütün bu vahşet işçi sınıfının iktidarının sonucuymuş gibi nefret oklarını Marksizm’e ve devrimcilere yöneltirler. Kestirmeden söyleyelim: Kapitalizm kendisi için sözüm ona “Marksistlerini” de yetiştirmiştir ve bunların görevi işçi sınıfı ideolojisinin iğdiş edilmesidir. Hedef kitleleri ise sola yakınlık duyan ancak sosyalizmin sınıfsal özünü kavrama ideolojik yetkinlik ve yeterliğine sahip olmayan kitlelere amaçlı ve sistemli sosyalizm düşmanlıklarını “sol” söylemlerle yutturmalarıdır. Uluslararası üne sahip sözüm ona bu Marksistlere göre kapitalizmin ancak bir işçi sınıfı bir devrimiyle yıkılabileceğine ilişkin devrimci pratik iflas etmiştir. O halde, “ evet, kapitalizm kötüdür ama yaşamını sonlandırması için evrimleşmesini beklemek gerekir”. Sol kültürün kıyısından köşesinden geçmiş birisi için yeniymiş gibi pazarlanan bu görüşün mucitleri aslında daha Marks/Engels döneminde Marksizme saldırıyı meslek edinmiş Kautsky ve Bernstein gibi kapitalizmin görevlendirilmiş kalemşorlarıdır. Küresel kapitalizmin bu günkü durumuna ilişkin çözümlemelerinde kendilerini gizleme çabaları sonuç vermemekte ve yakayı ele vermektedirler. Bunların en meşhurlarından Paul Mason Sovyet devriminin sonuçlarının fiilen dağılması fırsatına sarılarak kapitalizmin içinde bulunduğu duruma ilişkin incilerini sıralamaktadır. Paul Mason’a göre “Kapitalizm tarihi boyunca krizler yaşamıştır ancak her defasında bu krizlerden güçlenerek çıkmıştır. Bu kapitalizmin doğasında vardır ve onun bir devrimle yıkılması Sovyet devrimcilerinin yanılgısını tekrarlamak olacaktır.” Paul Mason bunları söylerken yalnız değildir. Kendisinden yüz elli yıl önce yaşamış olan Kautskye utangaç atıfta bulunurken, Katskynin takipçisi Kontradyevin “ uzun dalgalar” teoremine sarılarak adeta kapitalizme biraz daha ömür biçmek, “ yahu adam zaten hasta, post kapitalist döneme girmiştir, ömrünü tamamlaması için biraz daha zaman tanıyın” ricasında bulunmaktadır. Adeta devrimcileri de üstü kapalı tehdit etmekten geri durmamakta ve “devrim yapsanız bile kapitalizmi ortadan kaldıramazsınız”…
Post Kapitalist Paul Masonu bilmeyiz ama bize göre koruyucu kanatları altına aldığı küresel kapitalizm biraz daha yaşarsa ateşe verdiği yer kürede diğer bütün canlılarla birlikte bu yangından kendisini bile kurtaramayacağından eminiz. “Kapitalizmin ıslahçılarının” saptırmalarına devam edeceğiz.