mihrac ural dosyası tamamlanıyor (4) Yazdır


( GEL HESAPLAŞALIM )

Düelloya davet etmiyoruz. Öyle bir niyetimiz yok. Bu süreci Mihrac Ural başlattı. Sonlanması gerek...

Bugüne kadar, en aşagılık yöntemlerle saldıran, kara çalan, küfreden, küfrettiren, sözüm ona tehdit eden, ettiren o oldu.

Hodri meydan...! demeye kalmadan  kaçmaya çalışıyor. ‘’...bu tartışma bitmiştir(!) Herkes söyleyeceğini söyledi ve konu kapansın artık’’ diyor.

Böyle bir şey olur mu?

Suçluyu, ihanet edeni, tasfiyeciyi, ajanı, MİT işbirlikçisini, itirafçıyı, ihbarcıyı, devrimci katilini, eroin-esrar pazarlamacılarını ortaya çıkartmalıyız.

Devrimci kamuoyu önüde teşhir etmaliyiz. Bugüne kadar söylediklerini ispat edemeyenleri, yalan söyleyerek etrafa pislik saçan sahtekarlar olarak teşhir edip tecrit etmeliyiz..

İddialarının arkasında duramayanlar , söyledikleri her kelimeyi ispat edemeyenler aşağılık birer sahtekar olarak ilan edilmelidir.

Boşluğa konuşmak, karanlıkta ıslık çalmak yok.

Hodri meydan...

Türkiyeli devrimcilerin, Kürt yurtseverlerin önünde ve her türlü  platformda ve isteyen herkesin önünde konuşalım.

Yüz yüze gelmek istenmiyorsa eğer, başka yöntemler bulalım. Zor değil.  Birden çok yöntem bulmak pekala mümkündür.

Yeter ki kabul edilsin.

Mihrac Ural bu sorunun asıl muhatabıdır. Cesaretini toplayacak ve çok değil birazcık olsun kendine güveni  kalmışsa hala, kaçmadan, kıvırtmadan, ipe un sermeden, adam gibi iddialarını ispat edebileceğin bir zemine evet demelidir.

Sekreter(!) olduğunu iddia ediyor. Gerçekten de öyle mi? Buyursun gelsin o zaman. Sekreteri olduğunu iddia ettiği örgüt(!)ünün önünde hesaplaşalım.

Varım diyebiliyor mu..?

Buyursun  o zaman. Kim(ler)in sekreteri olduğunu ispat etsin.

1.Kongre delegelerini toplayalım,

Arşiv(!) elinde. Kongre delegelerinin kimler olduğunu hepimiz sende biliyoruz.

Kongre delegeleri, MK ve MK yedek üyelerini toplayalım. Herkese sınırsız söz hakkı verelim ve bu örgütlenmenin başından sonuna geçirdiği evreleri tartışarak tarihimizin hainlerini, kahramanlarını, hırsızlarını, devrimci katillerini, Kürt düşmanlarını, ihanetçilerini, muhbirlerini ortaya çıkartıp cezalandıralım.

Varın diyen ortaya çıksın?

Bu kadar insanın, bir araya nerede ve nasıl gelebileceği konusunda kaygılanmaya gerek yok. Kaygısı olan varsa eğer kaygısız olmalılar, onu da aşarız.

Bu örgütün 1.kongre delegeleri başta olmak üzere, kongre’ye katılma olanagı bulamamış  tüm militanlarına bir çağrı yapalım. Her şehirden ve her ülkeden yeteri kadar temsilci seçtirelim, ve bu temsilcilerin kendi arasında seçecegi bir kurula yetki verelim.  Kurul üyeleri ilgili herkesle konuşsun, elindeki, elimizdeki belgeleri incelesin, tanıkları dinlesin, söyleyecek sözü olan herkesi dinlesin. Sadece Acilciler’i değil, söyleyecek bir çift sözü olan değişik örgütlerden insanları da dinlesin.

Bir rapor hazırlasın ve bu rapor üzerinden  karar versin. Verilecek kararın sonuçlarını peşinen KABUL EDECEGİMİZİ İLAN EDELİM.

THKP-C ACİLCİLER tarihini, Acilciler’in kendilerin incelesinler. Bu tarihin olumlu yönlerine sahip çıksın bunu yaratanları onurlandırsın. Olumsuzluklarının nedenlerini ortaya çıkartarak , buna sebep olanları da mahkum etsin.

Mihrac Ural’a sesleniyorum...

Kaçmayacaksın. Dik duracak ve söylediğin her sözün arkasında duracaksın. İddialarını tekrarla, belgelerini sun, arşivini aç, dosyalarını onlara da göster. Onlar, bu örgütlenmenin asıl yaratıcılarıdır.

Var mısın...?

Ben varım. Bugüne kadar ne yazmışsam hepsini teker teker, bir kez daha, kuşkuya yer vermeyecek şekilde ispat etmeye hazırım...

Peki sen...

Sende hazır mısın...?

Bugüne kadar bu örgüt içersinde degil, tüm Devrimci yaşamım boyunca, yaptıgım her şeyin altına imzamı atacağım ve savunacağım.

Peki sen,..

sen savunabilecek misin?

‘’Savunuyorum. Ne söylediysem, ne yazdıysam arkasındayım diyebiliyor musun..?’’

 

Ne söylemişsem hepsini önüme koysun ve hesap sorsun(!)

Kabul...

Peki sen.. Sen, Mihrac Ural.

Ne söylemişsen, hepsini önüne koyacağım ve tekrar et diyeceğim. Tekrar edip savunabilecek misin?

Kabul diyebiliyor musun?

Söylenenler ortada. Söz gider ama yazı kalır.

Kaçmadan, evirip çevirmeden söylediğin her şeyin arkasında olmalısın. Sekreter(!) olduğunu söylüyorsun ya(!) Sekreteri olduğun insanları ikna edeceksin. Ve verecekleri karara da saygı duyacak kabul edeceksin.

Söyle bakalım var mısın...?

Geçmişten günümüze, Acilciler içersinde tam yetkili bir komisyon önünde, yazılı belgeler ve tanıkların sözlü anlatımlarına dayalı olayların derli toplu araştırılmasına ilişkin bir komisyon kararına varım demediğin sürece..

sen bir hain,

bir hırsız,

bir sahtekar,

bir ajan olarak anılacak ve acilcilerin ellerini hep ensende hissederek korku içersinde yaşayacaksın.

Mihrac Ural, ‘’Marksist_Leninist’’ olmadıgını söylüyor. Çetleşmelerinde çok açık yazıyor. ‘’ ben, M-L oldugum dönemde bile oruç tutar, namazımı kılardım’’ diyor.

Bir taraftan M-L olmadığını söylerken, öbür yandan da  Acilciler genel sekreteri(!) olduğunu iddia ediyor.

O halde Acilciler komisyonuna kim olduğunu anlatmalıdır.

Acilcileri ehlileştirdiğini söylerken, neyi anlatmak istediğini de anlatacaktır...

Ehlileştirmek ve M-L olmamak arasındaki bağı izah etmelidir.

Ehlileştirmek ne demek? Bu talimatı kimden aldı? Anlatmalıdır...

‘’Suç’’ladığın insanlara istediği her türlü soruyu sorma hakkı her zaman vardır. soru soracak ve cevaplarını da alacaktır.

Aynı şekilde, suçlandığı kişilerin sorularına da muhatap olacaktır.

Cevap vermeye cesareti var mı?

Cevap Verebilecek mi?

İki seneden fazla oldu, Mihrac Ural hakkında yüzlerce sayfa yazı yazdım ve yüzlerce suçunu deşifre ettim.

Hepsinin altına imzamı atıyorum. En küçük bir abartma olmadan yazdığım her şeyin, hiçbir kuşkuya yer bırakmadan belgeleri ve olayları birebir yaşamış olan tanıklarıyla belgelemeye hazırım.

Aynı şeyi sen (Mihrac Ural) de yapabilecek misin?

Elinde belgeler(!) var korkmamalıdır..

tarihçilere açmak istediğini söylediği ‘’ arşiv’’(!)i var. Korkmasın.

Bizim yazdığımız her şeyin, belgesiz ve uydurma olduğunu söylüyor, kurgu(!) diyor. Ölü konuşturucu olduğumuzu iddia ediyor, iddialarımızı reddediyor(!)

O halde kendine güveniyor(!) demektir.

Korkmamalı...

İtirafçı, Mit ajanı, özel harp dairesinin elemanları olduğumuzu ve ihbarcılık yaptığımızı yazıyor. Demek ki arşivinde bunları belgeleyecek bilgilerin var(!) O halde, korkmasına hiç ama hiç gerek yok.

Kabul etmelidir...

Bizlerin birer ‘’sızma’’ olduğunu söyleyen/söyleten kendisidir. Demek ki elinde bunu belgeleyecek kanıtların var.  Koskoca genel sekreter ya(!) elbette boş konuşmayacak bildiği(!) herşeyi ortaya koymalı, bu fırsat(!)ı kaçırmamalıdır.

Bizleri, kendisini yalan yanlış ve uydurma iddialar(!)  deşifre eden birer itirafcı olarak tanıtıp, kendisinin de ‘’ ser veren ama sır vermeyen’’ bir kahraman(!) oldugundan dem vuruyordu.

Polis ifadelerimizi getirelim. Getir ki, ‘’ser veren ama sır vermeyen’’ yiğitleri bütün Türkiye tanısın, Doğru söylüyorsa eğer, taktir edelim, utanalım(!)...

Yalanlarımızı ortaya koymalıdır...

İşkenceyi anlatmalı. Yere battaniye serildiğini, çarmıha gerildiğini(!) ve  şartel’in indirilip indirilip kaldırılarak vücuduna elektirik verdiklerini söylüyor. Parça parça edilmesine rağmen ‘’ser verdiğini ama sır vermediğini’’ anlatıyor. İşkembey-i kübra’’dan atmak yok. Bu yazdıklarını utanıp sıkılmadan komisyona da anlatmalıdır.

Tek bir TANIK göstermesi benim için yeterli olacaktır.

Parça parça edilmiş durumdayken bir gören oldu mu?

Hadi diyelim tanık’tan da vazgeçtik (!)

1978 yılında, yani, Mihrac Ural’ın yakalandığı tarihler şöyle dursun, Mihrac’ın  hiç yaşamadıgı 12 eylül faşizminin en kanlı dönemlerinde bile,  onbinlerce devrimci işkenceden geçti. Akıl almaz işkence gördüler. Bu dönemde bile Şartel’le elektirik işkencesi olmadı. Olmaz zaten.

‘’Yere battaniye serilerek çarmıha gerilip şartel’le elektirik’’ verilen bir kişi daha çıksın (Türkiye’de degil,  yeryüzünde çıksın) ve desinki,’’ bana şartel’le elektirik işkencesi yaptılar...’’ ben senin her söylediğin şeyi dogru kabul edecegim... Mümkün değil çıkmaz.

Bu kadar pervasız bir yalanı bir insan nasıl söyleyebilir?

Bunu söyleyebilen bir kişi elektirik işkencesinin sadece adını duymuş, böyle bir işkence görmemiştir. Elektirik işkencesi denildigi zaman akla ilk gelen şartel olduğundan olsa gerek,

 ‘’şarteli indirip indirip kaldırdılar’’(!) diye senaryo uyduruyor. Eeee hiç görmediği bir şeyi görmüş gibi anlatmaya kalkınca da kıçı da  açıkta kalıyor işte.

Mihrac Ural’ın kıçı açıkta kalmıştır...

Sen bu komisyona bildiğin herşeyi anlat Mihrac. Çok yönlü tanınman için anlatmalısın. Hani çetleşirken yazıyordun ya..’’ ..her şey yazılmalı, Türkiye bu lideri(!) bütün yönleriye tanımalı’’ diyordun ya. İşte sana bir fırsat...

Kaçma gel ve etegindeki taşları dök...

Hazırlıklı olmalısın...

Böyle bir komisyon senden ne isteyebilir?

İnsanlık halidir.Unutmuş olabılme ihtimalini göz önüne alarak

Bir kez daha hatırlatıyorum.

Dinle bak, çok basit..

Önce Türkiye’de yediğin haltları, sonra’da Suriye’de yedigin haltların ve çevirdiğin herze’lerin hesabını soracaklar.

Bunlar ne olabilir...?

1. Ankara – İstanbul arasında 21 gün dolaştırıldığını, nerelere götürüldüğünü niçin götürüldüğünü ve ne sorulduğunu anlat bakalım diyebilirler.

21 gün Ankara- İstanbul arasında dolaştırıldıgını söyleyen sen, Hiçbir şey konuşmadığını yazıyorsun. Doğrudur(!). Koskoca genel sekretersin(!) ya, yalan söyleyecek değilsin ammaa, Antakya’ya neden götürülmediğini de sorabilirler....

’Antakya’da davam yoktu’’ o nedenle götürmediler diyorsun ya, işte onu anlat. Yok muydu...? gerçekten.  

Emin misin...?

Yanılıyor olmayasın..?

Antakyalı devrimcilere soralım mı, ne dersin?

İyi güzel de sevgili(!) genel’’ sekreter’’. Deşifre oldum dediğin İstanbul’da ne işin vardı peki.  

Saklanmak için neden  deşifre olmadığın, aranmadığın Antakya’ya değil de, deşifre olduğun arandığın İstanbul’a geldin. Bu çelişkiyi izah etmen için soru soracak olanlara ne diyeceksin?

İyi düşün emi(!)

2. Cezaevinde kaçmak istemediğini söylüyorduk, Yalanlıyordun. Nasıl kaçtığını anlat diyebilirler. İhtimaldir diyebilirler. Sakın ola ki, çetleşmelerde yazdığın palavralarını tekrarlamayasın. Söylemedi deme, kıçın açıkta kalır ve daha işin başında sahtekar olduğun anlaşılabilinir.

12 eylül’den hemen önce Suriye’ye kaçtın. Kaçarken kime haber verdin? Özgeçmişinde utanmadan hiç sıkılmadan ‘’ örgüt Merkez komitesinin ısrarı üzerine yurt dışına çıktım’’ diyorsun. Doğru mu bu?

Senin Suriye’ye çıktığın tarihte Acilciler örgütünde merkez komitesi diye bir kurum var mıydı? Göz göre göre bu yalanı nasıl söyleyebiliyorsun?

İşin aslını anlatacaksın. Kimin ısrarı ile Suriye’ye kaçtın?

3. Nebil RAHUMA’yı yakalatmadığını, Nebil Rahuma’ya pusula göndermediğini, Nebil Rahuma’yı senin değil Ahmet BABAOGLU’nun yakalattıgını(!) anlat...

Nebil Rahuma yoldaştan aldığım altınların hesabını da sorabilirsin. Çekinme sor.. Adam ol yalnız. Karşıma çık ve kendin sor.

‘’İt enik’’lerinden medet umma. Onlar sadece hırlar, ısıramazlar..

Unutmadan bir daha sorayım. Nebil Rahuma’nın, İstanbul Yeni Bosna’da, Sırma teyze’nin evinde, sana verilmek üzere bana verdiği ve benimde sana Adıyaman cezaevinde elden verdiğim KASET nerde?

Ne vardı o kasette?

 Nebil ne diyordu? orada sana. ‘’Benim yakamı bırak ben senle birlikte olmayacağım’’ diyor muydu? Demiyor muydu?

4. Ali ÇAKMAKLI’yı öldürtmediğini, Öldürtmeden önce ‘’Karanlık adam’’, ardından ve öldürüldükten sonra da, ‘’ neden karanlık adam’’ yazılarını senin yazmadığını,

Ali Çakmaklı için hiçbir zaman ‘’ polis’’ demediğini, Ali’yi, tıpkı Nebil’i sever gibi(!) çok sevdigini anlat... Bizlerin sana iftira ettiğimizi de anlat...

Unutma, dikkatli ol.. Bu konunun tanıkları senin tahmin ettiğinden de fazla; minareyi çalmadan evvel kılıfını hazırlamışsın ammaa, bu kılıf, çaldığın minareye göre hem küçük hem de çok dar geliyor. Daha önce yazdığın yazılar dosyanda duruyor. İnkar etmeye kalkışma ve buna uygun senaryolarla eski yalanlarını gözden geçir, en azından inanilır(!) olması için çaba sarfet.

5. Ali Fuat Çiler’i anlat.

Temel kadro olduğunu yazmıştın ya..Aç biraz. Hangi eylemleri birlikte yaptığınızı ve nereden kaçtıgınızı anlat. Nebil’i bırakıp kaçtıgınız eyleminiz biliniyor. ‘’Kimsenin bilmediği duymadığı eylemlerinizin’’(!) olduğunu sen söylüyorsun. Buralarda yazıp da deşifre etme. Komisyon’da devrimcilere anlat. Korkma deşifre olmazsın. Anlat ki, küresel soytarı olmadığına, küresel militan(!) olduğuna bizde inanalım.

6. Tacettin Sarı’yı anlat.

Türkiye sorumlumuzdu. 12 Eylül’den önce tıpkı senin gibi kimseye haber vermeden Suriye’ye gitti ve işe(!) başladı,  resmi Muhaberat elemanı olarak, asli  görevine döndü. Nasıl oldu bu iş? Açıklamak zorundasın. Mutlaka sorulabilecek bir soru olarak karşına çıkabilir. Hazırlıklı ol.

Tacettini anlat biraz.  N’apıyor şimdi? İşleri iyi mi bari? Emekli olduğunu sanmıyorum, rütbesi yükselmiştir bu kesin. Aranız nasıl?  Kıskançlık olmaz inşallah(!)

7. İrfan Ural’ı anlat. Kadim dostun, amca oğlun İrfan’ı anlat. Samandağ Ziraat bankası eyleminde alınan paranın neden örgüte verilmediğini söylemedi mi sana.? Kimlerle bölüştüler bu parayı. Şimdi yanında, haramzade sofrasında zıkkımlanıyor. Aynaya bakıyor musunuz?

8. Kendini de anlat biraz.  Önce özgeçmişinden başla.. İstersen daha da evvelinden başla... Hani şu Cehpe dergisinin bilmem kaçıncı sayısında ‘’kısaca yaşamın’’ı (!) yayınlanmıştın ya, evet oradan başlamak en iyisi galiba. ‘’ 17 dikiş yarası’’ almıştın ya, onlarca fabrika örgütlediğini yazdığın kısaca yaşamın(!) vardı ya, daha sonra değiştirip yeniden yayınladığın şu ‘’yanlış hayat hikayen...’’ 

Yalanın batsın emi..

Olur ama bu kadarı da olmaz(!) gerçekten. Adam özgeçmiş yayınlıyor, özgeçmişine bakıyorsun, yaşını hesaplıyorsun karşınıza 14 yaşında bir velet’in onlarca  fabrika örgütlediği(!) çıkıyor... Bu işin sırrı son derece ögretici olmalı, sen onu anlat.

17 dikişli yaranın, çetleşmelerde nasıl arttıgını ve 45 dikiş(!) olduğunu anlatmayı da unutma  n’olur...

Örgüt silahlarını, örgüt birimlerine satmadığını, örgüt içi ticaret(!) yapmadığını söyle ve inkar’da israr et.

 

Acilci iken, marksist-leninist. Sacilci iken kalpazan mı oldun.

Ne oldun söylesene...?

Ben söyleyeyim mi?

Sen hiçbir zaman marksist-leninist olmadın.

Sen hep SACİLCİ idin. Yalan mı...?

Senin şu kapsama alanın Hatay’dan bahset biraz.  ‘’Kapsama alanın  Hatay ile sınırlı’’ öyle mi?

İyi de birader, misyonerlerin Hatay’lı degil ki. 

Seni çözmek gerçekten insanı usandırıyor.

Ömer ile alevici, Yozgatlı ile Hatay’cılık oyunu oynamak nasıl bir şey, anlat ki ögrenelim.

Suriye ile Muhaberat. MİT’le PKK sevdalısı olmak gibi olsa gerek, ne dersin yanılıyor muyum?

Yoldaşlarımızın kanları üzerinde yaratılmış değerleri, baba evine nasıl gönderdiğini, yanına gelen anne-baba’nın arabalarını tıka basa neyle doldurup yolladığını biraz daha anlat.

Türkiye bankalarındaki paraların,’’ senin tahmin ettiğin miktardan bile fazlaymış’’ biz degil ‘’rahmetli’’ annen  sana söylüyor, sen, çet yaptığın cici kızlara söylüyorsun biz ordan ögreniyoruz.

Sözün özü, biz senin yalancılarınız(!)...

Sırası gelmişken mütevazi bir soru soracağım.

Nerden ve nasıl birikti bu paralar.?

Sen hiç çalıştın mı?

Her şey gün gibi ortadayken, istediğin kadar ‘’paralan’’, inkar(!) et hırsız değilim diye kıçını yırt.  Ne yazar...

Geçiyorum....

Sen nerde yakalandın? Bu soru sana mutlaka sorulacak.

Havza’da ne arıyordun?

Bursa’da kimliksiz dolaşıyordun. Nasıl olur?

Kimliğin nerdeydi?

Kimde bırakmıştın?

Neden bıraktın?

Her yerde aranan sen, nasıl olurda Bursa’ya kimliksiz gelebiliyor, gazinoya gidebiliyor ve genelevi önünde bekleyebiliyorsun. ( kimliksiz olduğun için içeriye alınmadığını) ve dışarda arkadaşlarını beklemek zorunda kaldığını yazan sen değil misin?

İyi düşün. 

Engin, Ali Sönmez, Recep Güregen ve Ben İSPARTA cezaevinde yatarken İstanbul’dan İsparta’ya bizim yanımıza geldin. Yakalanma hikayeni anlattın ve yarım daktilo sayfası(!) bir polıs ifadesi gösterdin. Çok iyi hatırlıyordum içersinde hiç birşey yoktu. Bravo(!) demiştik, inanmıştık. Saflık(!) işte, hiçbir şey sormadan ne söylemişsen inanmıştık. Ne bilelim, bizde ‘’yoldaşlar’’ımıza karşı sonsuz bir güven vardı. Senin gibi ‘’kurgulanmış, ucuza kapatılmış ve ispiyon edilmiş’’ adamların içimizde olabileceği aklımızın ucuna bile gelmedi. O zamanki ifadende Bursa diye bir şey yoktu. Tek kelime olsun Bursa’dan söz edilmiyordu. 30 sene sonra yine sen yazdın. Bursa’da fotoğraflamışlar, Bursa hakkında soru sormuşlar, Bursa’yı anlatmışsın vs.vs...Nasıl olur bu?

Kaç tane polis ifaden var ?

Yarım sayfa olanını biz gördük.

Mustafa Burgaz 2.5 sayfa görmüş.

Gerçekten hangisi doğru? Söyler misin...

Doğrusunu söyle bize. Kaç tane polis ifaden var?

Samsun, Bursa ve Ankara olmak üzere üç tane olmalı. İkisini gördük( şimdi kayboldu desen bile daha önce gören oldu) üçüncüsü nerde? Hiç olmazsa bir tanesini yayınla da görelim. Merak etme, birisine bakar diğerlerini de okuruz yeter ki bir tanesini göster.

Seninkinden  şimdilik vazgeçtik(!)

Şerif’in ifadesini yayınla bari be...

O da kayboldu(!) öyle mi..?

İrfan Ural’ınki nerde?

Bunların hepsi birden nasıl kaybolur?

O halde Ali Fuat Çiler’inkini isteriz(!) Bari onu görelim. Mahrum etme bizi Mihrac, İhtiyacımız var. ‘’ser verip sır vermeyen’’ bir polis ifadesine ihtiyacımız(!) var.

İnternet başında sabahlara kadar yalan üretip karartma yapmanın sakıncalarını kimse söylemedi mi sana. Bak gördün mü, adamı böyle ‘’ham’’(!)  yaparlar. Kıçüstü oturturlar sesi solugu çıkmaz olur. Bir kez daha ‘’ser verip sır vermeyen’’ o sanal kahramanlardan bahsedecek olursan eğer, önce bu söylenenleri yapacaksın, bak söylüyorum, aksi taktirde, ağzına biber sürerim cıss yaparım(!) haberin olsun...

Önemlidir. Bir kez daha soruyorum.

Sen nerde yakalandın.?

Samsun’da mı?

Ankara’da mı?

Bursa’da mı?

Nerde...?

Bu sorular Türkiye’de karıştırdığın herze’ler içindir.

Bitmedi.

Suriye’de bulunduğun süre içersinde yığınla pisliğe bulaştın. Gırtlağına kadar bokun içersine yüzdün. Hala da devam ediyorsun.

Devrimcilik adına işlemediğin suç yapmadığın kepazelik kalmadı. Türkiye devrimcilerinin diline düştün. Bir sonraki yazının konusu da bunlar olacak...

( devam ediyor..)