mihrac ural; 1978 darbesi ve gerçekler... Yazdır


(SAMSUN, BURSA, İSTANBUL, ANKARA DARBELERİNİN PERDE ARKASI)

THKP_C ACİLCİLER  Örgütünün tarih sahnesinde tasfiye edilmesinin arka planında yatan gerçeklerin gün ışıgına çıkartılması ve ihanet içersinde rol alan figüranın (varsa figüranların) teşhir edilmesi mutlaka gerekiyor. Bu bir borçtur. Tarihimizin bir yüzünü karartan ‘’karanlık adam/adamların’’ın teşhir edilerek ilelebet lanetlenmesi, en başta ACİLCİLERİN görevidir.

Önemli mesafeler aldık. Yapacaklarımız, ortaya çıkartacağımız gerçekler daha bitmedi. Olayları irdeledikce ciddi bilgiler geliyor. Aradan 30 yıl geçmesine ragmen, tarihimizi birlikte yaşadıgımız yoldaşlardan son derece ciddi bilgiler ediniyoruz.

Yıllardan beri, Ağustos 1977 operasyonunu ‘’kullanarak’’, ihanetini gizlemeye çalışan ve örgüt içersinde müthiş bir bilgi kirliligi yaratarak kendine yer edinen, Mihrac Ural’ın gerçek yüzünü tamamen açıga çıkartıyoruz. Bu konuyu sonuna kadar takip edip, yepyeni bir sayfa açacagız. ACİLCİLER tarihi işte budur diyeceğiz.

Bütün yoldaşlardan katkı bekliyoruz. Ellerindeki bilgilerin önemli olmadıgını zanneden arkadaşlarımız yanılıyorlar. Tek tek bilgiler birleştikce ciddi sonuçlarla karşılaşıyoruz. ACİLCİ olmak, kısa bir dönem de olsa, bu hareket içersinde bulunmuş olmak, bir ‘’onur’’ olmalı. Bu onur’un lekelenmesine müsade etmemeli, bu tarihi taclandırmalıyız. Bu örgütlenmenin sessiz kahramanları vardır. Her kademede görev almış, çocuk yaşta hayatını ortaya koymuş militanları vardır. Yıllarca hapislerde yattılar, akıl almaz işkenceler gördüler, unutuldular, adlarından bahsedılmedi. Yıllardır yattıkları hapislerde sesızce tahliye edildiler ve sosyal yaşamlarını yeni baştan ikame etmeye çalıştılar/çalışıyorlar. Yok sayıldılar. Hiçbir şey yaşamamışlar gibi görmemezlikten gelindiler. Kendileri inkar edildi ama yarattıkları değerlerin üzerinde, birileri tepinmeye başladı. İnsanlar reddedilirken, ölülerimizin mezarları üzerinde rant elde edilmeye devam ediliyor. Bu çelişkiyi görenler, buna isyan edenler karalanıyor. Mit ajanı olmakla, itirafcı olmakla, özel harp dairesi elemanı olmakla, muhbir olmakla suçlanıyorlar. Seslerini yükselten, soru soran,itiraz eden,kabullenemeyen herkes için mutlaka bir ‘’dosya’’ bulunuyor.

Konuşacak diye şüphelendikleri insanlar için, dedikodu furyası önceden başlatılıyor,’’şüphelidir, ihbarcıdır, dikkatli olunmalıdır’’ diye alt yapı hazırlanıyor. Kişi konuşmamışsa, bir süre sonra ‘’yoldaş’’olarak anılmaya devam ediliyor.( Ali Sönmez gibi)

Ölülerimiz ‘’taçlandırılıyor’’,  kendileri tarafından öldürülenler bile ‘’yoldaş’’ olarak anılıyor ve Mihrac Ural’a baglılık mektupları yayınlanıyor ( Müntecep Kesici gibi) izah edemedikleri cinayetler inkar ediliyor ( Ali Çakmaklı  ve Gökhan Sac gibi) Yada yok sayılıyor susuluyor( Zihni Alan gibi). Bütün bu rezilliklerin farkında olup da itiraz etmeyi  bile degmez bulup, ‘’ben çekiliyorum’’ diyenler, ‘’en degerli kadim dost’’ olarak anılıyor. Yıllardır hiçbir bağlantıları olmasa bile, dışarıya, sanki hala ‘’beraber’’lermiş gibi lanse ediliyor, internet sayfalarında resimleri yayınlanıyor, yoldaş olarak anılıyorlar.

Bütün bu cambazlıklar, çapsız bir düzenbaz tarafından oynanıyor. Hiç kimse tarafından,Hiç bir ACİLCİ tarafından ciddiye alınmayan bu düzenbazın, Orta-Dogu’daki konumunu çok iyi bildiklri için,’’benden uzak olsun da...’’ diye bulaşmak istemedıklerini, ‘’pislige bulaşanın da kirlenebilecegini’’ düşünerek bulaşmak istemediklerini söylediklerini biliyoruz.

Böyle düşünen arkadaşlarımız yanılıyorlar. ‘’Balık baştan kokmuyor’’. Balık, kıçtan kokuyor, kokusu baştan çıkıyor. Bu yanılgıya düşmemek gerekiyor.

Sessiz kalanlar, sessiz kalmak isteyenler,’’bana bulaşmasın’’ diyenler,’’..Bu saatten sonra’’ n’olacak ki? Diye düşünenler, hele de, ‘’tarihimiz karalanıyor’’ sananlar. YANILIYORLAR...

Tarihimizin karalandıgını düşünen arkadaşlarımız, yoldaşlarımıza sormak gerekiyor.

Hangi tarih karalanıyor? Yazılı bir tarihimiz mi var? Bu tarihin sahipleri kim? Kim temsil ediyor  bu tarihi? Kim yazsın istersiniz?

Unutmayın. Tarihimiz’in karalandıgını düşünen arkadaşlarımızın hemen tamamı o tarihle bağını kopartan arkadaşlarımızdır. Neden koparttılar? Ne zaman  ve niçin...?

12 Eylül öncesi mi? Eylül sonrası mı? Bu arkadaşlarımız, ‘’tarihimiz’’ dedikleri örgütle ilişkilerini keserken, gerekçeleri neydi?  Laf olsun diye kesmediklerine göre, yolunda gitmeyen bierşeylerden rahatsız oldukları ve bunun düzeltilmesinin artık imkansızlıgını farkettikleri için olmasın sakın. Terkettikleri hareketin tarihini ‘’kirletmeyelim’’ derken, bu tarihi kirletenlere terketmiş olmuyorlar mı? Üç beş kişilik soysuzlar sürüsüne bu tarihin temsil yetkisini vermiş olmuyorlar mı?

Kimseye kastım yok arkadaşlar. Kimseyle kişisel bir düşmanlıgım da yok. Ben, sesli konuşuyorum. Ben, tarihimin/tarihimizin aklanmasına çalışıyorum. Kirlerinden arınmadan aklanmayacagını biliyorum.

 Kime/kimlere terkedelim bu tarihi?

Ömer ödemiş’e mi? Ömer Gazel’e mi? Mehmetcik memet yavuz’a mı? Zeki bayterin’e mi? Yoksa, Lazkiye’deki seri cinayet şebekesi suç örgütü, üç kişilk Muhabarat ajanı’na mı? Bunlara mı teslim edelim?

Kim bunlar? Bunları kim kustu? Ne iş yaparlar? Nerden türedi bunlar? Kim biraraya getirdi? Ne için bir aradalar? Ne yapıyorlar? Bilmeyeniniz varsa, sorun,tanıyanlardan ögrenin.Bunları biraraya getiren şeyin ne oldugunu ögrenin. Göreceksiniz. Herbirinin digerine ‘’diş bledigini’’ göreceksiniz. Hepsinin de, Lazkiye’deki, ‘’ hepimizin yarattıgı degerlerimize’’ göz koyduklarını göreceksiniz. Biz, bunların safında mı olalım? Sizler, bu adamların safında mı olacaksınız? Olabilir misiniz? Olamadıgınız için bu safları terketmediniz mi?

Bu adamlar, bizleri karalıyorlar. Bu adamlar, bu örgütün tarihini yaratanları karalıyorlar. Bu adamlar, tarihimizin tüm merkezi kadrolarını karalıyorlar. Hedef şaşırtıyorlar. Bu adamlar, bu örgütü tasfiye eden hainlerdir. Polis’le işbirligi yaptılar. Bu örgütü ülke çapında sürek avına tuttular. Bütün bunları yaparken, hep başkalarını hedef gösterdiler.’’Hiçbir şey konuşmadık, ser verdik sır vermedik’’dediler. YALAN SÖYLEDİLER. Teker teker ortaya çıkartıyoruz. Herşeyi ortaya çıkartıp bir ilki daha başarmak istiyoruz. Biz, kendi MİHRAC URAL’ımızın yakasından tuttuk. BIRAKMAYACAGIZ. Her örgütün de, Kendi MİHRAC URAL’larını yakalamalarının  önünü açacagız.

Mihrac Ural, İstedigi kadar sussun. O, istediği kadar ‘’sagır’’ları oynasın,istedigi piyonu önümüze atsın. Onlara bakmayacagız. İhanetin başı’nın yakası elimizdedir. Ortaya sürülen leş kargaları hedefimiz olamaz. Arslan’ların, çakallar’a tenezül etmediğini hepimiz biliyoruz. Yılanın başını ezecegiz. Onu çırılçıplak edecegiz.

1978 OPERASYONU KARANLIKTIR. AYDINLANMAMIŞTIR. KARARTILMIŞTIR. MİHRAC URAL BU OPERASYONUN İŞBİRLİKCİSİ MİYDİ?

1978 tarihinde Samsun’da yapılan bir kuyumcu eylemınden sonra başlayan operasyon sonucu, Ankara, Samsun; Bursa, İstanbul ve Hatay’da operasyon yapıldı.

Tabiri caizse, ülkenin bir ucundan digerine kadar on’larca miltan aynı dönemde yakalandı.

Peki, bu operasyonda baş aktör kimdi?

Her yerde adı geçmesine ragmen ‘’polis ifadem yoktur. Tertemız çıktım, adımı bile söylemedim. Onlar belgelerde buldular’’ diyen Mihrac Ural, gerçekten böyle biri mi? Adını dahi söylemedi de, belgelerden mı bulup yazdılar?

Ne garip. Olaylar hiç de böyle oldugunu dogrulamıyor. Tam tersine, bütün izler Mihrac Ural’ı gösteriyor.

Sorular sormalıyız. Önce bu soruların cevaplarını beklemeliyiz. Verecegi cevaplardan sonra gerçekleri yüzüne çarpacagız.

Sorulardan önce kısa bir hatırlatma yapmak gerekiyor.

Nebil Rahuma’dan başlamalıyız.

1.      Nebil Rahuma’ya el yazılı pusula göndererek, verdigi bir adres’te, para, silah ve döküman almasını isteyen Mihrac Ural’dır. ( Nebil kendisi söylüyor) Mihrac Ural yakalanıyor ve polıs’te yazdıgı bir pusulayı Nebil’e gönderiyor ve Nebil Rahuma’yı yakalatıyor. Bu konu açık, bunu tartışmayacagız.

 

Mihrac Ural bunu inkar(!) ediyor ve Erkan Ulaşan’a ‘’biz o zaman pusula ile haberleşmezdik’’ diyor. Erkan’dan yeni bir açıklama yaparak, ’’Nebil,Mihracı çok severdi kardeş gibiydiler, sözlerim yanlış anlaşıldı’’ demesini istiyor. Erkan,’’hayır’’diyor ve Nebil’den bizzat duydugu nasıl yakalandıgına ilişkin haberi ısrarla tekrarlıyor. Bu sefer, Erkan’ı ‘’ölü konuşturucu’’olarak suçluyor(!) ‘’hain’’ ilan edip, resmini sitesinde yayınlıyor(!)

Olaylar, Erkan Ulaşan’ı dogruluyor, Mihrac Ural’ı yalanlıyor. Nasıl yalanlıyor? 1978 tarihini  Şubat ayında, Tarsus yolunda otobüste yakalanan MEHMET AVAN, tıpkı Nebil olayında oldugu gibi, Mihrac Ural’dan aldıgı el yazılı pusula ve adreslerle İstanbula yollanıyor. Demek ki, Mihrac Ural’ın ‘’biz o zaman pusula ile haberleşmezdik” sözlerinin doğru olmadıgı anlaşılıyor.

Mihrac Ural’a SORUYORUZ. Bu dogru mu? Mehmet Avan’ı  (eline  pusula vererek) İstanbul’a gönderdin mi?  A.F.Çiler ve hanımının İstanbul’da yakalanmasından sonra, M.Avan’a; ‘’A.F.Çiler konuşmadı, evleri bilinmiyor,  evde silah,para ve dökümanları al’’diye yolladın mı yollamadın mı? Bu ev bilinmiyor muydu? Bu ev polıs denetiminde değil miydi?

Mehmet Avan’ı başka adreslere de aynı yöntemle  yolladın. (Devrimci Saglık-İş ‘e yolladın, Daha önce bıraktırdıgın, Mat marka otomotık silahı, Mehmet Avan’ı göndererek aldırdın, takip edildigini bile bile bunu yaptın.)  Bitmedi, bir başka yere daha yolladın. Cezaevine yolladın, ‘’antakya’ya git Tacettin Sarı’yı gör ve oradan’da cezaevine uğra İrfan, Adnan vd.den Samandağ Ziraat Bankası eyleminin paralarını iste’’ dedin.  Adnan ve İrfan bu paraların yerini söylemediler(hiçbir zamanda söylemediler.  M.Avan bu süreçte hep takipteydi. Sen bunu biliyordun. Mehmet Avan yakalandıgı zaman herşeyi ögrendi ama sustu. Bunlar şimdi konuşuluyor. M.Avan’ı tuzaga düşüren kim? Bize bunu anlat bakalım…

 

2.       Samsun operasyonu başlamadan önce Samsun’da idin.  Ankara’ya kimle beraber geldin? Yanında, Ahmet Babaoglu mu vardı?

Ahmet Babaoğlu’nu İstanbul’a sen göndermedin mi? Ahmet Babaoglu‘nu İstanbula neden ve kimleri görmesi için gönderdin? Kime pusula yolladın?

Birden bire,30 sene sonra, Nebil Rahuma yoldaş’ın kaldıgı  evi, Ahmet Babaoglu’nun  söyledigini  yazdınız. Bunu ne zamandan beri biliyordunuz?

Neden daha önce açıklamadınız? Madem biliyordun da neden bu güne kadar gizledin?

Ahmet Babaoglu, Nebil Rahuma’nın kaldıgı evi nasıl bilebilir ki? İstanbul bölgesi ile hiçbir ilşkisi bulunmayan bir kişinin, Nebil Rahuma gibi, her yerde aranan bir militanın evini biliyor olması akıl ve izanla izah edilebilir mi?  Evi bilmesi mümkün degil. Bu evi sen biliyordun. Sakın ola ki, Nebil’e yolladıgın pusulayı Ahmet Babaoglu’na verip göndermiş olmayasın?   Gazeteleri boşver(!) biz gerçegini yaşadık. Nebil tek başına yakalandı. Bunu hepimiz biliyoruz. Bizim, bu izi yakaladığımızı farkettiğin an, Ahmet Babaoglu ismini ortaya atmanın nedeni neydi? Bu konu yıllardır konuşulup dururken hep sustun. Bugün mü aklın başına geldi bre dürzü.

Soru şu. Ahmet babaoglu’nu ele veren kim?  Nasıl yakalandı? Önce nerede yakalandı? Haberin var mı?

 

Milliyet gazetesi belge sayılır mı? Dogru yazmadıgını biliyoruz. Ama yine de sormak gerek. Mihrac Ural, Milliyet gazetesi senin Bursa’da yakalandıgını yazıyor. Dogru mu? Degil. Degil ama, senın Bursa Operasyonu öncesi (tıpkı Samsun operasyonu öncesi oldugu gibi) Bursa’da oldugunu ögrendik. Bursa’da ne arıyordun?

Kimlerle görüştün? Sen, 10 Mart 1978 de Ankara’dan yakalandıktan sonra, Bursa’da da operasyon başladı. Tıpkı İstanbul’da Nebil Rahuma yakalanması gibi. Bursa’da üç kişiydiniz, diğer iki kişi kimdi?

Bursa’dan Ankara’ya döndkten sonra, Bursa’daki ‘’ayak izlerin’’ henüz kurumadan operasyon başladı. E.Y ve yanındakiler yakalandı.

Soruyu tekrarlayalım. Bursa’da,  kaç gün kaldın? Kimleri gördün? Takip edildin mi? Fotografların çekilmiş miydi? Biliyormuydun, bilmiyorsan bunu nerde ve ne zaman ögrendin?

Soru şu. Bursa’da, E.Y’nin evi nasıl ortaya çıktı? Bu evi kim verdi? Haberin var mı?

 

Daha önce anlatılan ‘düzmece kurguları’ biliyoruz, bunu anlatma. Önceki belli idi.

‘’..E.Y’ nin kaldıgı ev’in üst katında deşifre bir DY taraftarı otururmuş. Polıs bir gün bu evin civarında devriye gezerken,’’tesadüfen DY’li kişinin evine bir gözatmak ıstemiş de,evde yapılan aramada,E.Y nın bu eve geçici olarak bıraktıgı altınları görüp ,nerden aldın diye sordugu zaman,aşagıda oturan E.Y ‘ye ait dedigi için operasyon başlamış(mış)..vs.vs.’’

 

30 sene önce bize bu hikayeler anlatılırken, sen hep sustun. Bu operasyondan birkaç gün önce Bursada oldugunu bize hiç söylemedin. NEDEN? Bunu bize söylemediğin gibi, Ali Çakmaklı’yı öldürtme kararını verirken, ‘’Bursa operasyonunu, Ali Çakmaklı’nın yaptırdıgını” yazdın’ ve Ali Çakmaklı’nın ‘’polis’’olduguna ‘’kanıt’’ olarak gösterdin. Bunlar yalan mı?

Çok iyi(!) ‘’dosya’’ tuttugun artık biliniyor. Ali Çakmaklı hakkında yazdıgın,’’KARANLIK ADAM’’ adlı yüzkızartıcı belgeyi yayınlar mısın? Yayınla da, orada bu operasyonu Ali ÇAKMAKLI yoldaşın üzerine yıktıgını(!) herkes görün. Yayınlayacak mısın?

 

3.      Mustafa Burgaz nasıl yakalandı? Sen. 10 Mart 1978’de Ankara’da yakalandın ve 12 Mart’ta, yani sen yakalandıktan iki gün sonra, Bursa Emniyetin’den Hatay emniyetine bir telgraf geldi. Mustafa Burgaz tarif ediliyordu, isim ve adresi verilerek yakalanması istenıyordu. 12 Mart günü Hatay’da, Mustafa Burgaz’ın evi basıldı ama yakalanamadı. M.Burgaz o gün evden ayrılmıştı ve Ankara’ya, senin kaldıgın eve (emek mahallesinde) geliyordu. Geldi ve senın evıne kurulan karakola düştü, yakalandı.

Soru şu? Mustafa Burgazı ihbar eden kim?

 

4.       Sen nasıl yakalandın Mihrac Ural? Seni kim ele verdi? Hasan Gençoglu mu? Bu dogru mu? Hasan’ı kim ele verdi?

 

21 gün işkence de kaldığını söylemiştin. Filistin askısı, Vietnam kafesi, falaka, çarmıha gerilme vb. Hepsi denendi ve sen adını bile vermedin, onlar belgelerde buldular(!) Dogru mu bunlar? Bu işkenceler sana yapılırken yanında birçok yoldaş vardı. (Mustafa Burgaz’da oradaydı) Onlara da aynı şey yapıldı mı?

Sana yapılan bu ‘’insanlık dışı’’ işkenceleri gören bir allahın kulu var mı?

Senin yakalandıgın tarihte gözaltı süresi 7 gündü. Sen 21 gün sorguda kaldıgını ıddıa ediyorsun. Hapishaneye geldigin gün, üzerinde hiçbir işkence izi yoktu. ‘’Vardı, tanıktır’’ diyebilecegin, yaşayan bir tek tanık göstersene.

21 gün ne yaptın polis’te? Nereleri dolaştın? Adını bile söylemedigini(!) iddia ediyorsun. Adını bile söylemeyen bir adam nasıl olur’da aynı şubede sorgulanan yoldaşına, (MUSTAFA BURGAZ’a) ‘’KABUL ET, ÖNEMLİ BİRŞEY DEGİL’’   diye bağırır? Hiçbir önemi olmasa bile, sorulan bir soruyu kabul etmeyen yoldaşına’’ kabul et’’diye baskı yapan bir adamın, kendi adını bile polis’te kabul etmedigini söylemesi inandırıcı olabilir mi?

Bu örgütün her ferdi, Şubeden geçti, işkence gördü. Mihrac Ural’ın bu palavralarına inanan bir kişi varsa (mehmetcik memet hariç(!)) beri gelsin...

Sen kimi kandırdıgını sanıyorsun bre ‘’sekreter’’ ‘’ Adımı söylemedim, onlar belgelerden bulup yazdılar’’ diyen bir adam, yoldaşına bagırır mı? ‘’ KABUL ET ÖNEMLİ BİRŞEY DEGİL’’ diye baskı yapar mı? Sahi yapar mı?

Soru şu. Mihrac Ural, sana polisle işbirligi teklif edildi mi? Dinle bak. Mehmet Avan’a bu teklif yapılmış. Mehmet Avan’a ‘’bizimle işbirligi yaparsan, seni herşeyden muaf tutarız, sadece silahtan tutuklarız, 6 ay yatar çıkarsın ‘’ denılmiş. Mehmet Avan, kabul etmedigi için 10 sene yattı.

Sana bu teklif yapıldı mı  Mihrac. Sen ne dedin? ?

Tutuklandığın günden itibaren ‘’ben yakında tahliye olacağım’’ der dururdun, buna seninle birlikte yatan tüm yoldaşlar tanıktır. (Adana’dan kaçışın, itekleyerek oldu, burayı geç)

Neye dayanarak bunu söylüyordun?

İnternette, MSN çetleşme’lerin elimizde duruyor. Atıp tutuyorsun. ‘’polisin hayrete düştüğünü, Türkiye’yi bir baştan bir başa örgütleyen bu adam kimmiş(!) diye müdürlerin amirlerin senı görmeye geldiklerini’’ anlatıyorsun. Peki böyle oldugunu söyleyen, polisin böyle olduğunu sandığı bir adam nasıl olurda tutuklandıktan 6 ay sonra tahliye olacagını hesaplayabilir? Bu mümkün mü?

Sen neye güveniyordun peki?

Denizli cezaevinde yatıyordun, ALİ ÇAKMAKLI ile ABDÜLKADİR KATKAT yanına geldiler. A. KATKAT kaçmanı teklif etti ve sen kabul etmedin. ‘’Ben yakında tahliye olacagım’’ dedin. Kime ve neye güveniyordun?

Polis’ten aldıgın temiz kağıdına mı?

Suriye ilişkilerini geçıyoruz. O bölüm aydınlık. Gizlin saklım kalmadı. Sen polisle ne zamandan beri işbirligi içersindesin biz bunun peşindeyiz...

Son soru yoldaşlara, ACİLCİLER miltanlarına.

Biz neyin peşindeyiz?

Mihrac Ural’ın suratındaki maskeleri indiriyoruz. Bir yüzünü, Suriye yüzünü kararttık(!) yani doğallaştırdık.

Sıra öbür yüzünde, Türkiye yüzünde, Onu da karartıp, doğallaştıracagız.

Mihrac Ural’ın yüzü kararırken, ACİLCİLER tarihi aydınlanacak, bu tarih ağaracaktır.

Biz bunu yapıyoruz.