Ulusal kapitalizmden küresel kapitalizme / 16 |
-DEMOKRASİDEN FAŞİZME- Bir önceki bölümde içinde bulunulan zaman diliminde yerkürede, “bir şeylerin” olduğunu, kitlelerin kendiliğinden eylemlerinin eylem içinde antikapitalist devrimci karakter kazandığının altı çizilmişti. Kitleler cephesinde olup bitenler özetlenmeye çalışıldı. Kısaca, küresel kapitalizme karşı yerkürenin değişik ülkelerinde ardı ardına patlayan kitlesel hareketler birbirini tamamlayan, birbirini etkileyen ve tetikleyen helezonik hareketler olarak zaman zaman yoğunlaşan, zaman zaman dinginleşen bir seyir izlemiştir. Devrimci kitlesel yükselişin karşısında iktidar sahipleri bu yükselişi seyretmez, karşı devrimci güçlerin yıkıcı, ölümcül önlemleri devreye girer. Provokasyonlar, sabotajlar, eylemin ve önderlerinin gözden düşürülmesi, manipülasyonlar bir birini izler. Kısaca karşı devrim, yıkıcı ucu iktidara dokunan hiçbir ilerici/devrimci harekete hoş görü göstermez ve bu beklenemez de. O halde küresel kapitalizm cephesinde durum nedir?. Öncelikle yapısal özelliğinden gelen içsel sorunlarını aşamamaktadır. 2008 krizi hala aşılamadığı gibi giderek derinleşmektedir. Bir krizden çıkmadan etkisi bir öncekine göre daha ağır olan ikinci, üçüncü… ve ardı ardına eklenen krizlerle boğuşmaktadır. Kapitalizm, bu güne kadar bunalım ve krizlerini sömürüyü yoğunlaştırarak aşmıştır. Şu veya bu ülkede uç veren tepkileri bir şekliyle bastırmış, etkisizleştirmiştir. Ancak, küresel kapitalizmin 2008 yılındaki krizi atlatamaması, kapitalizmin gelmiş olduğu düzeyle paraleldir ve görünen odur ki krizin atlatılması bir yana ağırlaşarak devam edeceğine ilişkin ciddi ipuçları artık saklanıp gizlenemez duruma gelmiştir. Kapitalizmin tarihinde görülmeyen ve ekonomistlerin “resesyon” olarak adlandırdıkları enflasyon “çift dip” yapmaya başlamıştır. Yani mevcut krizden çıkmadan yeni bir krizin kapıya dayanmasıdır. Bu durum ise kısa vadede durgunluğun, uzun vadede çöküşün habercisidir. Kapitalizmin kendi tercihi olmayan, yapısal karakterinden kaynaklanan bu durumun faturası halka çıkarılır. “Toparlanma” adına kamu malları özelleştirme adı altında adeta yağmalanır, enflasyonist politikalar nedeniyle alım gücü düşer ve işsizlik artar. Hoşnutsuzluklar baş göstermeye başlar. Bu hoşnutsuzluklar giderek kitleselleşir ve sistemi tehdit eder hale gelir. İşte tam da bu noktada halkın yaşamı üzerine Rus ruletleri oynanmaya başlar. Şiddeti Merkez kapitalist ülkelere nazaran daha ağır biçimde hissedilen geri bıraktırılmış ülkelerde kitleler, siyasal iktidarların zincirlerinden boşanmış açık, karşı devrimci zoruyla yüz yüze gelirler. İşte yine burada devreye kapitalizmin aklı evvel akıl hocası Huntingtonun “medeniyetler çatışması” devreye girer. Artık ülke farklı etnik köken ve farklı dinsel/mezhepsel inanışa sahip insanların savaş alanına döner. Siyasal iktidarlar ülke nüfusunun çoğunluğunu oluşturan etnik ve dinsel/mezhepsel çoğunluğun gerici, ilkel dürtülerini harekete geçirir, iktidara yamar ve kendi dışında kalan insanlar üzerinde “millet böyle istiyor” demagojisi ile açık yıldırma politikasını devlet politikası olarak inşa eder ki, bunun adı faşizmdir. Az çok “demokratik kırıntı” taşıyan statüko terkedilir, yerini faşizmin iktidar yapısına uyumlu statüko alır. Artık, aklın, eleştirinin, bilimin, sanatın yerini “ kayıtsız koşulsuz” biat etmek alır. İktidarına yamadığı kitlelerin ilkel ve gerici dürtüleri okşanır, coşturulur ve bu kitleler iktidar için vurucu güç haline getirilir. Yaratılan führer vur derse vurulur, öldür derse öldürülür. Alman, İtalyan faşizmi kapitalizmin o günkü bunalım ve krizlerinin üzerine kurulmuştu, kapitalizm tek tek ülkelerde ve kapitalist ülkeler birbirleriyle rekabet içindeyken krizden çıkışın çaresi olarak krizin baş gösterdiği ülkelerde başvurulan faşizm, bugün kapitalizmin küreselleşmesiyle artık tek tek ülkelerin değil bütün yer kürenin kapısına dayanmış yakın bir tehlikedir. Şimdi bir özet olarak Alman ve İtalyan klasik faşizminin iktidara hazırlık ve iktidar dönemlerindeki yöntemlerle bu gün geri bıraktırılmış ülkelerdeki iktidarların iktidar biçemleriyle merkez kapitalist ülkelerdeki iktidarların otokratik/totaliter iktidarlar biçimlerine yönelişi kıyaslanmalıdır. Gelinen noktada geri bıraktırılmış ülkelerdeki iktidarların yapısı faşizme evrilirken merkez kapitalist ülkelerdeki iktidarların yapısı otokratik yönetimlere evirilerek faşist iktidarlara evirilmenin provası yapılmaktadır. Küresel kapitalizmin bütün yer kürede kitleleri yedekleme politikası da aynılaşmış, kullanılan yöntemler özdeşleşmiştir. Nüfus olarak ülke çoğunluğunu oluşturan kitlelerin, etnik köken ve dinsel/ mezhepsel inanç farklığı olarak özetlenebilecek ilkel ve gerici yanlarının bilenerek, nispeten azınlık olan diğer etnik köken ve inançtan olanlara karşı sistematik kışkırtmalarla faşist iktidarın alt yapısı oluşturulmaktadır. Nihayetinde bu gelişmeler karşısında küresel kapitalizmin iktidar yönelimleri burjuva demokrasilerinin geri dönülmesi mümkün olmayan geçmişte kaldığının da açık ifadesidir.
|