THKP-C 'Acilciler) 1. Kongre delegelerine açık mektup 1 Yazdır


   

Mahir Çayan önderliginde kurulan ve Türkiye sosyalist hareketi içersinde önemli bir yeri bulunan THKP-C geleneginden geliyoruz. Devrim ve sosyalizm mücadelesinde yüzlerce militanını kaybetmiş,onbinlercesi işkencelerden geçmiş, faşizmin zindanlarında yatmiş devrim savaşcılarının mücadele bayragını taşıdık. Karşı devrimim baskı ve şiddetine, devrimci şiddetle cevap vermeye çalıştık. Kızıldere’de katledilen önder yoldaşlarımızın ideolojik-politik  ve siyasal tezlerini, o  günün koşullarına göre daha da yetkinleştirme gayretiyle THKP-C (HDÖ) adıyla yolumuza devam ettik.

26 Ocak 1976 da Malatya Beylerderesi’nde  bir kez daha katledildik ama mücadelemize aynı kararlılıkla devam etmekten geri kalmadık. Dönemin özgün koşulları içersinde  kendi dogrularımızın geregini yapmaya çalıştık..Yanlışlarımız,yetmezliklerimiz ve imkansızlıklarımıza ragmen, sınırlı sayıdaki militanlarımızla  adımızı tüm ülke genelinde duyurduk.

Bu dönemde kaleme alınan ‘’Türkiye devriminin acil sorunları’’(TDAS) adlı broşür; Mahir Çayan tarafından formüle edilen devrim stratejisi, ‘’ Kesintisiz devrim’’ teorisinin, günün koşullarına göre yeniden uyarlanmasıydı ve bu anlamda da THKP-C idelojisine ciddi bir katkı saglamıştı.TDAS ile başlayan teorik, politik açılımımızla,Öncü savaşı anlayışının, salt silahlı propaganda’dan, silahlı propaganda’nında, silahların propagandasından ibaret  olmadıgı gerçeginden hareketle, diger THKP-C tandanslı guruplarla olan farklılıgımızı belirledik. Siyasal sürecin öne çıkardıgı politik sorunlara karşı duyarlılıgımızın bir geregi olarak aldıgımız tavır ve bu tavrın yarattıgı sempati neticesinde geniş bir kitle tarafından bize yakıştırılan ‘’ACİLCİLER’’ adını aldık.

12 eylül 1980 yılına geldigimizde, politik etkinligimiz maddi gücümüzün kat kat üzerinde idi. Başta Adana olmak üzere, Antakya, Kayseri, Kars ve İstanbul başta olmak üzere, ülke genelin de bir cok il’de aynı anda eylem yapabilecek güç ve yetenekte militan kadrolara sahip olduk.

1975 ve 1980 tarihleri arasında  üst üste ugradıgımız  polis operasyonlarına  karşın, kendi içimizdeki yoldaşlık ilişkileri ve birbirimize olan güven sayesınde yaralarımızı sarıp yolumuza devam ettik.

1976 Beylerderesi katliamında, ikisi kurucu ( İlker AKMAN  Hasan Basri TEMİZALP) üyemiz ve bir militanımızı ( Yusuf Ziya GÜNEŞ) kaybettik. Onlarca taraftarımız tutuklandı. 1977 agustos operasyonu ile bir kurucu ve MK üyemizle birlikte on’larca militanımız birkez daha tutuklandı. Aynı tarihlere denk düşen bir ayrılık yaşadık ( Devrim savaşcıları ayrılıgı) 1978 ve 79 tarihlerinde’de aynı baskılar devam  etti. Polis operasyonlarıyla tutuklanan onlarca militanımıza ragmen, ACİL-HDÖ ayrılıgını da bu dönemde yaşadık. Yaşadıgımız örgütsel ayrılıkların ıdeolojik-politik temellerinin yeterince tartışıldıgını elbette söyleyemeyiz.  sorunlarımızın nedenleri, ideolojik açılımlarımızın teorik temellerini karşı karşıya gelerek eni-konu tartışarak birbirimizi ikna edebilmenin  koşullarını yaratamamış olmamız, HDÖ-ACİL ayrılıgını körüklemiş olsa da, birbirmize karşı zor, tehdıt ve şantaj gibi devrimcilere yakışmayan yöntemlerden uzak durduk. Buna teşebbüs etmeye kalkan bir takım provakatif girişimler olsa da başarılı olamadılar.( Haydar Yılmaz’a yönelik  provakatif girişimler(1)* vb.) Diger yandan, başta İstanbul olmak üzere, bir takım bölgelerde, sanki aynı örgütün militanlarıymışız gibi karşılıklı dayanışma  ve yardımlalaşma içersinde oldugumuzun da sayısız örnekleri vardır.

Nebil Rahuma ve Zıya Erdönmez’in HDÖ saflarında ve aynı zamanda bu örgütün üst düzey sorumluları olmalarına ragmen, 12 eylül faşizmi döneminde Örgütümüzün İstanbul birimi sorumlu yoldaşlarıyla karşılıklı bilgi alışverişi ve dayanışma içersinde olduklarını biliyoruz. Bunların bir kısmı yeterince yazıldı.

Yoldaşlar;

THKP-C (ACİLCİLER) örgütümüz tarihinde, ne kendi dışımızdaki diger devrimci örgütlere karşı, nede kendi içimizde, militan yada sempatizanlarımıza karşı şiddet, tehdit ve şantaj yöntemine başvurma gibi devrimci olmayan yöntemlere asla teşebbüs edilmemiştir..Kimi bölgelerde bir takım fevri davranışlar olsa bile duyuldugu an önüne geçilmeye çalışılmış gerekli uyarılar mümkün oldugunca uygun bir şekilde yapılmış, teşebbüse yeltenenler uyarılmıştır.

THKP-C (ACİLCİLER) örgütünün hedefinde devrimciler degil, devrim düşmanları olmuştur Kendi yoldaşlarına pusu kuran, Yoldaşları hakkında düzmece ‘’raporlar’’ hazırlayan, yalan yanlış ‘’dosya’’lar tutarak sözüm ona aba altında sopa göstererek  kendine ‘’rakip’’  olarak gördügü yoldaşlarını susturmak isteyen zihniyetin bizim tarihimizle hiç bir ilişkisi olamaz. Düşmana degil de, yoldaşına pusu kuran, onu sırtından hançerleyen ,düşmana ihbar eden, yakalatan ve yakalattıkdan sonra da, sagı solu töhmet altında bırakacak şekilde yoldaşlar arasına nifah tohumları ekmeye çalışıp, herkesin herkesten şüphe duyabilecegi bir ortam yaratmak isteyen  zihniyetin bizim içimizde yeri yoktur. Böyle bir anlayışın sahipleri, bırakınız örgütümüz içersinde olmayı, devrimci örgütlerin  top yekün dışındadır, karşısındadır ve düşmanıdır. Bu hastalıklı zihniyet, devrim saflarına sızmış, karşı-devrimin sefil birer kuklası, zavallı bir maşasıdır. Eline geçirdigi olanakları devrimcilere karşı kullanan bu sahtekar suratların maskelerini düşürmek ,ihanetlerini sergilemek ve deşifre etmek hepimizin görev ve sorumlulugu içersindedir. Karanlık güçlerin kucagına oturarark ‘’güç bende’’zihniyetiyle, önce en yakınındaki ‘’yoldaş’’larını hedef alan ‘’karanlık adam’’ların, bir degil, beş degil, elli yıl sonra da olsa, yüzlerine projektör tutarak  çırıl çıplak acıga çıkartılıp, ser-sefil ortalıga salınması hepimizin görevi ve boynumuzun borcudur.. Türkiye’nin sosyalistleri, devrimci örgütlerimiz  bunu yapabilecek kapasitededir.

Yoldaşlar;

İhanet; dışarda degil, içerden gelir. Uzakta degil, en yakından gelir. İhanet; Korkaklıktır. İhanet eden korkaktır, tedirgindir, ürkektir. Hatasını kabul etmez, suçunu  inkar eder. Tartışmaz, saldırgandır. Zor kullanmak tek çıkar yoludur.

İhanetin bel kemigi yoktur. İlkesizdir. Bugün söyledigini yarın inkar eder, ‘’tutarlı’’ oldugu tek şey; ‘’inkar’da  israrı’’dır. İsrar’la inkar ederek kurtulacagını zanneder. İnkar ederken daha da  saldırganlaşır. Saldırganlıgı çaresizligindendir.

İhanet; Yıpratmak, bozmak, çürütmek ve sonuçta’ da yok etmek için vardır. Kuşku yaratır, güvensizlik tohumları eker. Saglıklı  bir bünye’ye dışardan şırınga edilen bir mikrop aşısıdır.

THKP-C ( ACİLCİLER) örgütümüze  şırınga edilen mikrop aşısının bileşenleri, ‘’MİT, MUHABARAT VE MIHRAC’’tır. Kısacası bu mikrop aşısının adı ‘’3M’’dir.

Yoldaşlar;

‘’Mit, Muhabarat ve Mihrac’’ (3M) mikrop’unun örgütümüze hangi tarihte enjekte edildigini tam olarak tespit etmemiz şu an için bilinmiyor. Buna karşın, 3M adını verdigimiz bu aşı’nın bünyemize verdigi tahribatın ilk belirtisi, Nebil RAHUMA yoldaşımızın yakalatılması’nın açıga çıkartılmasıyla  kendini belli etmiştir. Örğütümüzün tasfiyesiyle sonlanan bu işbirligini, yeni bilgi ve bulgularla izleyerek teşhir etmeye elbette devam edecegiz.

Dolayısıyla, bugünkü bulgularımıza göre milad; Nebil RAHUMA’nın iki kez üst üste yakalatılmasıdır.

 

MİT, MUHABERAT, MİHRAC(3M)  VE  ÖRGÜTÜMÜZE KARŞI  İŞLEDİGİ SUÇ’LAR...

1)     1978 tarihinde, Nebil RAHUMA yoldaşımızın iki kez üst üste yakalatılması: Muhbir, Mihrac URAL’dır.

Nebil Rahuma’nın, kısa aralıklarla üst üste iki kez nasıl yakalandıgı sorusu 30 sene sonra açıga çıktı. Nebil yoldaş’ın 1978 senesi aralık ayın’da,, Sagmalcılar ceza evi’nde ziyaretine gelen Erkan Ulaşan’a anlattıklarını, E.Ulaşan’ın ‘’Nebil’in yakalanmaları’’ adı altında Nebil sitesinde yazdıgı anılarından ögrendik.( Mihrac Ural’ın, bugüne kadar tespit edemedigimiz, örgüt içersinde  hiç kimsenin bilmedigi, tanımadıgı kişiler aracılıgı ile gönderdigi pusulalar üzerine pusuya düşürülerek yakalatıldıgını ögrendik. Erkan’ın yazısından sonra, Mihrac Ural’ın nasıl çırpıntıgına, saldırganlaştıgına tanık olduk. İlk  Önce ‘’bu pusulayı ben yazmadım, Tacettin Sarı da böyle bir pusula göndermedi’’ dedi. Tacettin Sarı’nın degil, bizzat kendi el yazılı pusula oldugunu ve bu yazıyı Nebil Rahuma’nın tanıdıgını ve bu nedenle gönderilen kişilere güvendigi için pusuya düştüğünü. Nebil tarafından, Erkan Ulaşan’a anlatıldıgını yine bu site’den bırıncı elden yazdık. Mihrac Ural’ın, Erkan Ulaşan tarafından açıklanan gerçekleri  çarpıtma çabası tutmadı. Erkan Ulaşan, söyledigi herşeyin arkasında oldugunu. Nebil’in, kendisini yakalatan, pusuya düşüren pusulaların Mıhrac Ural el yazısı oldugunu bizzat kendisine söyledigini bir kez daha açıkladı..

Mihrac Ural’ın, bu konuyla ilgili  yazdıgı herseyin, suçluluk psikolojisi ile yazılmış, çelişkilerle dolu ve biri digerini yalanlayan yazılar oldugunu gördük.

Nebil Rahuma yoldaş, Mihrac Ural tarafından yakalatılmıştır. Bu ihanet polis’te çözülme sonucu degil. Bu ıhanet, polisle ışbirligi sonucu gercekleşmiştir. Bunun kanıtı, 1977 Agustos darbesi ve yakalanmalar hakkında soruşturma açilmasi konusundaki öneriyi ‘’ geregi yok olan oldu, biz işimize bakalım’’ diye engellemesidir. Adı geçen dönemde yakalanmalarla ilgili örgüt içersinde açılacak olan bir soruşturmada, Nebil yoldaş’ın konuşacagı korkusudur.

 

2)     Mihrac Ural’ın, örgütsel tarihimiz içersinde hiçbir eylemi yoktur. 1978 tarihinde Adana ABD konsoloslugunun bombalanması eyleminde  A.F.Ç ile ‘’gözcülük’’ yapma görevini üstlenmiş olmasına ragmen, Nebil Rahuma yoldaş’ın eylemi gerceklştirmek üzere harekete geçtigi sırada olay yerinde kaçarak Nebil Rahuma’yı korumasız bırakmıştır. Bu olayın iç yüzü de, 30 sene sonra, Nebil Yoldaş’ın Erkan Ulaşan’a cezaevi ziyaretı sırasında anlatımlarının Erkan tarafından deşifre edilmesiyle açıga çıktıgını yine bu site’deki anlatımlarından biliyoruz. Sıradan bir yazılama, pullama yada kuşlama eyleminde oldugu gibi,  Adana ABD konsoloslugu eylemini de, her fırsatta abartarak anlatan bu hain kişiligin, bugüne kadar örgütümüze hep yalan söyledigi böylece bir kez daha açıga çıkmıştır. Mihrac Ural’ı, Nebil Rahuma konusunda Polisle işbirligi yapmış bir hain oldugu kadar, Nebil yoldaşı eylem esnasında yalnız bırakıp kaçan bir korkak olarak da tarihimize yazacagız.

 

3)     ALİ ÇAKMAKLI YOLDAŞ’I KATLEDEN MİHRAC URAL’DIR

 

Bu konuda her türlü yalan ve çarpıtmaya başvuruldu. Ali Hoca’nın alçakca katledilmesi, Nebil yoldaş’a kurulan hain tuzagın devamıdır. 12 eylül’den heman sonra işlenen bu cinayet anlamlıdır. Örgütümüzün militanlıgını yapmış, taraftarı olmuş, 1.Kongresine katılmış delegeleri bu siteyi takip ediyorlar. Ali Hoca konusunda yazılan yazıları okudular.Tekrar tekrar yazmaya gerek olmadıgı kanısındayız. 30 senedır bılınen gercegi çarpıtmaya çalışarak akıllarınca suç’larından kurtulacaklarını zanneden bu zavallı gürühun nasıl çırpındıgına tanıklık ettik. Ali hoca, Mıhrac Ural tarafından Adana cezaevi’nde kaleme alınan ‘’ karanlık Adam’’ adlı yazıdan kısa bir süre sonra, yıne onun talimatıyla öldürülmüştür.

Ali Çakmaklı’nın katledilmesinde, örgütümüzün sorumlu yoldaşlarına bilgi verilmemiş, ‘’ karanlık adam’’ adlı yazı’ya, Mihrac Ural ve Adana il sorumluları dışında hiç kimse onay vermemiştir. Bu nedenle,’’karanlık adam’’(2)* yazısı başka hiç bir bölgede dagıtılmamış ve onaylanmamıştır. Ali çakmaklı’lı katledildikten sonra bile örgüte bilgi verilmeden, Mihrac Ural’ın sadece kendi tasarrufu ıle örgütümüz adına bu cinayet üstlenilmiştir.

Ali çakmaklı katledıldıkten sonra, Ibrahım Yalcın, Nebıl ile İstanbul’da görüştüğünü yazdı. Ali Hoca’nın öldürülmesinden dolayı, Nebil’in İbrahim’e, Mihrac Ural’ın ‘’ne yapmak ıstedigini’’soyledigini ve bu konuda Mihrac’ı sorumlu tuttugunu anlattı.. İhanet korkuya kapıldı. Yalan söylüyor ‘’ıbrahım ölüyü konuşturuyor’’ dedi. Korktu. Nebıl’ın bir an önce öldürülmüş olması ihanetın işine gelecekti. Nebil yoldaş için ‘’ Adana’dan döndügü gün tutuklandı, sorgulandı ve öldürüldü’’ diye yazıyorlar. Yalan yazdıklarını kendılerı de çok iyi biliyorlar. Nebil blog’un da yazan M.Yavuz, bu yalanı herkesten çok daha iyi biliyor.  M.Yavuz’un,’’A.E.Özgentürk’’ ile  konuşarak Nebil  blog’unda yazdıgı yazıdan da anlaşılıyorki, Nebil Adana’dan döner dönmez öldürülme’di. Adana dönüşünde sonra, İbrahim Yalçın’la konuştugu gibi A.E.Özgentürk’le de konuştugu ve son bir iki gün öncesine kadar hiç bir sorun olmadıgı bu konuşmadan da anlaşılıyor. İlginçtir, Bir yandan İbrahim yalçın’ ı ‘’yalan’’ söylemekle ıtham ederken, başka bir yazıda İbrahim yalçın’ın söylediklerini tekrarlıyorlar(3)*. Hiç bilmedikleri konu hakkında işlerine geldigi gibi yorum yapıyorlar.

Tarihimizi kirletmeye çalışan M.Ural’ın, Ali hoca konusunda da, bilerek yaratmak istedigi bilgi kirliligi, bardagı taşırmış olmalı ki, H,.Y: Keser yazdı. ‘’sorumsuzlugun lüzumu yok. sorumlulugunu kabul et bölgedekı arkadaşları töhmet altında bırakma’’ dedı. Ihanet yıne sustu ve olayın seyrini başka yöne çekmeye çalıştı . ‘’ ...Verilen altınlar’ın karşılıgı silahlar alınmadıgı için kendi arkadaşları tarafından öldürülmüş olabilecegini’ ’yazdı(!)  ‘’...kaçakcı’lar tarafından öldürülmüş’’de olabilir dedi. .Bunların hiç biri tutmadı. Ali hoca’nın ödürülmesinden bir yıl sonra Cephe dergisin’de yazdıgı ve ‘’öldürülen polis ajanı mit’’ diye bahsettigi yazısını çıkartıp yayınladık ama o kendi yazısını bile görmemeye devam etti. M.Ural, Ali Çakmaklı’nın katili’dir. M.Ural eli kanlı bir devrimci katilidir.

Yazı toplam 4 bölümdür. Sürecektir...