Recep Tayyip gitti gidiyor! Yazdır


Erdoğan 16 yıllık AKP iktidarında her sıkıştığında Kürde saldırdı. Kimi zaman adına “çözüm Süreci” dediği çöktürme planlarıyla, kimi zaman açıktan imha ile hep saldırdı. Kürt halkının temsilcileri ise her çözüm dendiğinde “biz hazırız, çözümden yanayız” dediler ve iktidarın oynadığı oyunları da bilerek çözüm için koşulları hep zorladılar. Büyük bedeller ödediler ama barış ve kardeşlik isteminden vazgeçmediler, vaz geçmiyorlar. İktidar çözüm istemini, çözümün yolunu açacak olan ateşkes ilanlarını bir zayıflık belirtisi olarak yorumladı ve saldırıların boyutunu arttırdı. Ancak tüm bu saldırılara karşı Kürt hareketi her saldırıdan sonra daha da güçlendi.

Örnek mi isteniyor? İşte Rojava devrimi, işte İran’da on binlerce savaşçısı olan PJAK(Kürdistan Özgür Yaşam Partisi, İşte Türkiye HDP barajları yıka yıka geliyor. İşte Güney Kürdistan’da oluşan Ulusal Cephe.

Bütün planları bir bir bozulan Erdoğan, son çare olarak partili yandaşlarıyla yaptığı gizli toplantılarda HDP’yi nasıl baraj altında bırakabileceklerinin formüllerini anlatıyor. Akabinde Suruç’ta AKP tarafından büyük bir provokasyon sahneleniyor. Bu bize Erdoğan’ın talimatlarının hayata geçirilmeye başlandığını düşündürtüyor. Olaylarda 4 insan yaşamını yitirmiş bulunuyor. Erdoğan bu olayı da tıpkı 7 Haziran ve 1 Kasım öncesinde yaptığı provokasyonlar gibi, PKK’nin üstüne yıkarak oya tahvil etmeye çalışıyor. Ancak korkunun ecele faydası yok artık. AKP gemisi su alıyor ve fareler önden gemiyi terk ediyorlar. Çok yakında Erdoğan yandaşlarınca da yalnız bırakılırsa şaşmamak gerekir.

Artık Erdoğan’ın gizli toplantıları bizzat yandaşlarınca deşifre ediliyor. Söylemler, planlar sosyal medyaya düşüyor. Anlaşılan Recep gidicidir. Recep şimdi bir taraftan hapishanedeki Selahattin Demirtaş’la, beri taraftan da çetin ceviz çıkan Muharrem İnce ile uğraşmak zorunda.

Erdoğan Rojava topraklarının bir kısmını işgal etti ancak yine de seçmenden beklediği desteği bulamadı. Hal böyleyken Erdoğan hala tankla tüfekle siyasete ayar verilemeyeceğini, Türkiye’nin düzlüğe çıkamayacağını öğrenemedi.

Hasan Cemal’in deyişiyle; “Söz konusu vatansa demokrasi teferruattır, diyenler çıktı. Olmadı. Söz konusu vatansa hukuk teferruattır, diyenler çıktı. Olmadı. Devlet bu ülkede hukuk ve demokrasiyi tanımadı. Hukuk ve demokrasi devlete götürülemedi. Bunun için de, barış ve huzur kapımızı çalmadı. Bugün de öyle. Barış ve huzur uzağımızda. Çünkü bugün de darbe zamanlarını yaşıyoruz. Bu seferki askeri değil sivil. Erdoğan'ın sivil darbesi!”

Bütün bu çırpınışlar sorunlara çözüm olmanın çok ötesinde. Tek çözüm kalmıştır, 16 yıldır bu ülkeyi “aldatıldık, oyuna geldik” diyerek yönetmeye çalışan, içinde bulunduğumuz durumun sorumluları başkasıymış gibi gösteren AKP ve liderini emekli edip dinlenmeye göndermektir.

Bunu yapabiliriz. Başarabiliriz. Erdoğan'dan kurtulabiliriz. Erdoğan inişte, çöküyor. Hapiste olmasına rağmen Selo Başkan'la HDP de yükseliyor. Muharrem İnce çıkışta, Erdoğan köşeye sıkışan kedi misali elinin ulaştıklarının yüzleri tırmalıyor. Çözümü zulmünü arttırmakta arıyor. Ancak artan zulüm ateş topu olup Erdoğan’a dönüyor. Recep gitti gidiyor. Hem de en yakınlarınca terk edilerek gidiyor.

Artık Erdoğan ve ekibine güle güle demenin zamanıdır. Bakın Başkan adayı Selahattin Demirtaş mesajında durum tespitini çoktan yapmış;

"HDP barajı aşarsa Erdoğan bitmiş demektir, erken seçim falan olmaz artık. Cesaret ve korku, birbirine uzak duygular değildir, bitişiktir neredeyse. Birinden diğerine sıçrama bazen bir dakikada bile gerçekleşebilir. Şimdi cesaret hızla yayılıyor ve bizim bunu büyütme gibi bir sorumluluğumuz vardır. Öncüler her zaman korkuyu ve karanlığı ilk yarmak görevi olanlardır. Öncü de korkarsa zulüm kurumsallaşır, faşizm uzun süreli bir yönetim biçimine dönüşür. Türkiye'de bu yönüyle, rüzgarı cesaretten yana tersine çevirdiğimize inanıyorum."

Eğer bu öngörüler doğru çıkarsa Türkiye’nin demokratikleştirilmesi yolunda geri döndürülemez bir süreç başlatılmış olacaktır.

AKP iktidarının kuyruğu fena halde sıkıştı. 16 yıllık Erdoğan iktidarının birçok yolsuzluğunu rüşvet dağıtımını gördük. Ancak 24 Haziran seçimleri dolayısıyla bol keseden rüşvet ve ulufe dağıttığına, borç sildiğine, yolsuzluk usulsüzlüklerin üzerini çizdiğine, dile benden ne dilersen türünden böylesine uçuk ve yalan vaatlerde bulunduğuna bugüne kadar şahit olmamıştık.

Erdoğan ve ekibi bütün bu saydıklarımızı yapmasına rağmen, anket sonuçları, meydanlar, ülkede esmekte olan hava iktidarın içini rahatlatmıyor. Muhalefetin, özellikle de Kürt seçmenin yolunu kesmek için her türlü üç kağıt, sonucu garantiye alacak her türlü alavere dalavere çoktan hazırlanmış, -hatta yasalaştırılmış- olsa da iktidar sonuçlardan emin değil.

Bundan dolayı devreye savaşçı, ırkçı tekçi hayaller sokuluyor. Savaş seçeneği ile sonuç alınmaya çalışılıyor. Vatan, millet, bayrak, beka, istiklâl, şehitlik, düşman, vb. ajitasyonları eşliğinde, kitleler en zayıf noktalarından, korkularından, inançlarından, kutsallarından vurulmak isteniyor.

AKP öncülüğünde kurulan İslamo-milliyetçi faşist Cumhur İttifakının eylemi de, söylemi de kan ve zulüm üzerine kurulu. Savaştan besleniyorlar. Yıkmaktan, yok etmekten, kökünü kurutmaktan başka sözcükleri bulunmuyor. Toplumun sorunlarına yönelik en ufak bir talepleri dahi yok. Geleceğe yönelik projeleri tükenmiş, o zaman bize düşen daha çok çalışmaktır, daha çok kardeşleşmektir, daha çok barışı, demokrasiyi, eşitliği, özgürlüğü savunmaktır.

Erdoğan’ın savaş siyaseti çökmektedir. Afrin Harekatı beklenen oy artışına yol açmadı. Şimdi Kandil seferini, Şengal seferini diline dolamış, bununla sonuç almaya çalışıyor. Ancak Kandili de fethetse iktidarı kaybetmekten kurtulamayacaktır. Bunu bildiği için de gizli toplantılarda “ne yapın edin HDP’yi baraj altı bırakın” diyor. Bu planının basına, sosyal medyaya sızması bu planı da daha uygulanmadan boşa çıkarmıştır.

Bundan sonra HDP baraj altından kalırsa kamuoyunca bunun sorumlu Erdoğan olarak bilinecektir. Çünkü kendisi söylüyor. Sandıkları ele geçirin, herkesten önce sandıkların başında olun diyerek hile yapın demek istiyor. Yine provokasyonlar yaptırarak HDP’ye oy verecek halkın sandıklara gelmesini önlemeye çalışıyor.

Ancak bu çırpınışlar da boşunadır. Erdoğan artık nereyi işgal ederse etsin, nereye bayarak dikerse diksin bunu oya tahvil edemeyecektir. Abbas yolcudur. Recep gitti gidiyor. Her kim ki bu gidişe katkı yapmak istiyorsa oyunu HDP’ye ve Demirtaş’a vermelidir. Gördüğünüz gibi Erdoğan’ı başkan yaptırmayacak tutum HDP’ye barajı aştırmaktır. Öyleyse bir kez daha Oylar HDP’ye, Oylar Demirtaş’a diye bitirelim sözü bitirelim.