mihrac ural dosyası tamamlanıyor (3) Yazdır


(HESAPLAŞMA SÜRECİNE GİRİYORUZ)

Az kaldı...

Ne yazmışsak hepsinin belgeleri (canlı tanıkları) vardır. Yaşıyorlar. Ne söylemişsek arkasındayız.

Abartmadan, kara çalmadan, yalan yanlış ve kulaktan duyma dedikodular’a itibar etmeden, söylediğimiz herşeyi gözler önüne serecek ve degerlendirerek karar vermelerini isteyecegimiz bir komisyon kurulmasında israrlıyız.

Kaçmak,’’ ipe un sermek’’ yok.

Kaçmaya çalışanların peşini bırakmamak gerek.

İn’lerine kadar kovalayarak kulaklarından tutarak bu komisyonun önüne çıkartmak gerek.

Final böyle olmalı.

Mihrac Ural için KORKUNUN ÖNEMİ’ni çok iyi bilenlerdenim.

Onun en büyük korkusunun ilk sırasında ,  Kürt’e yaptıgı ihanet vardır. Daha önce yazmaya çalıştık, daha doğrusu hazırlıksız yakalanmaması(!) için ‘’ipucu’’(!) bile verdik.

Haydar YILMAZ ile birlikte ‘’ Abdullah ÖCALAN’’ı en son ne zaman gördün? diye soru bile sorduk.

Duymadı(!) ‘’üç maymunları’’ oynadı. Hemen bir Abdullah ÖCALAN güzellemesi(!) yazdı. Samimi degildir. Her zamanki gibi aklınca karartma yapmaya kalktı.  Korkudan olsa gerek, ne zaman sıkışsa Kürt’ün gölgesine yaslanmaya çalışıyor. Tam bir bedevi sahtekarlıgı...

Kürt korkusu yüregine öyle sinmişki, Sanal’da çetleştiği cici kızlara bile PKK’dan Cemil Bayık’tan ve Abdullah ÖCALAN dostlugundan(!) bahsediyor. ‘’ Sana bir sır verecegim dinle bak’’(!) diyor ve Abdullah Öcalan’ın ‘’biberi çok sevdigini’’ anlatıyor.

‘’Cemil Bayık’ın başına bir şey gelirse konuşacaklarım var ‘’ diye kendisinin ne büyük bir adam(!) oldugunu anlatıyor. Kürt’ün gölgesine sıgınarak ‘’adam’’ olmaya çalışıyor.

Oysa, Abdullah Öcalan sorgu hakimliğinde verdiği ifade de açık seçik söylüyor.  Hatay’da PKK’ya bir alan açmak istedik ve orada güçlü olduğunu sandığımız Acilciler’den yardım alamadık’’ diyor.

Mihrac Ural, sanal’da palavra atıyor. ‘’Kadim dostlar’’ım(!) diye Kürt özgürlük savaşçılarının gölgesinde ‘’adam’’olmak için yırtınıyor. Yalandır. Hiçbir ciddiyeti yoktur.

Soruyorum...

Mihrac Ural’ın sanal’da attığı palavraları dışında Kürt gerillalarına doğrudan maddi bir desteği olmuş mudur?

Hayır olmamıştır...

Dayanışma adına tek bir kişiyi Kürt gerillaları  saflarında savaşmak için gönderme diye bir girişimi gayreti çabası olmuş mudur?

Kesinlikle olmamıştır...

Olmadığı gibi, gitmek isteyenlerı de engellemiş ve bu hareketin başarılı olamayacağı(!) konusunda aklı sıra nutuklar çekmiştir.

Ortada, elle tutulur somut hiçbir katkı ve destek söz konusu değilken, bunca çığırtkanlığın anlamı nedir peki?

Güce taparak güçlü görüleceğini sanıyor(!)

Gücün gölgesinde, Kahya kılığına girerek maraba toplamaya çalışan simsar rolü oynayarak tüccar muamelesi görmek istiyor.

Gülünç oluyor...

Annesini, babasını bile kullanmaktan çekinmeyen bu zavallı adamın Kürt gölgesinde soluklanmak istemesi kendince dogal olsa bile, bu durumu hoş karşılayabilecek, yada, bu rezalete  daha fazla tahammül edebilecek bir Kürt’ün olabilecegine inanmıyor, inanmak istemiyorum.

Kürt gölgesinde soluklanmaya kalkmak, bir hırsız, bir katil, bir ajan’a düşmez, düşmemelidir de.

O gölgede soluklanması gerek binlerce devrim şehidi, binlerce özgürlük savaşcısı vardır ve Mihrac Ural adlı bir uğursuzun burada yeri yoktur, olmamalıdır.

Kürt özgürlük hareketi ve onunla olan ilişkileri(!)  Mihrac Ural’ın yumuşak karnıdır.

’Kürtleri çok seviyorum’’(!) diye takla atmasına bakmayınız. Yerli yersiz, Abdullah Öcalan’dan ‘’kadim dostum’’ diye söz etmesine aldırmayınız.

Mihrac Ural, kürt özgürlük hareketi PKK’nin yeminli DÜŞMANIDIR.

Söylemiş olmak için söylemiyorum. Böyle bir şeye tenezzül etmeyi bile asla aklımın ucundan bile geçirmem.  İddia ediyorum. İddalarımı teker teker ispat ediyorum..

Mihrac URAL’ın PKK genel Başkanı ABDULLAH ÖCALAN’a karşı kurduğu İhanetin bir numaralı tanığı vardır.

Bu süreci dogrudan kendi anlatımıyla devrimci kamuoyunun bilgisine sunacagız...

Az kaldı fazla bekletmeyecegiz...

Hatırlarsanız. Mihrac Ural , Acilciler arşivini tarihcilere açmaktan bahsediyordu. Tarihcilere açacagını söylediği arşivini (evinin yatak odası da dahil) cici kızlara açıyormuş(!) meger.

Beş para etmez bir sanal sekreterin acınası sefaletini çetleşmelerinde okuduk. Yüz kızartıcı kepazeliklerini yazmadık ama okuduk ve gördük(!) de...

Gördük ki, biz bir zavallı adam’la uğraşıyoruz ve bu zavallı adamın iç dünyası çirkinlikle, pislikle ve hainlikle kuşatılmış zapt-ı rapt altına alınmış, kelimenin gerçek anlamıyla ucuza kapatılarak İSPİYONCU edilmiştir.

Önüne gelen herkese saldırması bundandır. Herkesin kendisi gibi olmasını istedigindendir. Herkes kendisi gibi olursa, gözden uzak olacağını sanıyor.

Aldanıyor...

Bugüne kadar ne yazmışsa tersini yazdık.

İtirafçı olduğumuzu, hain olduğumuzu, Mit ajanı, muhbir ve sızma olduğumuzu iddia etti.

İlk başlatan kendisi oldu ve 23 sene önce söylediği yalanlarını yeniden tekrarladı.

23 sene önce, Ali Sönmez ve ben  ayrı ayrı birkaç defa ( sözlü ve yazılı) çagrı yaptık. ‘’Devrimcilerden oluşan bir komisyon kuralım ve içimizdeki hain’i kulağından tutup yakalayalım ‘’dedik.

Gelmedi...

Aradan 23 sene geçti.

Haydar Yılmaz çağrı yaptı.

Engin Erkiner çağrı yaptı.

Ben, tekrar çağrı yaptım.

Haydar Kılıç yaptı.

Son olarak, İrfan Dayıoğlu da bir çağrı yaptı.

Gelelim konuşalım dedik. Acilcilerden ve devrimcilerden oluşan bir komisyon önünde ön koşul ileri sürmeden  iddialarını ispat etmeye var mısın dedik.

Duymadı.

Sağırları oynamaya devam etti.

Düelloya gelemez. Pusu kurar.

Puşt pususunda üstüne yoktur.

Bir kez daha ısrar ediyorum. Adına ne derse desin, İsterse ‘’tartışma’’(!) desin.

Çağrıyı tekrarlıyorum...

(devam edecek...)